Alibeyoğlu ile söyleşi
Siyasal Birikim Gazetesi’nden Onur Kaya ve İsmail Küpeli’nin Kars eski Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu ile yaptığı söyleşi:
“Ülkemizin üç temel sorunu var. Birincisi plansız nüfus artışı, ikincisi iç göç, üçüncü sorun gelir gurupları arasındaki büyük uçurum. Bu üç sorunda diyalektik anlamda bir birbirlerine bağlı sorunlardır” diyen Kars eski Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu, tedbirler alınmazsa metropollerde yaşayanların büyük bölümünün mutsuz olacağına dikkat çekerek, önemli uyarılarda bulundu.
Alibeyoğlu, “Şu anda ülkemizin 73 milyon nüfusunun yaklaşık yüzde 60’ı yoksulluk sınırındadır. Buna rağmen sayın Başbakan “üç çocuk doğurun” diye annelere tasfiyede bulunmaktadır. Üç çocuk önerisini gittiği İslam ülkelerinde de önermektedir. Bu bakış açısı 20 yıl sonraki genç nüfusun azalacağı kaygısından dile getirildiği söylenmektedir. Geleceğe sancılı bir kuşak bırakırsak, niteliksiz binlerce bireydense nitelikli 10 kişi daha önemlidir. Değerlerini yitirmiş, üretkenliği olmayan asalak bir kuşağın topluma, ülkeye ne katkısı olabilir. Mevcut insanların karnı doymuyor, nüfus artışını savunmak ne denli tutarlı bir politika olabilir? Bugün Norveç’in nüfusu 4,5 milyon. Ankara’dan daha küçük ama yüzölçümü Türkiye’nin yaklaşık 3’te 2’si kadar. Ama milli gelirden yaklaşık 50 bin Euro civarında pay alıyorlar. Oysa Kars’ta 2 bin 860 dolar. Ülkede yaşayan mevcut insanların karnını doyuramıyorsunuz. Bu gelir gurupları arasındaki büyük uçurum Türkiye’deki iç göçü pompalamaktadır. Bu gün metropolle taşra arasında, kırla kent arasında büyük uçurum vardır. Metropollerde iç göçü teşvik eden çılgın projeler yerine, insanların doğduğu yerde doymasının ve yaşamasının koşullarını yaratmak lazım. Bana göre asıl “Çılgın Proje” budur. Özellikle son yıllarda çıkarılan Büyükşehir yasasıyla da metropollere göç iyice pompalanmıştır.” dedi.
Alibeyoğlu ayrıca, “Belediyelere ve İl Özel İdarelerine kişi başına düşen pay nüfusa göre olduğu için metropoller dev adımlarla ilerliyor. Altyapı, çevre ve kültürel etkinliklerden daha fazla faydalanırken Anadolu’daki diğer kentler bu imkânlardan yeterince yararlanamamaktadırlar ve bu büyük uçurum giderek artmaktadır. Taşrada işi olanda, geliri olanda, işsiz olanda iş bulmak için metropollere göç ediyor. Gelir düzeyi yüksek olan aileler özellikle son yılardaki özel hayatın kontrol altına alınması ve çocuğuna daha iyi eğitim ve sağlık imkânı sağlamak adına da metropollere göç etmektedir. Düşünün kentinizde imkansızlıklardan dolayı yeterli alt yapı, sinema, tiyatro, festival, spor ve benzeri etkinlikler yoksa kazandığımız paranın bir anlamı olmayacaktır. O nedenle işadamları da metropollere göç etmektedir. Bu büyük göçün sonucunda özelikle metropollerde gelir gurupları ve Kültürler arasındaki çelişki daha da antagonizmaya dönüşmektir. Düşünün Trakya’dan gelenle Karadeniz’den gelen, Güneydoğu’dan gelenle Ege’den gelen arasında kültür karmaşası yaşanacak ve doğal sonucu olarak ötekileştirme olacaktır.” diye konuştu.
