Karslı Bulutoğlu Ailesi
Kars'ın en eski ve saygın tüccarlarından Bulutoğlu Ailesi ile güzel bir röportaj...
Eren GÜLER
Bulutoğlu Ailesi, Türkiye'nin gıda sektöründeki en köklü ailelerinden. Hatta dede Sucabey Bulutoğlu, Türkiye'nin ilk canlı hayvan ihracatını yapan isim. Kars'tan Rusya'ya büyükbaş hayvan ihracatı için izni bizzat Atatürk vermiş. Bulutoğlu Ailesi, Atatürk'ün imzasının olduğu belgeyi gururla saklıyor.
2000'li yılların başında Yemekçi markası ile hazır yemek sektörüne giren grup, aradan geçen dönemde yabancı firmaların hakimetindeki pazarda büyük bir başarı sağlayarak ilk ikiye girmiş. 4 bin kişi ile günde 250 bin adet yemek üretiyorlar. Grup şimdi de 2 bin baş büyükbaş hayvan ile Türkiye'nin en büyük çiftliklerinden birini kurmaya hazırlanıyor.
Şirketin hikayesini Yönetim Kurulu Başkanı Atalay Bulutoğlu ve Başkanvekili Barbaros Bulutoğlu ve Yönetim Kurulu Üyesi Nazlı Bulutoğlu ile konuştuk.
- Hazır yemek sektörünün yapısı nasıl?
Barbaros Bulutoğlu: Eskiden üç büyük yabancı firma vardı, şimdi bizimle birlikte dört büyük oldu. Biz ilk iki arasındayız ve en büyükler arasındaki tek yerli firmayız.
Bir de artık yerli bir firma olarak alttan gelenlere de rol model olmaya başladık, bu bizim için çok önemli. Hatta ileride işin okulunu da açacağız. Sektöre kalifiye insan yetiştireceğiz.
- Karlılık ne durumda?
Atalay Bulutoğlu: Türkiye'de herşeyin kar haddi düşük, o büyük karlar bitti. Artık fiyat istikrarı var, enflasyon ve döviz düşük. Ama zaten bunlar olması gerekenler. Eskiden Türkiye yüzde 30-40 faiz öderken bunlar mala yansıyordu ve enflasyon zenginleri vardı.
- Siz?
Biz de öyle, 2000'den önce enflasyondan para kazandık, malı alalım stok edelim. Hak etmediğimiz bir paraydı. Ama şimdi daha fazla emek vermek lazım. Eski devirler bitti artık.
Ben size birşey söyleyeyim mi, bankacılar para verecek adam arıyor şu anda. Para onlara maliyet artık. Eskiden banka müdürleri gelince ayağa kalkardık, şimdi gelince 'beklesinler biraz çay ısmarlayın' diyoruz. Üçü dördü birden bekliyor. Malını satmak için beklemeyecek mi? Biz nasıl yemek satmak için bekliyorsak onlar da para satmak için bekleyecek.
B.B: Eskiden şirketler depolarındaki malın stok karından işletme karı yaratıyordu, bankadaki faizinden de kişisel karını. Koy bankaya parayı tamam işte. Ama o para değersiz paraydı. 200 liralık ticaretten 50 lira kazanıyordunuz. Şimdi o 50 lira için 5 bin liralık ticaret lazım. O zaman da işlem hacimleri artıyor, istihdam artıyor, tedarikçiler artıyor...
A.B: Bu gidişle çok yakın bir gelecekte 1 daire alana bir de bedava verecekler. Yaz bir kenara. Ama bence bu iyi bir gidiş. Karsızlık ve firmaların kaybolması iyi değil ama olması gereken de bu. 1 masa 1 kasa işleri bitecek, birçok firma kaybolacak ama başka yolu yok.
İLK İHALE KULELİ ASKERİ LİSESİ
- Hazır yemek sektörüne girişiniz nasıl oldu?
A.B: Biz 2000'li yıllara kadar kamu kurumlarına toptan gıda satışı yapıyorduk, silahlı kuvvetlerin de en büyük gıda tedarikçilerindendik. Ama askeriyede hazır yemeğe dönme projesi başlayınca pazarımızın azalacağı endişesine düştük. Biz de, 'zaten gıdacıyız o zaman hazır yemeği de biz verelim' deyip sektöre girdik.
