Dün:
Kafkasya’da var olan farklı kimlikler, bu coğrafyada Rus-Ermeni faktörünün ortaya çıkısına kadar bir arada yaşamayı sürdürdüler. Bu birliktelik 1905 yılına kadar normal bir şekilde devam etmiştir. Özellikle bu tarihten sonra Azerbaycan’daki Müslümanları acımasızca katleden ve Türk izlerini tarihten silmeye çalışan Rus yönetimi ve Ermeni teröristleri tam bir soykırım politikası uygulamıştır. Ermeni kökenli terörist başı Andranik ve Amazasp güçlerinin faaliyetlerine Ruslar basta olmak üzere dış güçlerin destek olduğunu gösteren çok sayıda arşiv belgesi mevcuttur. Bu belgeler, Ermeni (Taşnak) ve Rus (Bolşevik) terör örgütlerinin sadece Osmanlı topraklarındaki Doğu Anadolu insanına değil, aynı zamanda Kafkaslardaki Azerbaycanlılara da mezalim ve soykırım uyguladıklarını göstermektedir.
Son 200 yılda Azerbaycan Türklerine yönelik Ermeniler ve yandaşları tarafından gerçekleştirilen göç, katliam ve soykırım politikası Azerbaycan tarihinin facialarla dolu çok acı aşamalarını oluşturmaktadır. Ermenistan’ın terör politikasının devamlılığını kanıtlayan olgu şu ki, sadece XX. yüzyılda Azerbaycan Türkleri dört kez, 1905-1907, 1918-1920, 1948-1953 ve nihayet 1988-1993 yılları arasında Ermeniler tarafından işlenen soykırıma maruz kalmıştır. Başta Rusya olmak üzere diğer güçlerin yardımıyla Ermenistan yönetimi ve terör gruplarının Azerbaycan topraklarını işgal hareketinin başlangıç tarihi 1988 olarak bilinmektedir. Oysa bu toprakları işgale başladıkları tarih XIX. yüzyıla kadar uzanmaktadır.
Şöyle ki 1880’de yapılan bir toplantıda Ermeni ulusalcıları karsılarına iki hedef koymuşlardı. Birincisi Ermeni meselesini Avrupa’ya taşımak ve kamuoyu oluşmasında her türlü propaganda araçlarından yararlanmak. İkincisi ise en geç on yıl içinde Ermenileri örgütlendirerek, yapılacak isyanlarla Avrupa’nın ilgisini çekmekti. Bu dönemde gerek Rusya gerekse de Avrupa Ermenilerin hedeflediği bağımsız bir Ermenistan devletinin varlığını birbirleri açısından tehlikeli görmekteydi. Rusya ortaya çıkacak bu devletin Avrupa’nın kontrolüne geçeceğinden, Avrupa ise Rusya’ya boyun eğeceğinden endişe etmekteydi. Batılı devletler de kendi aralarında bu konuda ortak bir fikirde değillerdi. Böylece Ermenilerin hayal ettiği “Büyük Ermenistan” için Rusya ve Batılı güçler arasında bir mücadele dönemi başladı.
Öte yandan Avrupa basınında Ermenilerle ilgili yayınlarda, konuya ilişkin farklı görüşleri yansıtan yazılar yayınlanmaktaydı. Örneğin, Fransız La Petit Republik gazetesinde Jan Jores adlı bir gazeteci, “Ermeni sorunu Rusya’nın tahriklerinin bir ürünü” olduğunu yazarken, Alman basınında “Ermeni sorunuyla uğraşılmaması gerektiği” görüsü hâkimdir. Bununla birlikte Avrupalılar Ermeni meselesini kendi lehlerine kullanabilmek için faaliyetlerini sürdürmüş, ülkelerinde Ermeniler için yardım toplanmasına destek vermişlerdir. 1896’da Almanya’da Ermenilere yardım amacıyla 565 bin Mark toplanarak silah alınmış, Anadolu ve Kafkasya’daki Ermeni komitecilerine gönderilmiştir. Öte taraftan 1896’dan sonra Ermeniler Batı’ya göç etmeye başladılar. Özellikle Anadolu’dan Fransa ve Amerika’ya çok sayıda Ermeni göç etmiştir. Ermenilerin bu tarihten günümüze daha çok buralarda etkin olmaya başladıkları da bilinmektedir. Göç edenler arasında kuşkusuz zenginler çoğunluktaydı. Bunlar kısa sürede ekonomik ve siyasi faaliyetlerinden dolayı Ermeni cemaatinin (diaspora) temelini oluşturdu.
