Cankat Kocanın Kaleminden

''FIRTINA''

Her mevsim değişikliği bize farklı bir his yaşatır. Düşen bir yaprakla hüzünlenir, tomurcukların filizlenmesi ile umutlanır, güneş ışınlarıyla rehavete kapılır, kar tanelerinin eşsiz görselliğiyle büyüleniriz...

Sokak lambasının ışıltısında öyle bir büyüye tanıklık ederken gözlerim, bu satırlar kağıda döküldü.

Neden sonra bilmem çıkıp yürümek istedim, sessiz ama kulaklarımda fırtınanın sesiyle yağan karda, sevmedim, sevemedim çok sıcağı ama soğuk hiç üşütmedi beni kendimi bildim bileli. Soğuk iklimin sıcak kanlı insanlarıydık hepimiz. Ve ne güzel ki hala öyleyiz...

Bir kaç yıl önce bir dergi de okumuştum Servet Erişen Ağabeyiciğim kaleme almıştı şiirinde ''Kıllı Ford'' diyordu kızağına çocukken. Garipsemiştim. Şimdi anlıyorum ki ''Kıllı Ford'' değildi aslında aslolan çocukluktu aranılan, yaşananlar, yaşayanlar ve beraberliklerdi... Diğer taraftan o kadar yadırgamamlıydım bunu bizimde yokmudu kızaklarımız, yokmuydu kızaklarımızın isimleri, vardı efendim olmaz mı...

Hiç yarı yıl tatili olmadı adı, her zaman 15 tatildi bizim için, Ramazan Bayramlarının Şeker Bayramı diye anılması gibi bir durum. İşte öyle bir 15 tatil arifesi, hava buza kesmiş çeşmeler donmuş, yollar buz tutmuş, akşam kömür dumanından göz gözü görmüyor, sobalar yanıyor fakat içten içe bir tasarruf gözetiliyor ama herkes çok mutlu. Büyük beklentileri içinde değilim 15 tatilin, bizim için rutindir 15 tatiller ne ben ne de ki başka tanıdığım hiç kimse hiç bir yere tatile gitmemiştir 15 tatilide, kimse Uludağa kış taitiline gitmeye gerek görmemiştir mesela. Çünkü buna hiç mi hiç gerek yoktur. Şöyle sıcak bir yerlerde olmak fikri güzeldir ama buna da imkan yoktur. Yani yoktur hatta bu yoktur çoktur ama çok keyiflidir herşey...

Karne ödülü, hediye, vs beklemekte yoktur ve olmamalıdır. Karne ödül için alınmaz kar da kışta gidilen okulun kıymetinin bilinmesi ve okula gönderilenelere karşı hissedilen mesuliyet ödül istemeye hediye beklemeye gerek bırakmamaktadır. Birisi aferin derse yüzünüzü okşar bir de elini cebine götürüp sembolikte olsa bir harçlık verirse işte ödülde, armağanda, hediye de odur...

O 15 tatilin arifesi durum biraz farklı olmuştur benim için. Karne, dersler aynıdır yani çok değişeni yoktur. ''Pekiyi tarafları vardır karnemin: mesela Türkçem Pekiyi dir, Hayatbilgisi'nin Başarısız ve hatta Orta dahi olduğu kimse yoktur hep Pekiyi'dir ama sayılar karmaşıktır Orta'da kalmayı tercih etmiş hiç İyi bile olamamıştır. Kaldı ki bu durum uzun süreler böyle devam etmiştir'' Ama o Şubat tatilinde ki Tek fark mahallede ki arkadaşlarla ortaklaşa, birlikte sürdüğümüz kızaklardan yeni bir tanesine sahip olacak olmanın yaşattığı heyecandır...

Nasıl bir mutluluktur anlatılmaz... Nasıl bir bekleyiştir tarif edilmez, bilenler bilir. İtalya'dan Sipariş ettiği  El Yapımı Arabasını bekleyen işadamının heyecanı bizimkinin yanında hiç kalır. Babam sana bir kızak yaptırayım demiştir. Bu sana bir araba alalım demesinden daha akılda kalıcı olmuştur...

Ve nihayet karnelerin alındığı sadece matematik yüzünden mahcubiyetin biraz iç burktuğu cuma akşamı kapı açılmıştır babam üzeri mavi boyalı, altında ki şinleri balık sırtı olan, çivileri üzerinde sicim gibi işlenmiş ve tam ortasında ip bağlanacak yeri bulunan kızakla içeri girmiştir. ''Bir daha gözümde canlandı O An'' Elbette önce karne gösterilecek, eli öpülecek, biraz nasihat dinlenilecek ve sonra kızakla haşır neşir olunacaktır. Saydığım bu ritüeller sıra şaşırmadan devam etmiş, son aşama da nasihatte dinlenip, eller öpülmüş ve kızakla tanışıklık başlamıştır. Ne güzel bir keyifdir. Halının üzerinde, sobanın tam yanında saatlerce kızak üzerinde zaman geçirmek değişik bir histir... Gece biraz uzundur sabah olsun diye beklenir. Malumunuz sabah zaten erken olur, hayat erken başlar, erken çıkar çocuklar dışarı. Öyle kış kursu, dershane, takviye gibi kavramlar da ne dilimize ne de yaşamımıza henüz dahil olmamıştır, olmamış olması da çok güzeldir...

Güneş doğar doğmaz gözlerimi açtığımı anımsarım, tüm amacım bir an önce evden çıkmaktır başka birşey ilgim dahilinde değildir. Kahvaltı yapmadan evden çıkmak, o biraz zordur. Acele yenen bir kaç lokmadan sonra şimdi dışarıdayım... Kızak elimde, adı ''FIRTINA'' mahalede rüzgar, boran, yel, mersedes, kartal, kara şimşek olanlarda vardır ama ''FIRTINA'' daha mı güzeldir? Bence daha anlamlıdır. Bizim hiç kıskançlıklarımız olmamıştır arkadaşlıklarımızda, akrabalıklarımızda çünkü birimizin olan hepimizindir ve ''FIRTINA'' da herkesin bineceği bir kızaktır. Öyle de olmuştur 15 tatil boyunca her gün bıkmadan yorulmadan Ortakapıdan ''Doğumun Yokuşuna'' ki bu iş için harika bir yerdir İsviçre Alp'' leri o tadı veremez'' gidilmiş, doyasıya kızakla kayılmış yarışlar yapılmıştır...

15 tatil bitmiştir, bunu şimdi bile yazmak hüzün vericidir ama bitmiştir geride ''FIRTINA''nın biraz dökülmüş boyaları, düşerken yaralanmış bir kaç uzuv, kazanılmış bir çok yarış ve şimdi bir daha farkediyorum ki '' KOCA BİR YAŞANMIŞLIK VE O GÜNLERİN'' tadı kalmıştır... Yıllar geçip Kars'ta gönlünü bırakıp dışarıda Kars'ı daha iyi temsil edebilmek adına ayrılık vakti geldiğinde ''FIRTINA''yı her 15 tatil başka çocukları sevindirsin diye Kars'ta bırakmakta ayrı bir his ve ayrı bir anıdır...

Şimdi bir kızak olsa....

''Hiç kimse kalmayana kadar, herkes var demektir''

Ez cümle: Bizden büyük ve bizim KARS gibi büyük bir aşkımız var...

Hasret ve Muhabbetle...