BİZİM ÜNİVERSİTEMİZDİ CUMHURİYET LİSESİ
“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.”
Hz.Ali (r.a.)
Onlar:
Okuttular.
Dinlettiler.
Yazdırdılar.
Konuşturdular.
Biz de:
Okuduk.
Dinledik.
Yazdık.
Konuştuk.
Hatıralar, mâziyi âtiye taşıyan kervanlardır. Kervanbaşı da biziz. Yağmura, fırtınaya, kara, tipiye dayanıklıdır hatıralarımız. Yıpranır; ama yıpratmazlar.
1980 Eylül rüzgârı, yalancı ve yabancı bir bahar rüzgârına refakât etti. Rüzgârın yönü “eylül/ist”lerden yana eserken, biz de “ihtilâl çocukları ve gençleri” oluverdik birden.
1980 – 1985 eğitim öğretim yılları Kars Cumhuriyet Lisesi’nin yükseliş dönemidir. Bu yükseliş hem akademik anlam da hem de sosyal faaliyetler alanları için geçerlidir. Başarının sırrı ise öğretim kadrosuyla bağlantılıdır.
Bizim neslin en büyük kazancı; okuyan, yorumlayan, fikirlerini paylaşan bir öğretmen ordusuna sahip olmamızdı. Nöbetleri esnasında bile kitap okuyan bir öğretmen kadrosunun tezgâhında dokundu kumaşımız.
Cumhuriyet Lisesi’nin o dönemdeki öğretmen kadrosu:
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenleri: Ali Kafkasyalı ( Prof.Dr.), Ekrem Can, Yılmaz Kurtbaş, İrfan Durak, Naciye Yılmaz, Hasan Kuytul, Mükerrem Oğuz.
Tarih Öğretmenleri: Müslüm Oğuz ( Yazar / Romancı ), Ethem Göktürk ( Çok yönlü sanatkâr ), Kâmuran Kökel, Mümin Ürkmez, Metin Kaymas, Songül Şamiloğlu.
Coğrafya Öğretmeni: Güleser Yılmaz.
Felsefe Öğretmeni: Nuray Erdoğan.
Matematik Öğretmenleri: Mustafa Şimşek, İsmail Dönmez, Hikmet Özçelik, Ruhi Yıldırım, Mehmet Çay, Yılmaz Sarıoğlu, Hüseyin Avni Cengiz, Yusuf Yıldız.
Fizik Öğretmenleri: Aydın Aşkın, Mustafa Horasanlı, Abdüllâtif Demir.
Kimya Öğretmenleri: Mustafa Horasanlı, Bayram Bey ( hafızamı çok zorlamama rağmen soyadını hatırlayamadım.)
Biyoloji Öğretmenleri: Ayten Karadayı, Nilgün Altınkaynak.
Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretmenleri: Halil Çavdar, Mehmet Emin Bey ( soyadını hafızam benden saklamış olmalı )
İngilizce Öğretmenleri: Muhsin Kazak, Gülgün Hanım (ikiz çocukları sınıf arkadaşlarımız olmalarına rağmen hafızamın acizliğine uğradım yine), Sabahat Demir.
Beden Eğitimi Öğretmeni: Adnan Güneysu.
Resim Öğretmeni: Feridun Bektaş.
Neler mi öğrettiler.
O – N- L – A – R B – İ – Z – E ;
Durmadan, yılmadan, yorulmadan, bıkmadan hep ama hep öğrettiler.