XX. yüzyılın başlarından itibaren Ermeniler faaliyet alanlarını Osmanlı’dan sonra Kafkaslara taşımıştır. Anadolu’dan farklı olarak, Kafkaslar ve Kuzey Azerbaycan’da çok sayıda farklı etnik unsurların bulunması Ermenilerin faaliyetleri için bir sorun teşkil etmekteydi. Bakü’nün petrol şehri konumuna yükselmesi bölgeye çok sayıda etnik unsurun akın etmesine yol açmıştır. O zamanlar Bakü nüfusunun en varlıklı kesimini Ermeniler olusturmaktaydı. Rusya’nın desteğiyle Müslümanlardan çok daha hızlı adımlarla modernleşme sürecine giren Ermeniler sonuç olarak Azerbaycan ekonomisinin gelişmesiyle daha kazançlı çıktılar. Bakü’de artık ekonomik olarak büyük bir güç sahip olan Ermeni burjuvazisi belirmişti. Bu ekonomik güç bölgeye çok sayıda Ermeni nüfusunu da çekmekteydi. Bakü başta olmak üzere tüm Kafkasya’daki Ermeniler kısa sürede ulus bilincini yakalamıştır. Bunda Ermenilikle özdeşleşmiş Gregoryen-Hıristiyanlık anlayışının da etkisi büyüktü. Üstelik Ermeniler kendi dillerinde konuşmakta ve geleneksel inançlarını yaşamaktaydı.
Kafkasya’da en vasıfsız gösterilen topluluk Azerbaycan Türkleri idi. Gerçekten de Türkler koloni düzeninde yaşıyorlardı ve üzerlerinde hafiflemesi imkânsız bir Rus baskısı mevcuttu. Toplumun büyük bir kitlesi eğitimsizdi. İslami duygular milli kimlik olarak tanımlanmaktaydı. Üstelik bölgenin en büyük işsizler ordusu Müslümanlardan oluşmaktaydı. Azerbaycan genelinde üstünlük elde eden Ermeniler, bundan kendi çıkarları doğrultusunda oldukça rahat yararlanmaktaydılar. Ruslar ve Ermenilerin amacı Bakü’nün yerli nüfusunu yok ederek, petrol başta olmak üzere diğer tüm doğal servetlerini sahiplenmek ve burayı kendi güdümlerinde Ermeni toprağı ilân etmekti.
Ermeniler Rusların desteğiyle XX. yüzyıl başlarında güçlü bir şekilde silahlanmaya başladılar. Şubat 1905’te başlayan Ermeni-Müslüman çatışması Revan (İrevan), Gence, Nahçıvan ve Azerbaycan’ın diğer bölgelerinde bir yıl boyunca dinmedi. Katliamlar sonucunda 158 Azerbaycan köyü yağmalanmış, 10 binden çok Azerbaycanlı öldürülmüştür. Ruslar ve Ermeniler Müslüman ahalinin kalabalık olduğu bölgelerde halkı katletmiş, mızrakla delik deşik ederek, çocukları da canlı canlı yakmış, bebekleri süngülere takmıştır. Sokaklara bırakılmış cesetlerin kulakları, burunları koparılarak, karınları yırtılmıştır. Katlettikleri kadınları çırılçıplak soyarak saçlarından birbirilerine bağlamışlardır. Öte taraftan sokak boyunca dizilen çocuk cesetleri köpekler tarafından parçalanmıştır. Taşnak güçleri şehrin Müslüman mahallelerinde yağmalama ve kundaklama hareketlerine girişerek ele geçirdiği sağ kalan insanları katletmiştir.
