Kerbela Şehitleri için sineler dövüldü
Kerbela Şehitleri için sineler dövüldü : Kars, İmam Hüseyin’in Yasını Tutuyor...
Kars’ta Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin ile 72 yareninin Kerbela’da şehit edilişinin 1375’inci yıldönümü nedeniyle anma töreni düzenlendi. Sabahın erken saatlerinde başlayan anma törenlerine binlerce vatandaş katıldı. Sinelerin dövüldüğü, zincirlerin vurulduğu, ağıtların yakıldığı törende, 7’den 70’e binlerce Karslı soğuk havaya aldırmadan omuz omuza yürüdü.
Hz. Ali Çarşı Camisi önünde toplanarak, en önde Türk bayrağı, Atatürk ve Hz. Ali posteri taşıyan binlerce kişi, sine ve zincir vurarak Faikbey Caddesi, GAMP ve Cumhuriyet Caddelerini geçerek Merkez Ehlibeyt Işıklı Camisi’ne, daha sonra da Garnizon Şehitliği’ne kadar yürüdü.
7’den 70’e kadın-erkek, yaşlı-genç, yürüyüşe katıldı. Yürüyüşe katılanlara, bazı vatandaşlar da, sıcak çay, şerbet ve helva ikram etti. Bazı kadınların kucaklarında bebekleriyle katıldıkları anma törenlerinde Hz. Hüseyin ve 72 arkadaşı için gözyaşları aktı. Sine döven gençlerin de yüksek sesle ağıtlara iştirak etmesi de herkesi duygulandırdı.
Yürüyüşe katılan binlerce vatandaşlar, ilk önce Merkez Ehliyet Işıklı Camii önünde bir süre dua ettikten sonra Garnizon Şehitliği’ne geçti. Saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı’nın okundu. Ardından da Kamer Camii İmam Hatibi Gökmen Kankılıç, Kur’an-ı Kerim tilaveti sundu.
Okunan Kur – An’ı Kerim’in ardından Seyyid Ahmet Erdem, günün anlam ve önemini belirten bir konuşma yaptı. Erdem konuşmasında; “Bu gün, bundan 1375 sene önce, İslami Muhammediyeye yönelen saldırların, bidatların ve hurafelerin dayanılmaz bir hal alması nedeniyle, hazreti Hüseyin önderliğinde, bir avuç Müslüman’ın bu gidişe dur demek için, canlarını ortaya koymalarının ve şanlı bir direniş sergilemelerinin yıldönümüdür.
Hazreti Hüseyin, Zalime ve dini Muhammedi ortadan kaldırmaya yönelik bu harekete şerefli bir duruş sergileyerek bu gün dahi beşeriyete önder olacak bir davranış ortaya koymuştur.
İmam Hüseyin, makam mevki ve dünya malı peşinden gitmedi. Eğer isteseydi bunlar en kolay yoldan elde edebilirdi. Ancak o zaman, İslami Muhammedi yeden yer yüzünde eser kalmazdı.
AŞURA GÜNÜ KUTLANACAK BİR GÜN DEĞİLDİR. AŞURE FESTİVALİ DE DEĞİLDİR.
Bazı Müslüman kardeşlerim Farkında olmadan bu günü bir kutlama vesilesi olarak kullanmaktadırlar. Bu gün kutlanacak bir gün değildir. Bu gün peygamber efendimizin yüreğinin yaralandığı bir gündür. Bu gün peygamber efendimizin yaslı olduğu bir gündür Siz ney kutluyorsunuz. Farkında mısınız ?
Aşura günü İslama, Kuran’a ve peygamberimiz Hz. Muhammed’in kalbine bir hançer vurulmuş, bir yara açılmıştır. Peygamber efendimizin “konuşan kuranı” katledilmiş, İslamın yer yüzünden kaldırılmasına cüret edilmiştir. Fakat buna dur demesi gerekenler elbette canları pahasına da olsa dur demişlerdir.
Yıllardır ehlibeyt mektebini dışlayan ve ehlibeyti Emevi kürsülerinde kötüleyen Emevi elleri aşure gününü sulandırarak bidatlarla topluma unutturmaya çalışmışlardır.
