Akdeniz, Edirne’den Kars’a geldi!
Ülkeyi karış karış gezen Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, Edirne’den Kars’a geldi.
Volkan KARABAĞ
Bir dizi ziyaret ve temaslar için Kars’a gelen EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, ülke gündemiyle ilgili basın açıklaması yaptı.
İşsizlik, yoksulluk, enflasyon, artan gıda fiyatları, seçim ittifakları, erken seçim, kayyumlar ve Kürt sorunu ile ilgili açıklama yapan Akdeniz, “Bu ülkeyi seçilmişler değil atanmışlar yönetiyor.” dedi.
Akdeniz yaptığı açıklamasında şunları söyledi: “Ülkeyi karış karış geziyoruz. Daha birkaç gün önce Edirne’deydim. Biraz Edirne’den Kars’a bir ziyaret gibi oldu. Edirne’de Trakya bölgesinde Çerkezköy Çorlu’da grevler direnişler var. Grevde ve direnişte olan işçi arkadaşlardan selam var size. Maalesef Türkiye’nin derdi her yede aynı. İşsizlik, açlık, derin yoksulluk ve geçim derdi. Türkiye’de sendikalaşmak serbest diyorlar, işçiler Trakya’da BİR-FEM Fabrikası’nda sendikalaştılar o bölgenin bütün patronları çöktü orayı boğmaya çalışıyorlar. İşçiler dertlerini Vali’ye anlatmak için valilik kapısına gittiler, dertleri sadece konuşmaktı. Amir Çevik “süpür” dedi sanki süpürülen insan değildi işçiler yerlerde sürüklendi. Tek adam iktidarının işçi sınıfına emekçilere bakış açısı budur.
Kars’ta biliyoruz, izliyoruz duru farklı değil. Kars yıllar içerisinde “ekonomiyi uçuracağız” diyen bu iktidar tarafından işsizler kenti haline getirildi. Sınır kapıları kapalı, ticaret durmuş, hayvancılık tarım öldürülmüş durumda. Çiftçi mazot alamıyor, gübre alamıyor tohum fiyatları almış başını gidiyor. Üretici tefeciye, aracıya, tüccara mahkum edilmiş durumda. Tarım yıkım yaşıyor.
Kars’ta ciddi bir kuraklık yaşandı bu dönem. Köylülerimizi derinden etkiledi. Bu durumlarda devletin yapması gereken şey; karşılıksız kredi vermek, borçları silmek ve üretici köylüleri desteklemek. Ama bu yönde de bir gelişme yok maalesef.
Ben orman yangınlarının yaşandığı bölgeleri gezdim Ege’de Akdeniz’de. İnsanların tarlaları yandı, hayvanları yandı, o bölgelerde bal arıları yandı kovanlar yok artık. Arıcılık öldü, ne yiyecek bu üretici köylüler? Göç başlıyor, göç yolları görünüyor iç göç başlıyor. Köylülüğün çözülmesi köylüğün dibe vurması her yerde göçü tetikliyor. İnsanlar göç etmek zorunda kalıyor. Türkiye’yi bu hale getiren tek adam iktidarından bizim hep beraber kurtulmamız gerekir.
Kars ziyaretimizde çok istedik Belediye Eş Başkanlarımızla da görüşebilelim. Maalesef daha önce Ayhan Bilgen davet etmişti ama bu davete icabet edemeden kayyım geldi. Türkiye bir kayyımlar rejimi yaşıyor. Biz burada Kürdüyle, Türküyle, Terekemesiyle, Azerisiyle Kars halkının iradesinin çiğnendiğini düşünüyoruz halkın iradesine ipotek konduğunu düşünüyoruz. Bu sadece Kürt halkına Kürt halkının oylarına yapılmış bir darbe değildir. Bütün Kars’a yapılmış bir darbedir. Hangi siyasi partiden olursa olsun hangi parti başkanı ya da hangi partinin belediye başkanı olursa olsun eğer o partiye kayyım geliyorsa biz onun da karşısındayız. HDP değil bir başka partide olabilirdi bu.
Kayyım rejimi demokrasinin temel yaralarından biridir. Üniversiteye kayyım atanıyor, bu ülkeyi seçilmişler değil atanmışlar yönetiyor. Bu ülkenin profesörleri kendi temsilcilerini seçemiyor mu? İlk okullarda birinci sınıf öğrencileri bile sınıf başkanlarını seçebiliyor. Bu ülkenin halkı kendi belediye başkanlarını seçemiyor mu? Belediye başkanı ile ilgili bir hüküm varsa belediye meclis üyeleri içerisinden bir başkan seçilemiyor mu? Niye atama yapılıyor? Kaymakamlar, valiler neden atanıyor. Biz Türkiye’de halk demokrasisini savunuyoruz. Doğrudan doğruya halkın temsilcilerinin Meclis’te yer aldığı bir halk egemenliğini savunuyoruz. Belediyelerde de aynı şekilde bunu savunuyoruz. Açık bir biçimde ifade edelim halkın temsilcilerine saygı gösterilmeli bu irade yeniden teslim edilmelidir. Biz Türkiye’nin düze çıkması için bu karanlık tünelden aydınlığa ulaşması için en geniş güç birliği çağrısı yapıyoruz. Bugün burada bu çağrıyı yineliyoruz. Yarın Ardahan’da olacağım orada da güç birliği çağrısını dile getireceğiz.
