Kars’ın harbi Kars olması için bir “Haussmann” lazım!
Haber Türk gazetesi yazarı Sevilay Yılman kaleme aldı : " Kars’ın harbi Kars olması için bir “Haussmann” lazım! "
Aslında sadece Kars’a değil... Başta İstanbul olmak üzere tarihi miraslara sahip çarpık kentleşmeye mahkum edilmiş tüm şehirlerimize birer Haussmann lazım!
Bu tür mevzular genellikle üstad Murat Bardakçı’nın uzmanlık alanıdır ama kısaca da olsa ben sizlere Haussmann kim anlatayım...
Paris’i bilenler özellikle de Eyfel Kulesi’nin tepesinden izleyenler buram buram tarih kokan kentin, onca eskiliğine rağmen muhteşem bir imar planına sahip olmasına hep şaşırıp kalır.
Ben de 20’li yaşlarımda ilk çıktığımda kuleye, şehrin nasıl bu kadar kalemle çizilmiş gibi düzenli ve müthiş bir estetiğe sahip olduğuna hayret etmiştim.
Sonradan öğrendim ki meğerse bu düzenin ve planın çok derin bir öyküsü varmış...
İnanılır gibi değil biliyorum ama 1853 yılına kadar gecekondu ve kaçak yapılaşmanın sembolü olan bir kent Paris.
Dönemin imparatoru III. Napolyon geleceğe böyle karmaşık, çarpık bir miras bırakmanın tarihi bir kötülük olacağını gördüğünden şehri hayalindeki gibi yeniden düzenleyip, bambaşka bir hale getireceğine inandığı o dönem Bordeaux Valisi olan mimar Haussmann’a teslim ediyor.
Ve diyor ki; ”Paris senindir artık! İstediğini yapabilirsin Georges-Eugéne Haussmann!”
Uzatmayayım... O da aldığı yetkiyle Paris’i 15 yıl içerisinde bugünkü haline getiriyor...
(Bu konuda en derin ve anlamlı yazıları Sorbonne Üniversitesi’nde epeyce bir zaman görev yapan Profesör Doktor Murat Aykaç Erginöz’ün kişisel web adresinden okuyabilirsiniz... Yakından tanıma şerefine nail olduğum hocam Erginöz, Haussmann konusunda en bilgi sahibi isimlerden biridir... http://www.muraterginoz.com/hakkinda.htm )
Kars’ı daha evvel de birkaç kez ziyaret etmiştim... Sarıkamış Kayak Merkezi ve kışları üzerinde kızakla gezilecek kadar buz tutan Çıldır Gölü ile ilgili söyleyeceğim tek şey muhteşemmm!
Ancak kent merkezi ile ilgili öyle bir şey diyemeyeceğim...
Aksine çok üzüldüm.
Hatta Selçuklu, Ermeni ve Rus mimarisinin en güzel örneklerinin zenginliğinin o çarpık ve berbat yapıların içerisinde kaybolmuş olmasına kahroldum.
Çaba var elbette... Özellikle şehrin merkezini gezerken biz gazetecilere mihmandarlık yapan eski Ulaştırma Bakanı ve aynı zamanda AK Parti Kars Milletvekili de olan Ahmet Arslan’ın ve ilin valisi Türker Öksüz’ün gayretkeşliğini çok beğendim...
Ancak sırf geçtiğimiz yıl Doğu Ekspresi sayesinde ziyaretçi sayısı 600 bin olan Kars’ın, gelen ziyaretçiyi bir daha getirtecek etkiyi yaratabilmesi için de tamamen şahsi olan bu gayretlerin yeterli olmadığını söylemek zorundayım.
Çok daha radikal ve hakikatli bir şeyler yapmak lazım Kars’ın sahip olduğu o müthiş tarihi, kültürel mirasının tam görülebilmesi ve anlaşılabilmesi için.
Ziyaret edenler mutlaka ne demek istediğimi anlıyor ve hak veriyordur bu söylediklerimden dolayı bana ama...
Görmeyenler için de söyleyeyim...
Çoğu şehrimize nasip olmayan inanılmaz bir kültürel ve tarihi doku var Kars’ta fakat bu doku o çarpık, iğrenç, beş para etmez betonarme yapıların arasında yok olmuş gitmiş!
O yüzden diyorum; Kars’ın Kars olabilmesi için Haussmann gibi düşünecek çılgın bir irade lazım.
Düşünsenize... Bir yanda MS 932-937 yılları arasına yapıldığı bilinen 12 Havariler Kilisesi... Hemen tepesinde 12.YY’da Selçuklulara bağlı Saltuklular tarafından inşa edilen Kars Kalesi... Bir yanda 1579 yılında Lala Mustafa Paşa’nın Ebu’ul Hasan-ı Harakani Türbesi ve az ileride 1877 yılındaki Osmanlı Rus savaşından sonra 40 yıl boyunca şehrin hakimiyetini alan Ruslardan kalma devasa binalar...
Mesela o binaların yoğun olduğu, Kars Valiliği’nin de bulunduğu o caddeye o kafayla yani Hausmanncılık zihniyeti ile bir el atılsa...
Değil sadece yerli turistin, başta Ruslar olmak üzere milyonlarca yabancının koşa koşa geleceği gözde bir merkez olur Kars.
Hele şu bugün defterdarlığın bulunduğu sarı bina!
Bayıldım görkemine...
Vali Türker Bey’in bu binayla ilgili çok güzel fikirleri var ama yalan söylemeyeyim zor!
Çünkü fikri zengin ama hayata dökeceği bir kaynağı yok!
Keşke hazineden filan cömertçe bir el atılsa bu işe...
Ya da sağlam, işi bilen ve gönül gözü de açık olan bir yatırımcı “Ben varım” dese...
İnanın Paris’tekileri kıskandıracak bir konaklama merkezine dönüşür o yapı.
Ama tabii tek başına o binanın restorasyonu da yetmez.
Dediğim olmalı dediğim!
Kars, mutlaka ama mutlaka HAUSSMANCILIK zihniyetine teslim edilmeli...
O çarpık, eğik, bükük saçma sapan binaların tamamı yıkılıp, yerlerine eskiye bire bir benzeyen eski görünümlü modern binalar yapılmalı...
Ve Türkiye’nin bir ucundaki Kars sadece kayak turizmi için değil, kültürel ve tarihi mirasın en çeşitliliğine sahip bir kent olarak hem yerli hem de yabancı zengin tüm turistlerin vazgeçemeyecekleri bir vitrine dönüştürülmeli...
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.