Bunu aslı olmayan Emevi uydurmaları ile yapmışlardır. Kimi zaman peygamberlerin isimlerini kullanarak, Kerbelada’ki Emevi zulmünü perdeleme yoluna gitmişlerdir. Müslümanların zihinleri bu hurafelerle meşgul edilmiştir. İslam’a ve ehli beyte önemli hizmetleri olan ülkemiz ve toplumumuzda ne yazık ki kimi zaman bu uydurmaların tesiri altında kalmıştır. Bu acı bir durumdur.
Burada alimlerimize ve din otoritelerine önemli görevler düşmektedir.
Bu görev gerçeği, emevi hurafelerinden arınmış bir biçimde halka anlatmaktır.
Diyanet işleri başkanlığımızın son yıllarda islediği politikayla, ehlibeyti camilerde ve diğer toplantılarda anlatma ve anlam yoluna gitmesini taktirle karşılıyoruz.
Ehlibeytin ciğer paresi İmam Hüseyin, İslam’ın birliği için şehit olamadı mı?
Peki, ehlibeyt dostları İslam’ın birliği için yıllarca mücadele etmediler mi?
Ehlibeyti yok sayan zihniyet İslamı bölüp parçalamadı mı?
İslam adına şahsi ihtiraslarını ön plana çıkarmadılar mı?
Bu günlerde İslam alemi üzerinde çok tehlikeli oyunlar oynanmaktadır. islam âleminde adım adım mezhep çatışmasının zemini hazırlanmaktadır. Bu tür tuzaklara karşı uyanık olmalıyız.
İslam alemi sii-sünni diye parçalanmaya çalışılırken vahhabilik tehlikesi giderek yayılmaktadır.
Şii Müslümanların dünya üzerindeki en büyük dini otoritesi olan Ayetullah Seyit Ali Sistani “Sünni kardeşlerimiz bizim kardeşimizden öte canımızdır. Onlar adına size zarar verseler dahi siz onlara zarar veremezsiniz”. Keşke bütün İslam alimleri böyle düşünse. Oteleyici ve dışlayıcı olmasa…
O halde Müslümanlar birlik olmalıdır. Kardeşlik bağlarını güçlendirmelidir.
Bunun yolu ehlibeyt kardeşliğidir. O halde İslam kardeşliğinin ehlibeyt mektebinden başka bir çaresi var mı? O halde Yeni Kerbelalar görmemek için İslam kardeşliğini sağlayacak yegane gücün, Alahın izniyle ehlibeyt mektebi ve Hüseyin vari bir imanda olduğu bilinmelidir..
Gün birlik berberlik günüdür.
Bizler söylem ve davranışlarımızla halka örnek olmalıyız. Birleştirmek bizim görevimizdir. Ayırmak değil.
Allah hepimizi cennetinde imamı Hüseyin ile komşu etsin. Allah bizleri ehlibeytin yolundan hiçbir zaman ayırmasın.”dedi.
MÜFTÜ GENÇ, DİYANET İŞLERİ BAŞKANI’NIN MESAJINI OKUDU
Okunan Kur’an- ı Kerim’in ve edilen dualarının ardından da Kars İl Müftüsü Mehmet Genç, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ‘İslam dünyasında 8 dilde barış ve kardeşlik’ çağrısını okundu.
Müftü Genç Mesajında: “İslam dünyasında yaşanan krizler, siyasi ve askeri gerilimler, mezhep ve meşrebe dayandırılmak istenen çatışmalar, İslâm dünyasının güvenliğini tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır. Son olarak Musul başta olmak üzere Irak ve Suriye ekseninde yaşanan kaos ortamı, gerilimi daha da tırmandırmıştır. Bu süreçte üretilen karşılıklı şiddet içerikli beyanlar, cihad ilanları, mukaddes mekânların tahribine dönük tehditler, insan kaçırma ve öldürmeler, yaklaşmakta olan kitlesel faciaların ön sarsıntıları mesabesindedir. Bu olayların büyüyerek geri dönülemez bir noktaya gelmesi durumunda, İslam dünyasında insani, toplumsal, dini ve mezhebi açılardan kalıcı parçalanmalar yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Bu bağlamda herkesi sorunun çözümü için ortak hareket etmeye ve aşağıdaki hususlar çerçevesinde davranmaya davet ediyoruz.