Orta vadeli ekonomik program açıklandı. Bizim dört yılda ödeyeceğimiz borç faizi bir trilyon lira. Sadece 2022 yılında 240 milyar lira borç faizi ödeyeceğiz. Bu işçiden çıkacak, emekçiden çıkacak, işsiz insandan çıkacak, dul ve yetimlerden vergilerle çıkacak bu para. Türkiye’yi buna mecbur ediyorlar. “Ekonomi uçuşa geçti” diyor Erdoğan, ne zaman uçuşa geçse kanatlı faturalar geliyor. Doğalgaz, elektrik ve temel gıda maddeleri almış başını gidiyor. Bir zam yağmuru ile karşı karşıyayız. Bu kış çok zor geçecek, çok ağır geçecek şua ana kadar yaşadıklarımızdan daha ağırını yaşayacağız. O yüzden diyoruz ki; zamlara karşı, hayat pahalılığına karşı işsizliğe karşı gelim birleşelim. Gelin her yerde bütün Türkiye’de bütün illerimiz mitingler yapalım. Sendikalarımızla, demokratik kitle örgütlerimizle, partimizle, halın temsilcileriyle örgütlü olmayan halk kesimleriyle, kadınlarla gençlerle el ele verelim ve bu zam yağmuruna karşı işsizliğe karşı ses çıkartalım. Biz bunları yaptığımız ölçüde bu iktidar geriler ama şu düşünceyi de doğru bulmuyoruz; ‘Seçim olacak bu seçim erken olacak, erken olmasa da ilk seçimde gidecekler’ ‘aman provakasyona gelmeyin’ ‘aman sokağa çıkmayın’
Halkın iki buçuk yıl daha bekleyecek hali yok mecali yok, halk seçimi bekleyemez. Halk bir an önce işi için ekmeği için hak ve özgürlükleri için sesini çıkartmak durumunda.
Ayrıca geçtiğimiz ocak ayında asgari ücret belirlendi. 3 ay sürmeden eridi, enflasyona ezdirdiler. TÜİK enflasyon yüzde 19.5 diyor bağımsız iktisatçılar yüzde 40’larda diyor. Pazara gittiğinizde, markete gittiğinizde, yumurtada yüzde 70 enflasyonu görüyorsunuz. Temel gıda maddelerine enflasyonu görüyorsunuz veriler doğru söylemiyor ücretler eriyor. Kamu sözleşmeleri oldu daha bir ay geçmeden homurdanmalar başladı. Şimdi önümüzde yeniden aralık ayı itibariyle asgari ücret görüşmeleri başlayacak, Türkiye asgari ücretliler ülkesi oldu bu utançtır bu ayıptır. Bir ülkenin refah ölçüsü asgari ücretlilerin ne kadar az olduğuyla ölçülür. Ne kadar çok olduğuyla ölçülmez. Ülkede çalışanların yarısından fazlası asgari ücretli hale gelmişse ülke yoksul bir ülke haline gelmiştir. Peki asgari ücret rakamları nedir? TÜRK-İŞ’in açıkladığı rakam 9 bin lira bandındadır. Asgari ücret açlık sınırının da altına düştü ilk defa. Milyonlarca asgari ücretli çalışan açlık sınırının altındadır. Ses çıkartmayacak mıyız sokaklara çıkmayacak mıyız? Buradan Kars’tan bütün sendikalarımıza da çağrı yapıyorum: İnsan onuruna yaraşır ücret için ve ücret kayıplarının telafisi için ek zam için sokaklara çıkacağız.
Diyoruz ki; seçimi bekleme, harekete geç, ses çıkar ve birleş. Bu demokrasisinin de güvencesidir, ekonominin de, halkın ekonomisinin de güvencesidir. Eğer biz bunu yapamazsak sandık da güvencede değildir, seçim de güvencede değildir. Bu ülkede seçimin sandığın ve demokrasisinin güvencesi de halkın örgütlülüğüdür halkın hep beraber güçlü sandık üzerindeki denetimidir. Halk ne kadar örgütlüyse o kadar hızlı sonuca gideriz.
Özellikle adli yıl açılışında verilen o fotoğrafı da eleştiriyoruz. Eğer Yargıtay başkanı dini görevlerini yapmak istiyorsa bunu yeri camidir. Diyanet işleri Başkanı her konuda ticaretten eğitimden çalışma hayatına kadar konuşmamalıdır.
