Değerli dostum, aziz hemşerim, Kars Kafkas Üniversitesi’nin unutulmaz rektörü Prof. Dr. Abamüslüm Güven’in anısına saygıyla…
Ölüm haberiyle birlikte, gelip yüreğime oturanlarla başlayayım yazıya…
Kars’taki her toplantıyı üstlenen doğulu yüreğini mi anlatsam? Kılı kırk yaran ev sahipliğini mi dile getirsem? Kars Kafkas Üniversitesi için hayal ettiklerini ve hayata geçirdiklerini mi yazsam? Kars’taki ve Kars odaklı toplantılardaki heyecanına mı değinsem? Fahri doktora tercihlerindeki isabetli kararlarına mı işaret etsem? Öğretmen Okulu toplantısından konservatuara uzanan çizgide düzenlediğim her toplantıya verdiği katkıdan mı bahsetsem? Doğrusu bilemedim.
Bildiğim o ki, iç dünyası dış dünyasından büyük bir dosttu. İşine olan aşkına, bitmeyen enerjisine, iş disiplinine, (hastalığına rağmen) yaptıklarına, yöremizin ve ilimizin sorunlarına ışık tutan akılcı projelerine hayranlık duyardım. Kars’a her gidişimde kendi kendime insanın böyle dostlarının olması hayatı nasıl da kolaylaştırıyor, ona ne büyük zenginlik katıyor derdim.
Şimdi “Yüreğim Kars’ta Kaldı” adlı kitabımın 83. sayfasında ona ait bölümden bir paragraf okuyalım:
“Bir toplantı için yine memleketimdeyim. Rektörü ziyaretimde İstanbul’dan bir arkadaşımın kardeşinin Kars Kafkas Üniversitesi’nde öğrenci olduğundan söz ettim. Öğrencinin hemen adını aldı ve makamına çağırttı. Odasına gelen öğrenciyi ayakta karşılayarak, önce çay ikram etti, sonra uzun uzun dinledi ve elektronik posta adresini vererek, sorunlarını yazmasını istedi. Kendisine şaşkınlıkla baktığımı görünce şöyle dedi; “Rektör seçildiğim günden beri tüm öğrencilere yönelik böyle bir uygulama başlattım. Sabah odama gelir gelmez ilk işim e- postaları tek tek okumak ve yanıtlamak oluyor. Böylece sorunları öğreniyor ve çözüm yollarını arıyoruz”. Rektörün bu alçakgönüllü davranışı karşısında derin ah’lar çekerek kendi üniversite yıllarımı düşünmüştüm”.
Dostluğun, vefanın, dayanışmanın tedavülden kalktığı günümüzde, yalnızlığın dar sokaklarına adanan bu ömrün kısalığına içtenlikle hayıflandım. Onun direncini düşündüm. Onun direncini kıranları düşündüm. Gözünün içine bakan eşini, çocuklarını, yakınlarını düşündüm. En çok da bazı mevzileri inatla ele geçirenlerin yüzünü, bakışlarını düşündüm!
Eğitimi politik inatlaşmanın aracı sayanları, çağdaş eğitimin temelini oyanları, yöresel ve bilimsel gereksinimler dururken, yandaşlara kaynak aktarmak, iktidara göz kırpmak için yapılan harcamaları, atılan temelleri düşündüm. Çağdaş eğitime yabancılaşarak, akıl ve bilimden uzaklaşarak, kendilerine yeni iklimler yaratanların dünyasında giderek yalnızlaşan gerçek aydınları ve eğitimcileri, giderek yalnızlaşan ve güvendiği dağlara kar yağan Güven’leri düşündüm.
Abamüslüm Güven’e, memleketimize yaptıkları için, üniversitemize kattıkları için, yol göstericiliği, dostluğu, arkadaşlığı, hemşeriliği için, ilkelerinden ödün vermediği için, insana değer verdiği için teşekkür ediyorum. Bilinçle attığı adımları, sergilediği duruşu, konukseverliğini, küçük oğlunun sorularına verdiği sabırlı yanıtları unutamıyorum.
Başta eşi, değerli dostum Aysel Güven olmak üzere tüm ailesine, çocuklarına, Ardahanlı hemşerilerime, Hanaklı dostlarıma, Koyunpınarlı köylülerime, Posof Lisesi mezun ve mensuplarına başsağlığı diliyorum.
Prof. Dr. Abamüslüm Güven, adını yüreğimize, yaptıklarını bilim dünyamıza, yapıtlarını da üniversitemize kazıyarak aramızdan ayrıldı. Işıklar içinde yatsın.
Cemal Süreya, yüzümüze ayna tutan dizelerinin birinde, “Her ölüm erken ölümdür” der.
İyi de usta!
Ya erkenin erkeni ölümlere ne demeli?