Kars’ta doğup büyüyen Gazanfer Akbaba, ilk orta ve lise eğitimini burada tamamladı. Liseden itibaren yaz aylarında İstanbul’da inşaatlarda çalışan Akbaba, inşaatların her kademesinde görev aldı. İstanbul’da bir inşaat firmasında demirci formeni olan ağabeyinin “Başka yerde çalışma, gel seni yanıma alayım” çağrısı üzerine çalışmaya ağabeyi ile devam etti.
Liseyi bitirdiği dönemlerde elektriğin yeni geldiği Kars’ta ağabeyinin civar köylerin elektrik işini almasıyla beraber elektrikçiliğe de başlayan Gazanfer Akbaba, 2-3 yıl çalıştıktan sonra tekrar İstanbul’a inşaatlara döndü.
“KULAKLARA KÜPE”
Gazanfer Akbaba, daha sonra gazete ilanlarından Libya’ya işçi götürüldüğünü öğrenince başvurusunu yaparak taşeron bir Türk firması ile Libya’nın yolunu tuttu.
Akbaba, Libya’da yaşadıklarının “Kulaklara küpe” olacak nitelikte bir hayat dersi olduğunu da belirterek yaşadığı sıkıntıları şöyle anlatıyor:
“ Burada yaklaşık 1,5 yıl çalıştıktan sonra bazı memnuniyetsizliklerimiz oldu ve oradan birçok arkadaşla birlikte ayrılma kararı aldık ve memlekete döndük. Kalan alacaklarımızı almak için bizi götüren şirketin sahibiyle konuştuğumuzda “Hay hay ama ancak kırk beş gün sonra size alacaklarınızı verebilirim” diyerek hayatımda ilk defa gördüğüm senedi ben dahil hepimize imzalattı. O zaman aklımız ermedi. Bize alacaklarınızı size göndereceğiz diyerek ‘hiçbir alacağımız yoktur’ diye yazdırıp imzalattı. Bizde memlekete dönüp aradan kırk beş gün geçince birbirimizi aradık. Bize ‘Para hesabınıza yatacak’ denmişti ama kimsenin hesabına bir lira bile yatmadığını görünce durumu anladık. Hep birlikte bir avukat tutup onu mahkemeye verdik, ancak hâkimin önüne imzaladığımız senetleri koyunca mahkeme patronu haklı buldu. Bizde o kadar çalışmanın karşılığında hayat dersi almış olduk.”
“EKSİ 30’U GÖRÜNCE DÖNMEK İSTEDİM”
Rusya’ya işçi alımıyla ilgili gazete ilanı üzerine başvurusunu yapan Gazanfer Akbaba, ağabeyinin de ENKA ile birlikte Moskova’da çalışıyor olmasıyla birlikte başvurduğu şirketin diğer işçileri ile birlikte otobüsle İstanbul’dan yola çıkarak Bulgaristan, Romanya, Ukrayna ve Beyaz Rusya üzerinden aracın bozulması, bavul ticareti yapan diğer yolcuların mallarının gümrükte takılmasıyla tam sekiz gün süren yolculuktan sonra Rusya’ya ayak bastı. 1994 yılının ilk aylarında Moskova’ya geldiğinde eksi 30 derecelik soğuk ile karşılaşınca dönmek istediğini belirten Akbaba o günleri şöyle anlatıyor:
“ Ama ben kalıp iş yapmaya karar verdim. Beni getiren şirket ile yaklaşık sekiz aylık bir iş tecrübesinden sonra, ağabeyim sık sık yanıma gelip gidiyordu. O da ENKA’dan ayrılmış kendi işini yapmaya başlamıştı. ‘Sen burada ben orada uzak oluyor, seni de merak ediyorum gel benim yanımda benimle birlikte çalış’ deyince oradan ayrılıp ağabeyimle birlikte iş yapmaya başladık.