1.Müslüman kimliği, her türlü mezhebi, meşrebi, coğrafi, etnik, siyasi ve politik aidiyetin üstündedir. Hiçbir yapı, İslam kardeşliğini ve vahdetini bozmaya yönelik çalışmalara izin vermemelidir. Kur’an ve Sünnet, insanların birbirine canını, kanını, malını ve ırzını dokunulmaz kılmıştır. Haksız yere bir insanın kanını dökmek, dini bakımından en büyük cürüm olarak kabul edilmiştir.
2.1400 yıldır bütün farklılıklarıyla bugünlere gelen bir toplumu dini, mezhebi ve etnik temellere dayalı bir yapı ile yönetme imkânı yoktur. Hiç kimse ya da hiçbir grup, bir başkasının inancına, değerine ve düşüncesine savaş açamaz. Herkes yaşadığı topraklarda tarihsel birikimine uygun olarak özgürce yaşama hakkına sahip olmalıdır. Bunun aksine olan her tutum ve davranış, selam ve eman yurdu olan bu topraklarda fitne çıkarmak isteyen unsurlar olarak görülmelidir.
3.Tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkan Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet geleneklerini birbirine karşıt olarak görüp bunun üzerinden güç mücadelesine girmek büyük bir fitne olarak görülmelidir. Ehl-i Beyt de Ehl-i Sünnet de Hz. Peygamber Efendimizdendir. Bu unsurların birbirleriyle çatışma halinde olduğunu savunmak, asla kabul edilemez.
4.Herhangi bir Müslüman grup, fırka veya cemaatin, kendi dini anlayışını mutlak hakikat kabul ederek diğer anlayışları ötekileştirmesi, tekfir etmesi, tekfir ettiklerini de ölüme mahkûm etmesi asla kabul edilemez. Bu tür anlayışları meşrulaştıracak hiçbir yaklaşım, anlayış ve görüşün, İslâm’dan destek bulması mümkün değildir.
5.Müslüman’ım diyen herkes İslam dairesindedir. Hiç kimsenin bir başkasını İslâm’dan çıkartma salahiyeti yoktur. Tekfiri esas alan yapılar, nasıl ki tarihte Müslüman vicdanlar tarafından mahkûm edilmişse bugün de nevzuhur bu düşüncelerin maşeri vicdan tarafından kabul görmeyeceği açıktır. Sağduyu ve vicdan sahibi her Müslüman, basiret ve ferasetiyle, bu tür yapıların kökleşmesine hiçbir zaman fırsat vermeyecektir.
6.Çıkar çatışmalarının kurbanı olan savunmasız insanların, çocukların, kadınların ve yaşlıların yok edilmesi ve insanların yerlerinden yurtlarından sürülmesi üzerine inşa edilecek bir yapının, kendisini İslâm’la bağdaştırması mümkün değildir.
7.Bazı çevrelerin, Necef ve Kerbela’da bulunan Ehl-i Beytin büyükleri Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve Ebu’l Fadl Abbas gibi manevi şahsiyetlerin mezarlarının tahrip edilmesine yönelik tehdit içeren açıklamaları asla kabul edilemez. Zira Necef ve Kerbela gibi müstesna mekânlar, Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve Ebü’l Fadl Abbas gibi Ehl-i Beyt büyükleri, Şiilerin veya Sünnilerin değil, bütün İslam ümmetinin ortak, büyük değerleridir.
8.Aynı şekilde bazı çevrelerin diğerlerine karşı cihat ilan etmesi de kabul edilemez. Zira Kur’an ve Sünnet, Müslüman’ın Müslüman’a canını ve kanını helal gören bir cihadı asla emretmemiştir. Bugün Müslümanların topyekûn başvuracağı en büyük cihad, taassuba, fakirliğe, cehalete, fitneye ve tefrikaya karşı yapacakları cihattır. Hiç kimse, zulme karşı cihad iddiasıyla başkaca mazlûmiyetlerin yaşanmasını meşru gösteremez.
