Aklımda Kalanlar, Aklıma Gelenler
Araştırmacı - Yazar Sezai YAZICI “Kars Antlaşması ve Bölgesel Etkileri” Konulu Sempozyumun Ardından bakın neler yazdı...
“Tarihe bilim adamı gibi yaklaşacağız. Yani milliyetimizi dini kimliğimizi siyasi kimliğimizi bir tarafa bırakacağız, belgeler ışığında, veriler ışığında, tarih gerçekçiliği yakalamaya çalışacağız. Böyle bakmadığımızda o zaman farklı farklı tarihler ortaya çıkıyor ki bu tarihe hizmet etmek olmuyor, insanın kendi ırkına veya dini anlayışına ve ideolojisine hizmet gibi bir şey oluyor?
Moskova ve Kars Antlaşmaları üzerine, şu ana kadar yapılan akademik çalışmaların toplamının iki elin parmaklarını geçmediğini hayretle gördüm. Lozan Antlaşması üzerine saptayabildiğim yüksek lisans ve doktora çalışmaları ise 200’ü aşmış. Bu durum salt sosyal ve ekonomik konularda değil para pul istemeyen tarihte de yalnızlığımızı ortaya koymuyor mu?
29 Eylül 1855 Kars Savunması Dünya “Kuşatma Koleksiyonu”na girmiştir. Kars’ta gösterilen destansı kahramanlığı Marks Amerika’daki New-York Dailiy Tribune’de tüm dünyaya duyurmuştur. Peki neden 29 Eylüllerde Kars’ta küçük bir etkinlik yapmak hiç kimsenin aklına gelmez?
Kafkas Üniversitesi’nin düzenlediği “Kars Antlaşması ve Bölgesel Etkileri” konulu sempozyum 13 -14 Ekim tarihleri arasında Prof. Dr. Necdet Leloğlu Konferans Salonunda yapıldı. Rektör Prof. Dr. Sayın Sami Özcan başta olmak üzere tertip komitesi üyelerini ve emeği geçenleri yürekten kutluyorum. Bölge açısından büyük önem taşıyan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası temel metinlerinden olan Kars Antlaşması’nın ilk kez böylesi kapsamlı bir bilimsel toplantıda irdelenmesi sevindiricidir. Sempozyum, Kafkas Üniversitesi’nin bölge tarihi ve sosyo ekonomik sorunları üzerine bundan sonra yapacağı pek çok çalışma içinde yüreklendirici olmuştur.
Sempozyumda ilk gün 3, ikinci gün 4 oturum gerçekleştirildi. Süresi 10 saati aşan oturumların tümünü ilgiyle izleyip notlar aldım. Toplantıda, 17’si Türkiye’den; 8’i de Gürcistan, Azerbaycan ve Nahcivan’dan gelen katılımcıların sunduğu 25 tebliğ görüşüldü. Kapanış oturumunu yönetip ardından bir konuşma yapan Türk - Sovyet ilişkileri uzmanı Prof. Dr. Yavuz Aslan Kars Konferansı’nın bilinmeyen kimi yönlerini dile getirerek şu çarpıcı açıklamaları yaptı:
“Biz tarihe nasıl yaklaşacağız? Tarihe bilim adamı gibi yaklaşacağız. Yani milliyetimizi dini kimliğimizi siyasi kimliğimizi bir tarafa bırakacağız, belgeler ışığında, veriler ışığında, tarih gerçekçiliği yakalamaya çalışacağız. Böyle bakmadığımızda o zaman farklı farklı tarihler ortaya çıkıyor ki bu tarihe hizmet etmek olmuyor, insanın kendi ırkına veya dini anlayışına ve ideolojisine hizmet gibi bir şey oluyor. İlk önce bir tarihçinin kaçınması gereken, bilim adamının kaçınması gereken şey bu… Yani biz önce kurgulayarak tarih yazamayız, kurgularsanız ne olur? Bulduğunuz bütün belgeleri o kurguya uydurmaya çalışırsınız. Tarihçilere özellikle genç tarihçilere tavsiyem budur. Önce verileri anlamaya çalışın ona göre değerlendirin. Kurgularsanız bu sizin kurgunuz olur. Veya roman yazarsınız. Bu tarihi gerçeklik olmaz.”