Atatürk inkılâp ve ilkelerini muhafaza eden muhafızların niteliklerini,
Titreyip kendimize dönmenin püf noktalarını,
Can sağ iken yurt verilmeyeceğini Çıldırlı Âşık Şenlik üslûbuyla,
Kardan adama Türkçe öğretmeyi,
Doğu’nun fatihi Kâzım Karabekir Paşa’nın emânetleri Hayat ve Timsal Hanımlara gönüllerimizi açmayı,
Doğruluk dağına tırmanmayı,
Katarina ve Petrol’ü deli eden sesin sahibi Şeyh Şamil ruhunun Kafkas Türk Halk Oyunlarına yansımalarını,
Hayatımızı ve zihnimizi zenginleştirmeyi,
Cemiyet hafızamızı canlı tutmayı,
Kültür hayatımızın devamlılığını sağlayan unsurların çürümemesinin sebeplerini,
Kütüphane raflarındaki tozlu kitaplarla dostluk kurmamızı,
Kendimizi sorgulamayı,
Veysel Baba’nın: “Biz Türk’üz türkü çığırırız.” Sözünü onaylarcasına türkü söylemeyi,
Ağıt yakmayı,
İlkeli, dürüst olmayı; nokta için virgül kadar eğilmemeyi,
Kendi mevsimimizde yeşerip, etrafımıza güzel kokular bırakmayı,
Anadolu ruhunun sönmeyen meşâlesi olduğumuzu,
Unutturulmaya çalışılan cedlerimizi unutmamayı,
Birbirimizin aynası olmayı,
Hayal kurmayı,
Cemiyet içinde fert olmayı,
Türk töresine sahip çıkmayı,
Aklımız ve gönlümüzle sosyal akrabalık kurmayı,
Dinî, millî ve insanî değerlere sıkı sıkıya sahip bağlanmayı,
Nallarının altında gurbet yazan küheylanlarımızın gemlerini Kızıl Elma’ya çevirmeyi,
Vatan coğrafyamızın Edirne’den Kars’a kadar olmadığını,
Şiir gibi konuşmayı,
İnsan ruhuna ulamayı,
Hayatın yer altı haritasını hazırlayıp; yeryüzü haritasına çevrilmesini,
Bestesiz ninnileri bestelemeyi,
Hissiyâtsız kelimelerle yola çıkılamayacağını,
Vatana da zamana da ihânet edilemeyeceğini,
Türkçe cellâtlarına karşı, cellâtlaşmayı,
Hafızamızın hafriyatını boşaltmayı,
Gölgelerimizden gökdelen yapmayı,
Gönlümüzü; gönüllere kaynak yapmasını,
Türkülere küsülmeyeceğini, küsülemeyeceğini,
Öfkelerimizi yırtmasını,
Ne kadar hızlı koşarsak koşalım, kendimizi geçemeyeceğimizi,
Plastik kelimelerden dost olmayacağını,
Yaşadığımız çevrenin önemli bir dişlisi olduğumuzu,
Cemiyete uymayı, tek tipliliğe yaklaşmamayı; hayallerimizin peşinden koşmayı,
Aklın ve gönlün kara sularında dolaşmayı,
Kalemi; demirci körüğü gibi kullanmasını,
Mâziye açılan kapı açarının, âti olduğunu,
Mezarlıkların; topraklarımızın tapusu olduğunu,
Asırlık külleri eşeleyip, kıvılcımlarını seyretmeyi,
Mâzinin ihtişâmını anarken, besmele çekmeyi,
Anadolu’nun damarlarındaki moleküller olduğumuzu,
Yalancı tebessümlerin ve yalancı baharların gerçek yüzlerini,
Bitmeyen sevdâ peşinden koşmayı ve aşksız yaşanmayacağını,
Kederlerini uçuran müezzin kelimelerle muhabbet etmeyi,
Yaşarken ölünemeyeceğini,
Millî ve yerli kalmayı,
Kalem oynatmayı,
Millî şemsiyenin altında, millî kültüre giden yolu,
Sesimizi; toprağımıza ekmeyi,
Gönül abdesti almayı ve gönül abdestli yaşamayı,
Yükselirken alçalmamayı,
Ö – Ğ - R – E – T – T – İ – L – E - R.
Onlar:
Okuttular.
Dinlettiler.
Yazdırdılar.
Konuşturdular.
Biz de:
Okuduk.
Dinledik.
Yazdık.
Konuştuk.
“Cumhuriyet Lisesi Ruhu” taşıyan bütün dönem arkadaşlarımın adına; yaşayan öğretmenlerimizin ellerini minnet ve şükrânla öpüyor, ebedîyete intikâl edenlerin manevî huzurlarında saygıyla eğilirken dualarla yâd ediyoruz.
Kars’ın sesiydi Cumhuriyet Lisesi.
Bizim üniversitemizdi, Cumhuriyet Lisesi.