9.Bu süreçte bireysel olarak âlimlerden ve dini kurumlardan ilan edilen fetvalar, son derece kaygı vericidir. Bugün, âlimlere düşen en büyük görev, Müslüman toplumları ayrıştırmaya yönelik fetvalar vermek yerine; İslam dünyasındaki farklılıkları bir rahmet ve zenginlik olarak görüp barış içinde birlikte yaşamanın ahlakını ve hukukunu yeniden inşa etmek olmalıdır. Bugün, mezhep çatışmasını ve akan kanı durdurmayan bir sözün hiçbir kıymeti olmadığı gibi, akacak kana sebep olacak fetvaların da hiçbir değeri yoktur. Aksi takdirde bütün İslam âlemi suç ortamına, bütün İslam âlimleri de suç ortağına dönüşür. Bütün bu olup bitenleri sadece kaygıyla izlemek yetmez. Elim sonuçlar doğuracak bir çatışmayı engellemek için bütün dini liderler ve âlimler kararlılıkla birlik ve beraberlik içinde hareket etmelidir. Bu hepimizin dini, ahlaki ve vicdani görevidir.
10.Sıcak çatışma bölgelerindeki dini kurum ve kuruluşların temsilcileri bir araya gelerek başta Irak ve Suriye olmak üzere çatışma alanlarıyla ilgili dini ve ahlaki temelli çözüm girişimlerini başlatmalıdır. İslâm dünyasındaki dini-manevi sahadaki kanaat önderlerinden oluşan bir heyet, mezhep odaklı kamplaşmaların ortadan kaldırılması için inisiyatif almalıdır. Bu yönde uluslararası niteliği haiz Müslüman kurum ve kuruluşlar, sorumluluk üstlenmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığımız, bu konuda görev üstlenmekten bahtiyarlık duyacaktır. “ dedi.
Müftü Genç’ten sonra da Kars Belediye Başkanı Murtaza Karaçanta’da söz alarak aşura gününün resmi tatil ilan edilerek milyonlarca insanın bu mateme katılmaların resmi olarak önünün açılması çağrısında bulundu.
Bu konuda Hükümet tarafından gerekli çalışmaların yapılması çağrısında da bulunan Başkan Karaçanta: Hz. Hüseyin’in mateminde bir araya gelen insanlarımıza ortak noktamızı öne çıkarmanın, ayrışmanın bize fayda getirmeyeceğinin, bir olursak iri olursak diri olursak ve hakkın yanında olursak bütün dünya karşımızda olsa bile gücümüzden bir şey kaybetmeyeceğimizi ve bu şuurlar yaşamamaız gerektiğini söylemek istiyorum.
Sevgili Ehlibeyt Dostları; tüm Müslümanları gölgesinde şehitler , din , vatan, Bayrak, İzzet, İffet, şeref gibi her bir insanın hür ve bağımsız yaşamasının varlık sebebi olan bu değerleri çiğnemek isteyen zalimlerin karşısında baş kaldıran ve bu uğurda seve seve şahadet şerbetini içen hak davasını asla unutmayacak asil kahramanlarıdır.
Kerbela Şehitlerinin dava felsefesinden ilham alan Müslüman Türk milletinin Anadolu’yu vatanlaştırırken sergilediği ileri görüşlülük, Çanakkale’de, İstiklal Savaşında ortaya koyduğu mukavemet, Cumhuriyetimizi kurarken sergilediği kararlılık aynı zamanda Kerbela kahramanlığının bir iz düşümüdür.” Dedi.