- Şirket mi kurdunuz?
Yok hayır, ben Barbaros ve diğer oğlum Levent'e 'bir yemek şirketi bulun alalım veya ortak olalım' diye talimat verdim. Amacımız işi öğrenmek ve ihalelere girmekti. Gidip iflas eden bir firma olan Yiğit Gıda'yı satın aldık.
- İlk aldığınız ihale neydi?
İlk olarak 2003 yılında Kuleli Askeri Lisesi ihalesini aldık. Ama sonra baktık ki bu iş sadece kamu ile olmaz, asıl pazar özel sektörde. Fakat o pazar da yabancıların elinde, 3-4 milyar dolarlık bir pazar. Türk firmalar genelde ufak veya merdiven altı firmalar. Yabancılar almış yürümüş.
- İlk özel sektör ihalesini ne zaman aldınız?
B.B: 2004 yılında aldık. İş Bankası Kuleleri. Ama biraz da reklam olsun diye aldık, çok ciddi zarar ettik. Sonra Sabancı ve Eczacıbaşı Grubu'nu aldık. Ardından Koç'un yemek şirketini satın alıp onlara hizmet vermeye başladık. Öyle öyle büyüdük işte. Şu anda günlük 250 bin adetlik yemek üretimimiz var.
A.B: Biz gıdacı olmanın avantajını çok iyi kullanıyoruz. Sonuçta 50'li yıllardan beri bu işin ticaretini yapıyoruz. Malın nereden alınacağını, kaça mal edileceğini, mahsulün nasıl olduğunu, var yılını yok yılını hepsini önceden biliriz.
SUCABEY ZEYTİNLİĞİNİ KURDULAR
- Sizin Yemekçi markanız dışında hangi şirketleriniz var?
B.B: Yemekçi haricinde de hep gıda ile ilgili şirketlerimiz. var. Bulutoğlu Gıda, gıda hammaddeleri ithal eder, ayrıca gıda ticareti yapar. İzmir’de yağlı tohumlar fabrikamız var ve 50 ülkeye ihracat yapıyoruz. Beyaz haşhaş, susam, defne yaprağı gibi ürünleri yurtdışına satıyoruz.
Son dönemde de Salihli'de Sucabey ismi ile Türkiye'nin en büyük 5 zeytinliğinden birini kurduk. 37 bin tane gemlik tipi sofralık zeytin ağacımız var. Ayrıca daha 12 bin tane ağaçlık yerimiz de müsait. Buradan dalında üretip sanayiciye vereceğiz. Ayrıca sattığımız yemeklerde kullanacağımız zeytinyağını da tamamen buradan karşılayacağız.
- Sucabey ismi nereden geliyor?
A.B: Sucabey benim babamdır. Gıda ile uğraşan insanların iyi tanıdığı, çok başarılı bir adamdı. Biz bu zeytinlikte onun anısını ve ismini yaşatacağız.
B.B: Dedem bu sektöre damgasını vurmuş bir insandır. Şimdi gidelim mesela Rami'deki gıda toptancılarına, onu tanımayan yoktur. Emlakçı dükkanında bile resmi vardır. Hele ki yaşı biraz büyükse tanımamasına imkan yok.
Çok hikaye var ama bir tanesini anlatayım. Bir gün Trabzon'da bir hacı amcanın yanına gittik. Ama onlar da ürün aldıkları yeri kolay kolay değiştirmezler. Bir de Karslı filan olunca hiç yanaşmadı bize. Ama sonra düşündü düşündü, dedi ki, 'bizim Karslı bi ağamız vardı, o zaman Kars'a peynir toplamaya giderdik, babam Sucabey'i arardı, beni köylerden aldırırdı, ben gidip peynirlerimi alır dönerdik.' Şimdi mal satamadığım adam dedemi anlatıyor bana... 'Ben kimim biliyor musun' dedim, Sucabey'in torunuyum, öyle deyince iş bitti zaten. Zaten rahmetli olduğunu duyunca da koskoca adam ağlamaya başladı.
