Farklı bir İsmail Aytemiz portesi

Sezai Yazıcı’nın kaleminden çok farklı bir İsmail Aytemiz portesi...

Onunla ilk kez ‘90’lı yılların ortalarında karşılaştım. Elini sıkmak için saygıyla kendisine yöneldiğimde, koyu renk kruvaze ceketinin bütün düğmeleri ilikliydi. Yanına yaklaştığımda gür saçlarının altında güven veren geniş alnı dikkatimi çekti. Tokalaştık; Kars şivesiyle hatır soran sözlerine yanıt bulmaya çalışıyordum. Etrafa yaydığı sıcaklıkta söylediklerimin buharlaştığını hissettim.

İsmail Beyi çağrıştıracak her konu, belliğimde bu karenin canlanmasına vesile olur.  Zira bu karede, Sayın Aytemiz’i “başarmış bir işadamı” olmanın ötesinde onun; alçakgönüllülüğü, çelebiliği ve basitliğe kaçmayan sadeliğinin izlerini bulurum.

KENTİNİ SEVMEYEN YURDUNU DA SEVMEZ

O, duygu dolu insani özelliklerinin yanı sıra, Kars’ta, Kırıkkale’de, Ardahan’da ve başka yerlerde pek çok alanda yaptığı yardım ve sağladığı katkılarla hemşehrilerinin, sevenlerinin gönüllerini fethetmeyi başardı. Kars dışında kazanmış, ama Kars’a hizmet etmeyi bir görev saymıştı. Her fırsatta “kentini sevmeyenin, yurdunu da sevemeyeceğini” söyleyerek bir “rol model” olma görevini üstlenmiştir.

İsmail Bey, Kars’ta yaptırdığı liseler, Öğrenci yurtları, Spor ve Sergi Sarayı, Kafkas Üniversitesi konservatuar binasının onarım ve donanımları, bina modernizasyonları, kurumlara bağışladığı ambulanslar, çöp kamyonları, binlerle ifade edilen öğrencilere verdiği burslarla hep en önde oldu.

Günümüzde bu hizmetleri yapanlar “hayırsever” kavramı ile tanımlanıyor. Ancak, hayırseverlerin kimileri bazen bir ikbal beklentisiyle, bazen de “uhrevi hayat”ı kazanmaya yönelik bir “yatırım aracı” olarak görüyor yardımlarını. Sayın Aytemiz’in, bir “sorumluluk ödevi” olarak nitelendirdiği hizmetlerini -hiç ama hiç bir beklenti içinde olmaksızın- yerine getirmesi ülkemizde çok yaygın görülür bir durum değildir.

ERDEM ANITI

Geçen gün bir konuyu araştırırken, yıllar önce okuyup altını çizdiğim Voltaire’in Felsefe Sözlüğü’ndeki “Erdem [Vertu]” maddesine gözüm ilişti.  Voltaire, 18. Yüzyılın ikinci yarısında benzerine iyilik etmeyi erdem olarak niteleyip şu örnekleri veriyordu: Topluluk halinde yaşıyoruz. Bizim için gerçekten iyi olan topluluk için de yararlı olandır. Dünyadan el etek çekmiş bir adam gösterişsiz, sofu olabilir; nefsini köreltmek için kıl gömlek giyebilir ama bu davranışları onu erdemli kılmaz. Ona erdemli insan diyebilmek için başkalarına yardımcı olması gerekir. Ermiş Bruno ailelere dirlik düzenlik getirdiyse, yoksula yardım ettiyse erdemli bir insandı; oruç tuttuysa bir başına dua ettiyse, sadece ermişti. İnsanlar arasındaki erdem biri iyilik alışverişidir. Bu alışverişte hiç payı olmayan adam kaale alınmamalı , diyordu Voltaire.

Yapılan bireysel bağışların süreç içerisinde evrilerek topluluğu, kitleyi ya da kurumu hedeflemesi günümüz hayırseverliğini derinleştirdi ve ona yepyeni bir boyut kazandırdı. Alexandre Toumarkine,  klasik anlamıyla hayırseverliği; dini motiflerle, dini kurumlar tarafından yapılan hayır işlerini aklımıza getirdiğini söylüyor. Oysa diyor ve ekliyor: 19. Yüzyılda Kırım Savaşı sırasında sekülerleşmeyle beraber filantropi diye bir kavram ortaya çıkmıştır. Bu kavrama göre özellikle hayır işleri, başta hümanizm adına olmak üzere, dini olmayan din adamı vasfı taşımayan kişilerin girişimiyle yapılmaktaydı.

BÜYÜK BİR VATANSEVER

Kırım Savaşı’nda bağışta bulunan zenginler, savaştan önce de insani nitelikli hayır faaliyetlerine katıldılar. Bağışlar, imparatorluk düzeyinde gerçekleştirildi. Savaş sırasındaki bu hayırseverlik “vatanseverlikle” ilişkilendirildi.

Bu açıdan hep seküler bir ton taşıyan İsmail Aytemiz hayırseverliğinin gerçek bir vatanseverlik olduğunu söylemek yanlış olmasa gerektir.

Prusyalı Friedrich, “her insan kendini kendi yöntemiyle kurtarmalıdır” diyor. İsmail Bey, Anadolu’da 53 ilin 450 ilçesine Atatürk heykelleri yapıp satarak çok özgün bir faaliyet alanında başarılı olmuştur.  Yaşamında pek çok zorlukla karşılaşmış ama ilkeli ve dürüst tavrını hiç bozmamıştır. Bunlar bilinenleri, bilinmeyenleri ise üzerine yapılacak bir tez çalışmasıyla ortaya çıkarılmalıdır.