Sempozyum Konusu Moskova ve Kars Antlaşmaları Olarak Belirlenmeliydi
13 Ekim 1921 Kars Antlaşması, Türkiye Büyük Meclisi Hükümeti’nin ya da Yeni Türkiye’nin yabancı devletlerle yaptığı dördüncü antlaşmadır. Bilindiği gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ilk antlaşmayı 2 Aralık 1920’de Ermenistan Cumhuriyeti’yle, ikincisini 1 Mart 1921’de Afganistan’la, üçüncüsünü de 16 Mart 1921’de Rusya Sovyetleri Sosyalist Federal Cumhuriyeti Hükûmeti ile yapmıştır. Üçüncü antlaşma Moskova Antlaşması olarak bilinse de antlaşmanın tam adı Türkiye-Sovyet Rusya Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması’dır. Bu antlaşmanın Kars Antlaşması ya da diğer adıyla Türkiye ile Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Arasında Dostluk Antlaşması’yla önemli benzerlikleri vardır. Bu benzerlikleri İsmail Soysal şöyle açıklar: Kars Antlaşması’nın 1, 2, 4 ve 6. Maddeleri Moskova Antlaşması’nın 1 ve 2. Maddelerini karşılamaktadır. Kars Antlaşması’nda Nahcivan bölgesine ilişkin 5. Madde ile III. Sayılı ek, Moskova Antlaşması’nın 3. Maddesi ve I (C) ekinin karşılığıdır. Kars Antlaşması’nın 3. Maddesi Moskova Antlaşması’nın 7. Maddesinin benzeridir. Ayrıca Kars Antlaşması’nın 10. Maddesi küçük değişikliklerle Moskova Antlaşması’nın 8. Maddesini içermektedir. Kars Antlaşması’nın 11 ve 12. Maddeleri Moskova Antlaşması’nın 10, 11 ve 12. Maddelerine oldukça yakındır. 17. Madde, Moskova Antlaşmasının 13 ve 9 maddelerinin aynısıdır. Kars Antlaşması’nın 18 ve 19. Maddeleri Moskova Antlaşması’nın 14. Madde hükmünün karşılığıdır.
Tüm bu benzerlik ve ortak noktalara karşın sempozyuma ilişkin yapılan duyuruda Moskova Antlaşması’ndan söz edilmeksizin konunun salt Kars Antlaşması’yla sınırlı tutulması süreci bilenler açısından farklı değerlendirmelere neden olmuştur. Ayrıca bu benzerlik ya da ortak noktaların dışında Kars ve Moskova Antlaşmaları’nın bir başka iç içe geçmişliği daha var. Moskova Antlaşması’nın 16. Maddesinin birinci bendi “İşbu Antlaşma(nın) onay işlemi göreceğini” belirtmiş ve “Onay belgeleri (nin)en kısa bir süre içinde Kars’ta verişileceğini” hükme bağlamıştır. Nitekim antlaşmanın 16. Maddesi uyarınca belgeler 22 Eylül 1921 tarihinde karşılıklı olarak Kars’ta verilip yürürlüğe girmiştir.
Bu nedenle hem sürecin başlangıcı, hem antlaşma metinlerinin benzerlikleri, hem de konuya bütüncül bir yaklaşım getirmek bakımından sempozyumun adı Kars Antlaşması yerine Moskova ve Kars Antlaşmaları olmalıydı. Nitekim sunulan kimi tebliğlerde konuşmacılar Moskova Antlaşmasına sıklıkla atıfta bulunmuştur. Kimi tebliğlerde ise duyurulan konu başlığına karşın konuşmacılar tebliğlerine Moskova ve Kars Antlaşmalarında ibaresini koyma gereği duymuşlardır.