“Ötekileştirenler yaşadıkları kentte geldikleri kentin hemşehrisi olarak kalmak istemektedirler.” diyen Alibeyoğlu, “Halbuki onlar yaşadıkları kentin hemşehrisi, doğdukları yerin kardeşleridirler. Bu nedenle toplumda büyük bir ayrışma olagelmektedir. Bu büyük karmaşadan dolayı ve gelir gurupları arasındaki çelişkiden dolayı büyük toplumsal olaylar, cinnet geçirmeler, linç kültürü hâkim olacaktır. Bunları bastırmak için daha fazla polis, daha fazla trafik, daha fazla alt yapı lazım. Şehirlerin büyümesi özünde şehirlerin küçülmesi demektir. Dünya’da hiçbir başkentin nüfusu 10 yılda 0.5 bile artmazken bizim başkentimizin nüfusu son 10 yılda 2-3 katına çıkmıştır. Siz 2 milyon kişiye yetecek suyu 6 milyon kişiye içirmeye kalkarsanız Kızılırmak’ın suyunu bağlamak zorunda kalıyorsunuz. Sayın Başbakanın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde İstanbul’a vize konması gündeme gelmişti. Bu anayasal bir suç olurdu bundan dolayı gerçekleşmedi. Çünkü insanların seyahat etme ve yerleşme özgürlüğü anayasal bir haktır. Ama alınacak önlem imara yeni alanların mümkün olduğunca olmamasıydı. Oysa Büyükşehir yasasıyla İstanbul’un tamamı, Ankara’nın yarıçapı 50 kilometre Büyükşehir hudutları içine alındı. Yeni imar alanlarının oluşturulması göçü iyice pompaladı. Biraz önce belirttiğim gibi şehirlerin büyümesiyle beraber su sorunu, dönüşüm sorunu, trafik sorunu, çarpık kentleşme gibi sorunları beraberinde getirmektedir. Özellikle trafik açısından İstanbul bir cehennem azabına dönüşmüş, diğer metropoller de aynı hızla ilerlemektedir. Bugün Melen Çayı bağlanmıştır, yarın Melen Çayı kuruyunca galiba Marmara Denizi’ni arıtıp içireceğiz insanlarımıza. Böylesine çılgın büyüme Dünya’nın hiç bir yerinde yok.” şeklinde konuştu.
SİYASAL BİRİKİM: PEKİ NASIL BİR KENT İSTİYORSUNUZ?
NAİF ALİBEYOĞLU: 10 yıl belediye bakanlığı yapan biri olarak kentimin nüfusunun asla 150–200 bini geçmesini istemem. Bir Davos, Lozan, Cenevre gibi Dünya’ya yön veren misyonu ve vizyonu olan, üzerinde yaşayan kentlilerin birinci sınıf kent hizmetlerinden yararlandığı ve milli gelirden büyük pay aldığı ve yine kentlinin, kentinde yaşamaktan mutlu olacağı bir kent özlemi içindeyim. Metropollere gidin bakın insanlar gülmeyi unutmuş. Metropollerdeki düzeni sağlamak adına yapılan onca harcama, alt yapı, ulaşım, asayiş gibi harcamaların yerine “Çılgın Projelerin” taşraya uygulanması halinde göç duracak, insanlar doğdukları yerde kalıp, işi gücü olacak ve mutlu yaşayacaklardır. Küçük kentlerde insanları daha kolay kontrol altına alabilirsiniz. En zengin ve en yoksul aynı kafede oturabiliyor, herkes birbirini tanıyor. Özellikle bir ulusu ayakta tutan yegane unsur mahalle kültürüdür. Mahalle dayanışmasını bilen, kapısına fidan diken, toprağının kıymetini bilen toplumlar, çocuklarının güneşten ve topraktan daha fazla yararlanan, daha sağlıklı, kültürlerini koruyan toplumlar daha uzun süreli ayakta kalırlar.
Oysa apartmanlaşma beraberinde yabancılaşmayı getirmektedir. Komşular birbirini tanımadığı gibi çoğunluklu cenazelerinde bile bulunmaktadır. İnsanlar beton yığınları içine adeta hapsedilmişlerdir. Betonlaşma hiçbir çağdaş ülkede olmadığı gibi bir çöküşünde başlangıcıdır. Her bir betonarme binanın ömrü 50 bilemediniz 60 yıldır. Yarın bu çılgın betonlaşmanın doğaya dönüşümü nasıl gerçekleşecek? Biliyoruz ki gelişmiş çağdaş ülkelerdeki yapılaşmalarda Ahşap, tuğla, taş ve çelik konstrüksiyon gibi malzemeler kullanılmaktadır. Özellikle son yıllardaki büyük beton blok yapılar 2. Dünya Savaşı’nın doğurduğu ve o döneme ilişkin bir kültürün üründür. Günümüzde geçerliliği kabul görmemektedir.
SİYASALBİRİKİM: PEKİ SONUÇ OLARAK NE DİYECEKSİNİZ?
NAİF ALİBEYOĞLU: Başlarken belirttiğim üç önemli sorunu çözdüğümüz de, demokrasiyi kurumsallaştırdığımız da, üç temel özgürlüğü; inanç, düşünce, teşebbüs hürriyetini insanlarımızın özümseyerek yaşadığı ülkede Kürt meselesinden tutun işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk gibi önemli sorunlar doğal sürecinde kendinden çözülecektir.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.