Karaçanta’dan sonra son sözü alan Vali Günay Özdemir de konuşmasında: Ehlibeyt dostları bugün bu anlamlı yerde, şehitlerimizin huzurunda Kerbela şehitlerini anmak ve onları anlamak, onları yaşamak için hep beraber buradayız. Kerbela şehitlerini anlamak öncelikle Hz. Hüseyin’i anlamak, Hz. Hüseyin’i tanımak Hz. Hüseyin’i yaşamakla beraber olur. Hz. Hüseyin Peygamberimiz (S.A.V.)’in torunu ve en sevdiği kızı Hz. Fatma annemizin oğlu ve ilmin kapısı olan Hz. Ali’nin evladı. Onun için Hz. Hüseyin’in önce kim olduğunu anlamak gerekiyor. Hz. Hüseyin (R.A.) vahiyin geldiği evde yetişmiş ve meleklerin geldiği evde bulunmuş peygamberimiz (S.A.V.)’in terbiyesinden geçmiş, onun hayatını yaşamış, onun hayatını öğrenmiş ve onunla beraber olmuş, bütün hayatı boyunca İslamı yaşayan, peygamberi yaşayan, peygamberi örnek alan ve peygamberin yaşantısını insanlara örnek olarak gösteren Hz. Hüseyin’i iyi anlamak gerekiyor. Hz. Hüseyin’i anladığımız zaman Kerbela’yı anlamak çok daha kolay olacak. Çünkü Kerbela peygamberimiz (S.A.V.)’in yaşantısına karşı oluşan bir ordunun, oluşan bir anlayışın zafer gibi görünse bile tarih boyunca mahkum olduğu, mağlup olduğu ve Hz. Hüseyin’in şehit edilmesiyle yine yaşadığı alanda örnek olduğu gibi şehit olurkende Müslümanlara örnek olduğu ve galibiyetin başlangıcının bir anlayışı bir günü olarak anlamak istiyorum. Çünkü o gün mazlumlar şehit edildi. Ama tarih boyunca hiçbir zaman Müslümanların kalbinden ve Müslümanların rehberliğinde ve müslümanların her zaman onu örnek aldığı ve onu yaşadığı bir an oldu. Onun için Kerbela zaferin başlangıcı ve dünyadaki mazlumlara örnek olacak bir anlayışın olduğu gün. Şuan da da dünyada mazlumların her zaman zaferle sonuçlandığı ve müslümanların gönlünde taht kurduğu içinde her ailede bir Hz. Hasan’ın ismi, her ailede Hz. Hüseyin’in ismi, Hz. Ali’nin ismi ve peygamberimizin ismini yaşatan isimler her zaman dünyada mevcut olmuş. Zalimlerin sahibi ise zalimler bile olmamıştır. Onun için bu anlayışında Anadolumuzda ve İslam aleminde yaşadığını görmek ve mazlumların bu hayatını yaşattığını görmek de bizleri mutlu ediyor. Ayrıca peygamberimiz (S.A.V.) buyurmuşlar ki “Kişi sevdiğiyle beraberdir” biz peygamberimiz (S.A.V.) başta olmak üzere bütün ehlibeyti seviyoruz. Biz öyle bir anlayışıyla seviyoruz ki, bu dünyada sevdiğimizle beraber olduğumuz zaman öbür dünyada da sevdiğimizle beraber olacağımıza inanıyoruz. Bu dünyada sevdiğinizle beraber olmak, onunla beraber yaşamak ve onun gibi yaşamak, onu her halinizde her anınızda yaşamak gerekiyor. Acaba sabah kalktığımızda diyormuyuz böyle bir iş yaparken peygamberimiz (S.A.V.) nasıl yapardı? Hz. Hüseyin nasıl yapardı? Biz onu yaşabiliyor muyuz? Eğer onu yaşabilirsek, onu anlayabilirsek, biz bu dünyada sevdiğimiz kişiyle beraber olmuşuz demektir. Rabbim bizi peygamberimiz (S.A.V.)’den ehlibeytten ehlibeyt dostlarından ayırmasın.” Dedi.
Konuşmalarının ardından deste grupları dua ve mersiyeler eşliğinde sine dövüp zincir vurarak Yeni Mahalle Asri mezarlığına geldi. Burada yakınlarının mezarlarının ziyaret eden gruba hayırsever vatandaşlar tarafından çay, şerbet ve helva ikramında bulunuldu.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.