Toplantıda Rusya Federasyonu Yoktu
Müzakerelerine 26 Eylül’de başlanan Kars Konferansına Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti ile Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan Hükümet temsilcileri ve Rus Sosyalist Şuralar Cumhuriyeti temsilcisi katılmıştır. Kafkas Üniversitesi’nce düzenlenen Kars Antlaşması ve Bölgesel Etkileri konulu sempozyuma ise salt Azerbaycan, Nahcivan ve Gürcistan katılmıştır. Toplantıya, Rusya Federasyonu ve Ermenistan’ın davet edilmediği anlaşılmaktadır. Ermenistan’ın bilinen tavrından dolayı davet edilmediği düşünülse bile Rusya Federasyonu’nun çağrılmayış gerekçesini kestirmek zordur. Son yıllarda Rusya’da Moskova ve Kars Antlaşmaları üzerine önemli çalışmalar yapılmıştır. Kaldı ki bu etkinlik siyasi değil bilimseldir. Ermenistan’da radikal olmayan ve konuya objektif bakmayı başaran kimi akademisyenlerin olduğu kimsenin meçhulü değildir. Nitekim 2004 yılında yapılan 2. Kars Kent Kurultayı’na Rusya Bilimleri Akademisi Dilcilik Enstitüsü Kafkas Dilleri Bölümü’nden Prof. Dr. Timur Maisak, Erivan Devlet Üniversitesi’nden Prof. Dr. Alesandr V. Safaryan’la Doç. Dr. Doç. Dr. Asot Soghomonyan katılmış ve hiç bir gerginlik yaşanmamıştır. Bilakis sundukları tebliğlerle kurultaya katkı yapmışlardır.
Hiç kuşkusuz böylesi bir uluslararası toplantıda Bölgenin, Kars’ın ve Kafkas Üniversitesi’nin adını duyurmak için çağrılması gerekenler salt Rusya ve Ermenistan’la da sınırlı kalmamalıdır. Ayrıca, son yıllarda gerek Avrupa’da gerek Amerika’da Rus kaynakları kullanılarak hem Kafkasya hem de Kars’ın yakın tarihiyle ilgili özgün çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Dolayısıyla yapılan bu çalışmalar izlenerek uluslararası toplantılarda davetler daha geniş bir coğrafyaya yayılabilirdi.
Gürcü Prof. Şvelidze’nin tebliği ve Türkiye’den Toprak Talebi
Kurultayın 2. Gününün ilk oturumunun 3. konuşmacısı Prof. Dr. Dimitri Şvelidze oldu. Tiflis Devlet Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Şvelidze Gürcüce yaptığı kısa bir giriş konuşmasının ardından tebliğinin Türkçe çevirisini Kafkas Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi öğretim görevlisi Maia Meskhidze okudu. Dimitri Şvelidze’nin “Günümüzdeki Bakımından Kars Antlaşması” başlıklı tebliğine kimi itirazlar ve sorular geldi. Prof. Dr. Esin Dayı konuşmaya gönderme yaparak Gürcü profesörün; “Gürcistan, Kars Antlaşması imzalandığı zaman işgal altındaydı, bu yüzden Kars Antlaşmasını kabul etmedi” anlamına gelecek sözlerine açıklık getirmesini istedi. Profesörün verdiği yanıt hem yeterince anlaşılamadı hem de tatmin edici bulunmadı.