15 Mart 1917’de Bakü Sovyeti toplantısında “Güney Kafkasya” konulu bir konuşma yapan Ermeni kökenli S. Şaumyan, açık şekilde Azerbaycanlılara karşı soykırım yapılması yönünde sinyaller vermişti. Bu durum Bakü’de ahali arasında rahatsızlığa neden oldu. Ermeniler, Müslümanlar aleyhinde kışkırtıcı sloganlar atmaya başladılar. Nihayet 30 Mart günü Bakü’de ilk silah sesleri yankılandı. 31 Mart-1 Nisan 1918’de binlerce Türk, Bolşevizm karşıtı ve Pantürkizm düşüncelerinden dolayı öldürüldü. Rus Yarbay Griyaznov Mart olaylarına ait gördüklerini özetle şu şekilde nakledilmektedir: “Köylere giden yollarda uzuvları tahrip olmuş birçok cesede rastladım. Her geçen gün Ermeniler bu cesetlere söver ve tükürürmüş. 12–15 metre karelik cami avlusunda her yaşta kadın, erkek ve çocuklar vardı. Kadın cesetlerinde ırza geçme izleri pek belli bir halde idi. Kadın ve kızların tenasül yerlerine tüfek fişeği sokulmuştur”. Mart katliamından sonra Bakü’deki durumu anlatan Naş Golos adlı Menşevik gazetesi şöyle yazıyordu: “Her tarafta bazı yerlerde toplu, bazı yerlerde ise teker-teker işkenceyle yakılmış cesetler görmek mümkün. Öte yandan Teze Pir Caminin harabeye çevrilmesi geniş kitlenin tepkisini çekmiştir. Ermeniler tarafından uygulanan mezalim sonucunda nefret ve kinin nasıl derine işlediği belli oluyor.” Mart olayları zamanı Müslümanların birçoğunun cesetleri bulunmamıştır. Tanık ifadelerinde göre Ermeniler, işledikleri cinayetlerin izi kaybolsun diye cesetleri yanan evlere, Hazar denizine ve kuyulara toplu halde atmıştır.
Olaylar sadece Bakü ile sınırlı kalmadı ve tüm Azerbaycan’ı sardı. Azerbaycanlılara karşı yapılan saldırılar Gence, Kuba, Şuşa, Göyçay, Kürdemir, Lenkeran, Aksu ve Yevlah yörelerinde de devam etmiştir. Ermeniler Müslümanların yasadığı mahalle ve köyleri yağmalıyor, yakıyor, ahaliyi katlediyorlardı. Müslüman ahali kılıçla parçalanmış, mızraklarla delik deşik edilmiş, evlerin içinde çocuklar canlı canlı yakılmış, 3-4 günlük bebekler süngülere takılmış, kadınları diri diri toprağa gömmüşlerdir. Sağ kalan ahali ise İran ve Osmanlı topraklarına sığınmıştır. 1918’de Ermenilerin yaptıkları arşiv belgelerinde aşağıdaki gibi görülmektedir:
- Bakü’de 30 bine yakın Azerbaycanlı hunharca katledildi.
- Şamahı’da 58 köy dağıtılmış, 7 bin kişi (1.653 kadın ve 965 çocuk) öldürüldü.
- Kuba kazasının 122 Müslüman köyü yağmalanarak yakıldı.
- Karabağ’da 150’den fazla köy dağıtıldı.
- Zengezur kazasında 115 Azerbaycan köyü yağmalandı.
- İrevan’da 211 köy dağıtıldı. 132 bin Türk öldürüldü, geri kalanlar ise göçe zorlandı
- 1918 Şubat-Mart aylarında Güney Azerbaycan’ın Hoy, Salmas, Urmiye, Makü ve başka şehirlerinde 150 bin Azerbaycan Türkü katledildi.
Bugün
Tarihi olaylar Karabağ sorunuyla 1980’li yıllarda yeniden tekerrür etti. 1988 yılında Ermenistan gelecekteki muhatabını da belirlemişti. Bu tarihte Ermeni Yüksek Sovyeti “24 Nisan’ı anma günü” ilan etti. Bunun anlamı şuydu: “Türkiye ve Azerbaycan, dün olduğu gibi bugün de Rusya ve Ermenistan’ın hedefindeki düşman ülkedir”. Öte taraftan 22 Ağustos 1990’da parlamentoda kabul edilen bağımsızlık bildirgesine sözde “Ermeni soykırımı” hakkında bir madde eklenmiştir. 16 Ekim’de Petrosyan iş başına gelmiş ve ardından Karabağ ihtilafı durmadan tırmanmaya başlamıştır. Artık taraflar arasında ilan edilmemiş bir savaş söz konusuydu. Bu taraflardan biri Ermenistan silahlandırılmış, Azerbaycan ise silahsızlandırılmıştı. Türkiye ise tarihi yalanlar ile oyalanmış ve ülke içerisinde terör olayları tırmanmıştır.