Dedemin çok önemli bir ismi var ve biz de bu ismi zeytinlikte yaşatacağız.
- Sizin şirketinizin hikayesi dedenizle mi başlıyor?
A.B: Biz aslen Kafkasyalıyız. Bolşevik ihtilalinden önce bizim ailenin adamları ağa insanlarmış hem de devlette önemli görevleri varmış. Ama ihtilalde birçoğu ölmüşler. Babam, amcam ve annem Türkiye'ye kaçmayı başarmış. Ama ekmeğe muhtaçlar ekmeğe. Annem anlatırdı, soğuk havada çuval çekerlermiş pencerelere, cam filan hak getire.
Amcam çalışmış babamı büyütmüş, Kars'ın bir köyüne sonra şehire gelmişler. Babam da boyacılık filan yaparmış, sonra kasaba fırına girmiş çalışmış. Daha sonra hayvancılık yapmaya başlamış ve hayvan ticareti ile iyi para kazanmışlar. Mesela ben yoksulluğu hiç görmedim.
B.B: Biz 50'li yıllarda Türkiye'nin en büyük canlı hayvan ihracatı yapan ailenin çocuklarıyız. Atatürk'ün imzası vardır bizim ihracat iznimizde.
O dönem Rusya'ya canlı hayvan ticareti yapmak için 67 toplanarak bir anonim şirket kuruyor. Ve Atatürk 1937 yılında imza atarak bizim ihracat yapmamıza izin veriyor. Bizim tarım ve hayvancılıktaki köklerimiz çok eskilere gider. Ama şöyle bir farkımız var, o gün de tarımcıydık bugün de tarımcıyız. Başka ailelere gibi farklı sektörlere girmedik.
2 BİN HAYVANLA BAŞLIYORUZ
- Gıda tamam da hayvancılık var mı şu anda?
Hayvancılığa da tekrar başlıyoruz. Şu anda Ege'de bir besi çiftliği kuruyoruz. 2 bin baş hayvanla başlayacağız, sonra sayı artacak.
- Hayvanları nereden getireceksiniz?
İthalat yapacağız. Angus cinsi hayvanlar getireceğiz. Zaten getirmek istediğim hayvanın resmini cep telefonumda taşıyorum, her gün bakıyorum. Angus cinsi çok uygun ve kazandıran bir hayvan. Türkiye'de maalesef iyi ırklar yetiştirilemedi.
- 2 bin baş hayvan çok büyük bir rakam mı?
Normal bir tüccar işi değil elbette, çok ciddi ve büyük bir yatırım. Zaten bu yatırımla Saray, Banvit, Hedef ve Koç gibi en büyükler arasındaki yerimizi alacağız.
Hayvancılığı artık 5-10 tane ile yapamazsanız. Ancak 1000 tane ile yaparsanız verim alırsınız. Şu anda zarar ediyoruz diyenler 3-5 tane beslediği için zarar ediyor. Ama 1000-2000 hayvanı entegre beslediğinizde...
Ben şimdi tarım fabrikamda işlediğim ürünlerin kabuklarını, ki susam, haşhaş bunlar çok önemli yemler, sebze artıklarını mısır ve proteinle destekleyip çok önemli bir yem kapasitesi yaratacağım. Ayrıca bizim yemek tesislerimizde tonlarca sebze atığı atılıyor. Bunların hepsini doğru bir şekilde yeme dönüştürebiliyorsunuz. Hayvanın çıktısı da dereye akacağına sağlıklı bir şekilde kurutulup 1500 dönümlük zeytinliğimin doğal gübresi olacak. İşte ancak böyle bir entegre yapı ile iyi para kazanabilirsiniz.
A.B: Biz sadece tarımda büyüyebiliriz, bu saatten sonra sanayici olamayız. Tarım, vatanperverliğin başka bir yoludur, memleket toprağına değer katmaktır. Her insan doğasını ve yerini bilmeli.
