Geçtiğimiz günlerde
İstanbul'dan gelen bir yakınımı misafir etmiştim..
3 günlük Ani, Çıldır, Sarıkamış
ve şehir merkezini ziyaretten sonra
yolcu etmeye gitmeden
peynir ve bal satışı yapan bir arkadaşımın işyerine
misafirimi götürmek,
ona bal ve peynir almak istedim..
Ama, obana ısrarla
hayır istemiyorum.
Biz zaten İstanbul'da
balın ve kaşarın en iyisini yiyoruz dedi.
Şaşırdım..
Çaktırmadan, masraftan yırttım diye de mutlu oldum..
Aslında bildiğim bir şey vardı;
Kars balı yıllardır Karadenizliler sayesinde şerbete dönmüştü..
Kars balı
şekersiz ve organik olduğundan
Türkiye'nin her yerinden sipariş edilir
iki metreden kokusu gelir
yediğinizde ise boğazınızı yakar ve ateş basardı..
Şimdilerde öyle mi?!
Yaklaşık 15 yıldır
Kars ve Ardahan'ın boş arazilerinde
Karadenizli arıcılar gelir
her biri yüzlerce kovana, telis telis şekeri basar
bal oluştuğunda da
sahte balı Kars'taki balcılara satar giderler..
Nasıl ki, bir zamanlar
Türkiye'nin kırmızı et ihtiyacını karşılayan Kars'tı
ki sonra yanlış politikalarla bitirildi..
Şimdi de maalesef balımızı bitiriyorlar..
Peki bütün bunlar olurken
denetçi kurumlar ve kişiler ne yapıyor?
Denetim mekanizması nasıl çalışıyor?
Olması gereken,
her kovanda ne kadar şeker oranı olduğu
ne kadarının organik olduğu
gibi tahlil edilmesi midir,
yoksa saldım çayıra mevlam kayıra mı?!
Üç beş ramka bal karşılığında
köy arazilerini
sahtekar arıcılara peşkeş çeken köy muhtarları ile
denetim ve tahlil sorumlularının umarsızlığı
Kars'a ihanetin resmidir..!
Kars Valisi Sayın Türker Öksüz'ün
böylesine önemli bir konuya kayıtsız kalmayacağına
inancım tamdır..