Rus ve Ermeni mezaliminin en büyüğü ise 25-26 Şubat 1992 yılında Karabağ’ın Hocalı kentinde sergilendi. Katliamda 63 çocuk, 106’sı kadın, 70’i yaşlı, toplam 613 kişi katledildi. Cesetlerin çoğu da yakıldı. 76’sı çocuk 487 kişi de ağır yaralandı. Olmadık işkenceler uygulanan 1.275 kişi de esir alındı. Bu katliamda yaklaşık 500 kişi de kaybolmuştur. Soykırıma karışan Rusya’nın 366. alayına emir veren Rusya eski Devlet Başkanı Boris Yeltsin’in açık bir dille “Karabağ’daki Azerbaycanlıların varlığının yok edilmesinden” söz etmekteydi. Bu facia Karabağ sorunu sırasında yaşanan en korkunç olaylardan biri olarak insanlığın tarihine yazılmıştır. Tüm dünya medyası, Hocalı’da yapılan bu katliamı insanlığa karşı işlenen en ağır suçlardan biri olarak kaleme almıştır. Hocalı katliamını yerinde gören Fransız gazeteci Jan İv Junet, gördüklerini gazetesine şu satırlarla geçiyordu: “Alman faşistlerin gaddarlığını çok duydum ve okudum. Ama 5–6 yaşındaki çocukları öldüren Ermeniler, onlardan da beter”.
Geçtiğimiz yüzyılın 1905-1993 yılları Ermeniler ve destekçileri tarafından mezalim ve soykırıma maruz kalan Azerbaycan ahalisi özellikle bugünkü Ermenistan (Batı Azerbaycan) topraklarında yaşamış yaklaşık 565 bin Azerbaycanlının 525 bini katledilmiş, geri kalanı kendi topraklarından göçe zorlanmıştır. Dün olduğu gibi bugün de tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu katliam ve soykırımlar merhum eski Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev 1993 yılında iktidara yeniden döndükten sonra açıklanmış, Şubat 1994’de Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi aşağıdaki soykırımlara siyasi-hukuki değer kazandırmıştır.
- Bakü soykırımı (31 Mart 1918)
- Comertli köyü (Karakilse’ye bağlı-1918) katliamı
- Kuba ve aynı zamanda oradaki Yahudilere karşı yapılan soykırım (1918-1919)
- Kukark katliamı (Kasım 1988)
- Erivanda’ki Türklere yönelik katliam (1988-1989)
- 20 Ocak katliamı (1990)
- Ağdaban köyü katliamı (Kelbecer’e bağlı-8 Nisan 1992)
- Hocalı soykırımı (25-26 Şubat 1992)
Azerbaycan Cumhuriyeti bağımsızlığını kazandıktan sonra, halkın tarihini tarafsız bir şekilde elde etmek için tüm imkanları seferber etmiştir. H. Aliyev dönemiyle birlikte uzun yıllar saklanılan gizli gerçekler gün yüzüne çıkarılmıştır. Azerbaycan halkına karşı uzun yıllardan beri defalarca yapılan soykırım tarihi bu açılmamış sayfalardan biridir. H. Aliyev, Hocalı soykırımının 10. yıldönümü ile ilgili halka konuşmasında: “Hocalı faciası 200 yıla yakın bir sürede Ermeni şovenist milliyetçileri tarafından Azerbaycanlılara karşı düzenli olarak gerçekleştirilen etnik temizleme ve soykırım politikasının devamı ve en kanlı sayfasıdır” diyerek soykırıma değinmiştir. O, ayrıca konuyla ilgili Azerbaycan halkına seslenişinde şu ifadeler değinmiştir: “Eski Rusya İmparatorluğu ve İran arasında çıkan savaş sonucunda Azerbaycan`ın bölüştürülmesinin ardından Ermenilerin tarihi topraklarımıza toplu şekilde yerleştirilmesi, 1905 ve 1918 yıllarında Çarlık Rusya’sının ve ardından Bolşeviklerin yardımıyla Ermeni Taşnaklarının yaptığı katliamlar, 1920 yıllarında topraklarımızın parça parça Ermenistan’a verilmesi, 1948 ve 1953 yılları arasında Sovyetlerin kararı üzerine soydaşlarımızın Ermenistan’dan göç ettirilmesi tek planın birer parçaları olarak özel senaryo uyarınca gerçekleştirilmiştir. Bu korkunç olaylar insanlığa karşı yapılan bir cinayet olarak bilimsel-hukuki-siyasi değer bulmalıdır. Dünya devletleri bu ilkesel konudaki tutumlarına yeniden kesinlik kazandırmalıdır”.