B.B: Son 6 senede verilen desteklerle 100 baş ve üzeri işletmeler 4 binden 16 bine çıktı. Uzun vadeli planlarda hayvan beslemeyi destekliyorlar. Böyle bir fırsat varken bizm girmememiz düşünülemez. Gerçi şu anda çok fazla insan giriyor sektöre ama 3 senede yarısı gider bunların.
- Yurtdışından hayvanlar ortalama kaç liraya geliyor?
Bir gebe hayvan ortalama 3 bin dolara geliyor. Fakat Türkiye'de üç katı.
ET İTHALATI DOĞRU KARAR
- Canlıdan sonra karkas et ithalinin de önü açıldı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
A.B: Ne yapacak devet? Açacak, açmak zorunda. Siz 50 liraya kıyma alabilecek misiniz? Türkiye'nin 50 milyon nüfusu varken 70 milyon hayvanı vardı. Şimdi nüfus 70 milyon hayvan sayısı 25 milyon. Nasıl olacak böyle?
B.B: Biz bu ithalat kararları ile orta ve uzun vadede et sıkıntısının aşılacağını düşünüyoruz. Çünkü aynı anda verilen desteklerle içeride de büyük çiftlikler kurulmaya başladı. Ama başka önlemler de gerekiyor. İki sene dişi hayvan kesmeyi yasaklasınlar mesela. Normalde yurtdışından ithal gebe dişi getirirsen 5 yıl kesmek yasak. Çünkü devlet ondan vergi almıyor. Aynısını kendi dişisi için de yapsın. Bir de sütüne garanti verilsin. Besiciler süt para etmediği için anneyi kesiyor, ondan sonra da hayvan sayısı azaldıkça azalıyor.
- Fiyatların inmesini bekliyor musunuz?
Fiyatlar inmeye başlayacak. Ama kendi ırkımız yetişene kadar ithalat devam etmek zorunda. Biz yaptığımız yatırımın bir kısmını dişiye yatırıp hatta onu belki işin bonusu olarak saklayıp, devamlı aynı ırkı geliştirip uzun vadede kazanç sağlayabiliriz. Türkiye'de yerli ırkın gelişimi çok az. Bizimkiler 300 kilo geliyor, diğerleri neredeyse 1 ton.
PKK HAYVANCILIĞI BİTİRİYOR
A.B: Türkiye'de hayvancılığı öldüren iki konu var: Birincisi PKK. Doğu'da insanlar korkudan hayvan otlatamıyor. Adam basıyor, zarar veriyor.
Bir de kış 8 ay orada. Ama 1 kilo yem 1 kilo sütü almadı. Sen eğer teşvikle köylünün yemine yardım edersen bu iş olur. Ayrıca sütüne alım garantisi vereceksin. Köylü ürettiği sütü satar ve paranın yarısı ona kalırsa herkes çok hayvan besler. Kış gelince bakmak zor olduğu ve süt para etmediği için hayvanları kesiyorlar.
B.B: Doğu'da 4 ay otlat bedava, 4 ay otlatırken biçtiğin otu yedir, kalan 4 ayda da devlet Doğu'ya gidecek işletmelere destek verse, o zaman 10 bin-20 bin başlık işletmeler kurulur oralarda. Ama işte PKK büyük sorun, bu halledilmeden doğuya yatırım yapmak çok zor. Bu iş çözülürse Türkiye çok büyür çok...
A.B: Beni tarım bakanı yapsalar 1 yıl içinde işi çözemezsem kendimi şurdan atarım. Reçete basit, devlet her köylüye gelip hayvan dağıtacak.
Ama 5 sene kesemezsin ve 5 tane yavru isterim diyeceksin. Sütünü de alacaksın, bu kadar basit.
- Maliyeti biraz yüksek olmaz mı?
Evet bu öneri çok maliyetli. 30 milyon düve dağıtacaksın yıllar içinde. Ama uzun vadede çok avantajlı.
- Siz bu önerileri dile getiriyor musunuz?
B.B: Bakanlıkta konuşuluyor ve bizi çok dinliyorlar.
FOTOĞRAF : Soldan sağa: Barbaros Bulutoğlu, Atalay Bulutoğlu, Nazlı Bulutoğlu
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.