Ayrıca Doç. Dr. Tuncay Öğün profesöre yönelttiği sorusuna; “İkinci Dünya Savaşı yıllarında Gürcülerin Türk toprakları üzerinde hak taleplerinde bulunduklarını biliyoruz. O talepler Gürcistan Hükümetinin mi yoksa işgalci Sovyetlerin mi talebiydi?” sorusuna, profesör: “ O yıllarda Gürcistan kağıt üzerinde olan bir devletti. Bu talepler Sovyetler Birliği adına yapılan taleplerdi. Ancak bu taleplere Gürcistan halkından katılanlarda vardı. O dönemde iki tarihçimiz bu taleplere katılıyordu.” diyerek yanıtladı.
Bu sorular ve profesörden sözlerine açıklık getirmesine ilişkin çıkışlar bir yana, bizce de Gürcü konuşmacının metni kendi içerisinde kimi tutarsızlıklar taşıyordu. Bunu profesörün görüşü olarak niteleyebiliriz, ama tebliğler kitaplaştığında bu konuşmanın Türkçeye çevrileri yeniden gözden geçirilmesi yararlı olacaktır.
Esasen bu tür toplantılarda simültane çevri olası yanlış anlamaları en aza indirecek bir yöntem olarak görülmesi gerekir.
'93 Harbi’nde İstenen Savaş Tazminatının Ne Kadarı Ödendi?
Sempozyumun ilk gününün 3. Oturumunda Prof. Dr. Esin Dayı: “Elviye-i Selase Meselesinde Gelinen Son Nokta: Kars Antlaşması” başlıklı tebliğini sundu. Prof. Dr. Dayı bölge hakkında önemli çalışmalar yapmış bir akademisyen. Doktorası; “Elviye-i Selâse’de (Kars, Ardahan, Batum) Millî Teşkilâtlanma” üzerine. Konuşmasının ardından söz alarak bir soru soracağımı birde görüş bildireceğimi belirttim. Soruyu sorarken konuya ilişkin yapılan çalışmalarda rastladığım bir eksikliğin altını çizmek için açıklama yapma gereği duydum. Ve kısaca şunları söyledim: “’93 Harbi sonrasında ödenmesi gereken 1milyar 410 milyon rublelik tazminata karşılık Osmanlı Devleti Ayastefanos Antlaşmasında öngörülen yerleri (Kars, Ardahan, Batum) Rusya’ya terk etmesi karşılığında, Çar tazminatın 1 milyar 100 milyon rublesinden vazgeçer. Geri kalan 300 milyon rublenin Rusya’ya ödenmesi hükme bağlanır.” Bu açıklamanın ardından da salona şunu sordum: “300 milyon rublelik bu ödemeyle ilgili belge gören var mı ?” Prof. Dr. Esin Dayı söz alarak şunları söz aldı: “Bu konuyla ilk çalışan bendim, ama ben böyle bir belgeye rastlamadım. (...) Araştırma eserlerde de arşivde de rastlamadım. Ama rastlamadık diye, böyle bir belge yok diye bir şey de söyleyemeyiz. (…)Ama zaman içerisinde bazı şeyler çıkıyor. Ama benim çalıştığım dönemde rastlamadım.” dedi. Ardından Prof. Dr. Halil Bal ise şunları söyledi: “Rusya’ya verilmesi gereken harp tazminatı taksitler halinde ödenecektir diye antlaşmalar bulunuyor biliyorsunuz. İkinci Meşrutiyette Bulgaristan Emareti bağımsızlık ilan edince son taksitten Rusya vazgeçmek şartıyla Osmanlının Bulgaristan’ın bağımsızlığını tanımasını istiyor. Osmanlı Bulgaristan’ın bağımsızlığını tanırsa … Tabii Osmanlı bağımsızlığını tanımadı...”
Yukarıda altını çizdiğim iki konu bölge tarihi açısından önemlidir. Birincisi, söz konusu tazminat yapılan kimi akademik çalışmalarda dahil olmak üzere 300 milyon ruble yerine 1 milyar 410 milyon ruble olarak yazılmaktadır. Oysa, 1 milyar 410 milyon ruble Ayestefanos Antlaşmasında Rusya’nın uğradığı toplam zarar miktarıdır. 14 Mayıs 1982’de İstanbul’da Rusya’yla yapılan antlaşmada 300 milyon ruble 802 bin 500 franka çevrilir ve Osmanlı Devleti’nin bu borcu 350 bin liralık 3 taksit halinde ödemesi hükme bağlanır.
