1. HABERLER

  2. GÜNCEL

  3. Halep şehrini kimler ağlattı?
Halep şehrini kimler ağlattı?

Halep şehrini kimler ağlattı?

Kars Kuzeydoğu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Yücel Sezer’in kaleme aldı...

A+A-

2008 yılı kasım ayında Cilvegözü’nden, 81 ilin Gazeteciler Cemiyet Başkanları ve eşleriyle, Suriye’nin Halep şehrine gittik. Genel Başkanımız Nazmi Bilgin’di.

Hatay’dan başlayan dümdüz yol, bizleri o güzelim Halep şehrine ulaştırdı. Rehberlerimiz iki kişiydi. Biri Arap diğeri Ermeni idi.

Halep’e geldiğimizde ilk gördüğümüz, taş işlemeli sarayvari evlerle dolu zenginler semtiydi. Evler iki katlı, çok pencereli, ağaç ve çiçeklerle süslü bahçeliydi. Bu bahçelerde Avrupa’dan alınmış siyah lüks arabalar dikkat çekiyordu. Arap rehber: “Evin bahçesinde kaç araba görüyorsanız sahibi o kadar kadınla evlidir. Her kadının arabası vardır” dedi.

O semtten ayrılıp, Halep’in merkezine geldik. Rehberimiz heybetli bir caminin önünde durdurdu. “Zekeriya Peygamber’in Camisi” dedi. Binlerce insan caminin içini dışını geziyor, eller açılmış dualar ediliyordu.

Bizler de her tarafını gezdik. Dua ettik. Biraz ileride bulunan Halep Kalesi’ne doğru hareket ettik. Binlerce yıllık, heybetli bir kale, çok sayıda medeniyetlere şahitlik etmiş heybetiyle görülmeye ve gezilmeye değer tarihi bir hazineydi.

Kale etrafındaki düzlüklerde; çay bahçeleri, nargile kahvehaneleri, biraz ileride tarihi yeraltı mağazaları, insanlar buralara dolup taşıyordu.

Lokanta, çay bahçeleri ve nargile kahvehanelerinde her kılık, kıyafetten insanlar var. Gençler kızlı, erkekli nargilesini, çayını ve kahvesini içip sohbet ediyorlardı.

Esnafları mutlu ve mesut gördük. Aşlarının ve işlerinin olduğunu söylediler.

Gezimiz devam ederken, kadın ve erkekleri Avrupavari kıyafetleriyle görünce, buranın Hıristiyanların yaşadıkları semt olduğunu, onun hemen yanında, erkeklerin şalvarlı, kadınların siyah çarşaflı kıyafetleriyle müslüman Araplar olduğunu öğrendik.

Çarşı, pazarda kimse kimseye karışmıyor, herkes birbirinin dinine, mezhebine ve kıyafetine hürmet ediyordu.

Halep’te; Hıristiyanlar, Arap Sünniler, Arap Aleviler, Türkmenler, Museviler, Kürtler, Ermeniler ve 1937’de Suriye’ye sürgün edilen Dersimliler daha nice etnik ve dinsel kesimlerin huzur içinde yaşadıklarını öğrendik. 

1937’de Suriye’ye sürgün edilen Dersimliler’e, günümüze kadar Suriye, vatandaşlık cüzdanı vermemiş, tarla çayır, ev edinme hakkı tanımamış, sadece çalışmasına, barınmasına ve yaşamasına müsaade etmişler.

Dünyaca tanınan Suriye’nin ipek dokumaları ve sabunları turistler tarafından alınıyordu.

Halepliler, günübirlik Hatay’a gelip alışveriş yapıyorlardı.

Komşu devletlerimizden birkaçını görmüş bir kişi olarak Halep’e hayran kalmıştım.

Şimdi TV kanallarımızdan Suriye’deki çatışmaları izlerken, Halep’in viraneye dönen sokak ve saraylarını görünce, “Aman Allah’ım bu yıkımı Suriyeliler yapamaz” demekten kendimi alamadım.

Suriye’ye ne oldu da Suriye bu hale düştü ?

Günümüzde, Devletin idarecileri, heves ve kaprisin peşine düşer, vatanını ve vatandaşını unutur, çıkarcıların emrine girer, onlara kul, köle olursa; Devlet, devletlikten çıkar eşkiyalık dönemi başlar.

Suriye’yi, iç çatışma öncesindeki güzelliğe döndürmek için, Suriyeliler’in yüzlerce yıl çalışması gerekecektir.

Sözümüzü uzattık, bitirelim:

“Halep şehrini kimler mi ağlattı ? ”

Suriye’nin başındakiler, iç ihanet güçleri ve dış güçlerin birlikte oluşturdukları bir fırtına…

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.