Ufak tefek işler alıp yavaş yavaş kendi imkânlarımızla yapmaya çalışıyorduk. Bir iki işten sonra işler az büyüyünce biraz büyük bir iş aldık. Ancak orada bazı olumsuzluklar olunca işçinin parasını veremeyecek duruma geldik. Onlara çalışıp ödeyeceğimizi söyledik ancak onlar biraz işi yokuşa sürmek istediler. Hatta onlara ‘ İyi bir iş aldık gelin beraber yapalım bunu yaparsak bütün alacaklarınızı vermiş olacağız’ dedik. Ama onlar kabul etmediler, etmedikleri gibi de bir gün bizim işyerine gelip takım, alet edevat, makinelerimiz ne varsa alıp götürdüler. Oysa biz o işi bitirince zaten paralarını verecektik. Ancak onlar sabredemediler. Aldıkları ile yetindiler. Ancak biz işi bitirince de yine onlarla temasa geçip alacaklarını gelip almalarını istedik. Ama onlar o gün orada aldıkları ile yetinmiş olacaklar ki geri gelmediler. Bu işin bitimi ile birlikte ağabeyim bir gün gelip ‘Mikhail Aranoviç adında bir iş adamı ile tanıştım. Bize yeni bir iş verecek ofisine gideceğiz’ dedi. Bizde ertesi gün ağabeyimle birlikte bu iş adamının ofisine gittik. Bize verdiği işi çok iyi yaptık. Sonrasında başka bir iş daha verdi, onu da yaptık. Aramızda bir güven ve samimiyet doğdu ve bize ortaklık teklif etti. Sonra Sayın Aranoviç ile ortak işler yapmaya başladık. Aldığımız işlerin tamamı Rusya Yüksek Öğrenim Kurumu’nun işleri idi. Sürekli bunları alıp iç dekorasyon ve tadilatlarını yapıyorduk. Hatta meşhur 98 krizinde ve sonrasında da herkes dururken biz çalışmaya devam ettik. 1999 yılında da şimdi ki sahibi olduğum Akbaba İnşaat şirketini ağabeyim ve küçük kardeşimle birlikte kurduk ve işlerimize devam ettik. 2003 yılına geldiğimizde hep üniversite işleri yaptığımızdan bir okuma merakı sardı. Bende Uluslararası Yüksek İnşaat Mühendisliği bölümüne kaydımı yaptırdım. Zaten Türkiye’de iken hep okumak istiyordum ama fırsat olmamıştı. Burada hem çalışıp hem okuyordum. Mezun olduğum 2008 yılına kadar bu şekilde Moskova’daki birçok üniversitenin işini yaptık. 2008’de de Rostov’da bir üniversite işi daha aldık. Zaten kamu işi yaptığımızdan dolayı krizde herkes işsiz kalırken biz yine durmadık. Sürekli çalıştık. Asla gücümüzün üzerinde ne işçi aldık, ne de işçi getirdik. Hep dengeli gittik. Büyümemiz yavaş ama sağlam adımlarla oldu. Şu anda Moskova’da on iki, Rostov’da bir üniversitenin işini yapıyoruz.”
Gelecekle ilgili olarak Moskova’da bir futbol okulu açmak istediğini de ifade eden Gazanfer Akbaba, ortağı Aranoviç’in de bu fikrine sıcak baktığını, projesini ve finansını hazırladıklarını ve uygun yer aradıklarını söyledi. Sporla çok ilgilendiğini özellikle futbol ilgisinin Gazetem turnuvası ile arttığını belirten Akbaba, “Kültürel etkinliklerin artması lazım. Sporda bunlardan bir tanesi. Kaçımızın çocuğu bir birini tanıyor? Bununla bir başlangıç yapmak istiyoruz” diyor.
KALICI DÜŞÜNECEKSİNİZ
Rusların güven verdiğiniz sürece o güvene layık olmak için ellerinden geleni yapmaya çalışan bir toplum olduğunu vurgulayan Akbaba, güvenin kaybedilmesi halinde bir daha kazanma şansının çok zor olduğunu belirtti. Akbaba şunları söyledi:
“ Bizde öyle değil. Birisi mutlaka araya girer sizi yeniden bir araya getirir buzları eritirsiniz ama bunlar öyle değiller. Ticarette de ilişkilerinde de güven ararlar. Buldular mı asla bırakmazlar sizi. Ben Rusları şahsen bu konuda çok takdir ediyorum. Biz burada üç kardeşiz üçümüzde Rus vatandaşıyla evliyiz. Burada uzun süreli bir hayat kurduk ve ona göre yaşıyoruz. Zaten bizim burada kaybetmemizin en büyük nedeni burada kendimize yerleşik bir düzen kurmamaktan dolayı oldu. Gelen insanlarımız çalışıp çalışıp gideceklerini düşündüler. Ne burada, ne orada düzgün bir hayat kuramadılar. Bu arada da zaman da akıp gitti. Buraya gelecekseniz ve ya burada çalışıyorsanız mutlaka kalıcı düşünmelisiniz ve ona göre hayatınızı kurmalısınız. Birde kısa yoldan zengin olayım gideyim hayalleri ile kimse zamanını boşa harcamasın. Öyle bir şey yok.”