İkinci önemli noktada, bu borcun ödemesiyle ilgilidir. Şu ana kadar bu borcun tümünün ödendiğine ilişkin bir kayda ulaşamadığımı belirtmeliyim. Prof. Esin Dayı’nın da söylediği gibi hiç kuşkusuz kaydın olmaması borcun ödenmediği anlamına gelmez. Ama yapılan çalışmalar konuya açıklık getirmek yerine bir ön kabulle borcun ödendiğini ortaya koymaktadır. Bu konuda Mehmet Hakan Sağlam’ın “Osmanlı Devleti’nde Moratoryum 1875-1881 Rüsum-ı Sitte’den Düyûn-ı Umumiyye’ye” adlı kitabında ve başka kimi çalışmalarda konuya ilişkin bilgiler olmakla birlikte 3 taksitin hangi tarihlerde ödendiğini bütüncül olarak gösterir somut bir bilgi büyük önem arz etmektedir.
Sonuç
Devlet sınırı belirleyen uluslararası bağıt temelinde, Kars Antlaşması’nın Lozan’dan hiçbir farkı yok. Oysa geçen gün yaptığım küçük bir araştırmada, doğrudan Moskova ve Kars Antlaşmaları üzerine, şu ana kadar yapılan akademik çalışmaların toplamının iki elin parmaklarını geçmediğini hayretle gördüm. Lozan Antlaşması üzerine saptayabildiğim yüksek lisans ve doktora çalışmaları ise 200’ü aşmış. Bu durum salt sosyal ve ekonomik konularda değil para pul istemeyen tarihte de yalnızlığımızı ortaya koymuyor mu? Denebilir ki, Lozan Antlaşması Türkiye’nin daha geniş bir sınırını çizdiği, daha fazla taraf devletin olduğu, uluslararası hukuk ve siyaset bilimi alanında pek çok karmaşık sorunu tanımladığı için ilgi duyan üniversite ve akademik kurum sayısının fazla olması doğal. Oysa, bölge üzerine, istisnalar bir yana, Atatürk Üniversitesi ve son yıllarda da Kafkas Üniversitesi’nin dışında çalışma yapan kurum yok denecek kadar az. Hiç kuşkusuz bu savda haklılık payı var. Ama sorarım, şimdiye kadar Trakya Üniversitesi’nin her yıl düzenlediği Lozan Antlaşması kutlamalarına benzer mütevazı bir etkinlik Moskova ve Kars Antlaşmaları için yapılıp kurumların dikkati çekilemez miydi?
Daha öncede birkaç kez yazdım. Şimdi altını çizme gereği duyuyorum. 29 Eylül 1855 Kars Savunması Dünya “Kuşatma Koleksiyonu”na girmiştir. Kars’ta gösterilen destansı kahramanlığı Marks Amerika’daki New-York Dailiy Tribune’de tüm dünyaya duyurmuştur. Peki neden 29 Eylüllerde Kars’ta küçük bir etkinlik yapmak hiç kimsenin aklına gelmez?
Kafkas Üniversitesi’nin aklına gelen “Kars Antlaşması ve Bölgesel Etkileri” konulu sempozyum bu bakımdan önemlidir. Emeği geçenleri bir kez daha kutluyorum. Dileğimiz bildirilerin en kısa sürede basılması ve bundan böyle 13 Ekimlerde Yard. Doç. Dr. Nebahat Oran’ın söylediği 1921’deki görkemli törenlerle olmasa bile mütevazı etkinliklerle hafızaların tazelenmesidir.
SEZAİ YAZICI
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.