H. Aliyev, Ermenistan’da yaşayan Azerbaycanlıların toplu şekilde göç edilmesi hakkındaki fermanıyla olayların kapsamlı araştırılması, bu cinayete hukuki-siyasi değer verilmesi ve onun uluslararası kamuoyuna duyurulması açısından önemini vurgulanmıştır. Onun döneminde Azerbaycan Milli Meclisi azerbaycanlılara karşı işlenen soykırımın tanınması için uluslararası kuruluşlara başvurmuştur. 26 mart 1998 yılı tarihinde imzaladığı ferman ile ‘31 Mart - Azerbaycanlıların Soykırım Günü’ olarak kabul edilmiştir. Bu fermanlar sadece tarihin kanlı sayfalarının öğrenilmesi için değil, aynı zamanda Ermeni terörizminin ifşa edilmesi açısından da önemlidir.
Öte taraftan H. Aliyev, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sorunun giderilmesi yönünde en üst düzeyde devlet başkanları ve heyetleri ile ikili görüşmelerde ABD, BM, AB ve AGİT Minsk grubunun zirve toplantılarında tartışmalar yürütmüş, Azerbaycan halkının ve devletinin çıkarlarını daima her şeyden üstün tutmuştur. İki ülke arasında vuku bulan savaşın durdurulması-ateşkesin sağlanması ise H. Aliyev’in en önemli siyasi zaferlerinden biri olarak görülmektedir. 1993-2003 yılları arasındaki Azerbaycan olaylarını değerlendirdiğimizde H. Aliyev yolunun somut başarılarını görebiliyoruz.
Kafkasya ve son yıllarda Karabağ’da 10 binlerce Azerbaycanlıya soykırım uygulayan ve vatanlarında tehcire maruz bırakan Ermeni ve destekçilerine göz yuman bazı ülkeler bu tabloyu tersine çevirerek “Ermeni soykırımı” gibi yorumlayarak tarihi yalan, iftira ve hataya saplanmıştır. Bugüne dek dünyada asılsız “soykırım” iftiraları ile sürekli Ermeni kayıplarından konuşulmuş, Müslümanların kayıplarından fazla söz edilmemiştir. Yıllardan beri açılan toplu mezarlardan çıkarılan binlerce iskelet Türk katliamının büyüklüğünü açıkça ortaya koymaktadır. İskeletlerin sayısı 530 bini geçmiştir. Ermeniler ve uzantıları Doğu Anadolu vilayetleri, Zengezur, Göyçe, Nahçıvan ve Karabağ topraklarında “Büyük Ermenistan” kurma hayallerini gerçekleştirmek için bugün de katliam yapmaktadır. Lakin ne acı gerçektir ki, Ruslar ve Ermeniler tarafından uygulanan bu katliamlar eski SSCB dönemi boyunca hafızalardan maksatlı bir şekilde silinmeye çalışılmıştır. Aynı yöntem günümüzde “çağdaş” olarak bilinen ülkeler tarafından da uygulandığı görülmektedir. Ama bu konu “demokrasi-insan haklarından” her daim söz eden ülkelerden nedense ilgi görmüyor. Batı, Rusya, ABD ve İran yönetimi böyle davrandıkça, Kafkaslar ve Orta Doğu’ya herhalde beklenen barış gelmeyecek kanaati hâkimdir.