Siyaset yapacaksa cübbesini çıkartmalıdır ve bir siyasi parti kurup konuşmalıdır. Laiklik bizim için yaşamsal öneme sahiptir. 90 yılda da gerçek anlamada bir laiklik ne yazık ki tesis edilememiştir onun son kırıntıları da tek adam iktidarda dursun diye tarikatlara en gerici cemaatlere kredi verircesine böyle ayaklar altına alınıyor. Biz buna izin vermeyeceğiz. Laiklik için demokrasi için özgürlüklerimiz için işimiz ekmeğimiz için hep beraber birleşeceğiz.
Kürt sorunu ağır bir sorun bölgemizin de kanayan bir yarası bu yönde AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın “Kürt sorununu çözdük” açıklamasına değinmek istiyorum. Kürt sorununu nasıl çözdünüz bu bölgede onlarca belediye başkanı atanmış durumda seçilmişler yönetemiyor. Hala ana dil yasaklı eğitim yok. Bu yaklaşımların bir tıkanma bir çözümsüzlük olduğunu düşünüyoruz. “Nereden nereye” denilen o sözler gelinen yerde yine Kürtlerin haklarını yok sayan bir çizgiye gelmiştir. Kürt halkı vardır demek çok bir anlam taşımıyor Kürt halkı haklarıyla birlikte vardır. O yüzden önümüzdeki gerek demokratik anayasanın yapımı sürecinde bu ihtiyaçtır. Biz Kürt sorunun bütün halk tarafından tartışılması ve bir çözüme kavuşması gerektiğini savunuyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu’nun da bu yönde yaptığı bu sorunun adresi TBMM’dir HDP meşru bir partidir demesini önemsiyoruz. Önemli doğru bir açıklamadır ama yeterli değildir bunu ilerletmek gerekiyor. Çünkü biz göre HDP’nin de ötesinde bütün toplumun bütün halkın dahil olması gereken demokratik bir çözüme ihtiyaç vardır. Bir yanda bunları ifade ederken bir yandan da seçim ittifaklarına geldiğinde Kürtlerin yanında durmazsanız sağ partilerle sınırlı ittifaklar kurarsanız da bu inandırıcı olmaz. Kürtlerin oyu çantada keklik değildir böyle görülmemelidir. Eğer bir ittifak meselesi varsa bu ittifak önce neden Kürtlerle sağlanmadı bunu da sormak durumundayız. Çok kritik bir seçime giriyoruz. Ülke seçim sathı mahaline girmiştir. Bizim son genel yönetim kurulu toplantımızda da yaptığımız saptama budur. Seçim dönemindeyiz. Ve bu zorlu bir viraj olacak Türkiye için. Tabi burada özellikle AKP’nin dış politika da güç kaybettiğini, Libya’dan Suriye’ye kadar eski pozisyonunu kaybettiğini biliyoruz. AKP tabanında hızlı bir çözülme yaşandığını, ekonomide aynı şekilde. Fabrika ve iş yerlerinden bize gelen haberler de bu yönde Burada Türkiye’yi aydınlığa çıkaracak bir halk seçeneğinin ortaya çıkması gerekir. Tek adam yönetiminden hep beraber kurtulmalıyız. Derdimiz bir kişi değildir bir yönetim anlayışıdır. Ama sadece gideni değil neyin geleceğini de konuşmak zorundayız. Eğer gelen gideni aratacaksa bu olmaz. O yüzden ittifak görüşmelerinin iktidar seçeneğinin halk seçeneğinin halk yönetiminin açık olması ve ilkeli gerekir. EMEK Partisinin Genel Başkanı olarak 9. Kongremizden bu yana 10 aydır çağrı yapıyorum. Partimizin çağrısı şudur: Bu ülkeye ne cumhur ittifakı ne millet ittifakı seçenek olabilir. 3. Bir seçeneği halk seçeneği oluşturmamız gerekir. Devrimci demokratik bir halk dönüşümünü sağlayan bir cepheyi oluşturmamız gerekir. CHP’nin yeri deva gelecek saadet gibi partilerin yanı olmamalıdır. HDP’de burada olmalıdır. Biz sol demokratik ilerici sosyalist aydınlanmacı partilerin, örgütlerin ve sendikaları yan yana getirerek bir cephe oluşturalım sonra 50+1’le nasıl bir taktik çizgi izlenir, parlamentoda nasıl bir bileşen oluşturulur bunu yaparız. Ama bu olmadan sadece iktidara gelmek uğruna kendinizi sağ burjuva düzen partilerinin programlarına mahkum ederseniz ona da itiraz ederiz. Bu ülkeyi yeniden Meral Akşener başbakan olarak yönetecekse, Davutoğlu dışişleri bakanı olacaksa Ali Babacan Ekonomiyi yönetecekse bu ittifak seçeneğinde bir değişim görmeyiz. Bu eski Türkiye’dir. AKP’den devşirme bir Türkiye’dir. Bu olmaz. Yol yakınken halkın beklentisi bütün güçlerin burada toplanmasıdır. Bölen biz değiliz bölen sağ partilerdir. Onun fotoğrafı da verilmeye başlandı.”
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.