Dr. Beşir Doster, hemşerim olmasaydı ben bu yazıyı yazmayacaktım. Dr. Beşir Doster, gazetemiz yazarı olmasaydı ben bu yazıyı yazmayacaktım. Bu yazı eş kontenjanından değil, aidiyetler ortak paydası esas alınarak ve hoşgörünüze sığınılarak yazıldı.
Karslı olan ve uzun yıllar Kars’ta görev yapan Dr. Doster, yıllar önce bir konuşmasında demişti ki; “ülkenin fotoğrafı hastane koridorlarında çekilir.” O gün ayırtına varamadığım bu sözün ne denli gerçeği yansıttığını on günden beri yoğun bir şekilde gözlüyor ve yaşıyorum. Hastane ortamının ne kadar zor olduğunu, yoğun bakımın önünde beklemenin insandan neler alıp götürdüğünü, hemşirenin, doktorun bir bakışına bir sözüne ne gibi anlamlar yüklendiğini, gelen her telefonun size neler yaşattığını bu son günlerde bir kez daha gözledim ve yaşadım. Ve Kars’ın onun vazgeçilmezi ve en büyük sevdası olduğunu da...
Onun mesleğine dair pek çok anısı vardır. Ben çok etkilendiğim iki anısını paylaşmak istiyorum. Beşir Doster, bir gün bir hastaya çağrılır. Kars’ta bazı evlerin darvaza dediğimiz dış kapıları bazen çok yüksek bazen çok alçaktır. Gittiği evin dış kapısı alçak olduğundan başını vurur, çok acı duyarsa da belli etmez, hastayı muayene eder, reçetesini yazar ve çıkar. Sırada artık kendi acısını dindirmek, kendi başına reçete yazmak vardır! (Yıllar sonra kendi branşıyla yüzleşmesine ne dersiniz?) Aradan bir hafta geçer, hasta sahipleri yine gelir, kontrol için tekrar götürmek istediklerini söylerler. Oysa o hastası hakkında günü güne bilgi almış ve iyiye gittiğini öğrenmiştir. Ama hasta yakınları götürmek için ısrar ettiklerinden gitmek zorunda kalır. Evin önüne geldiklerinde, kapının yıkılıp yeniden yapıldığını ve yükseltildiğini görür. Hastanın babası; “Dr. Bey! Biz o gün o kadar mahcup olduk ki, hemen kapıyı yıktık, yükselttik, bugünde hastamızı bahane ederek sizi çağırdık ki gözünüzle görün” der. Beşir, bu anısını hep hemşerilerinin duyarlığı olarak anlatır ve çok duygulanır.
Yüzlerce anısı arasından bu yorgun beynimle ancak anımsayabildiğim diğerine gelince; yine hemşerimiz olan bir eczacı bir gün; “Beşir ağabey! Artvin’e gitmiştim, sınıf arkadaşın olan bir doktor sana selam yolladı, ama adını unuttum.”deyince, Beşir dayanamaz ve şöyle der; “Sen Artvin’den buraya bir adı aklında tutamıyıpsan, be bunca ilacı ne teer aklında tutursan?” (Ne teer=Nasıl)
Kars, onun çok yönlü hizmet verdiği gözbebeği memleketidir. Dernek kuruculuğundan kulüp başkanlığına, Fransızca öğretmenliğinden hemşire okulu müdürlüğüne, hükümet tabipliğinden başhekimliğe pek çok alanda hizmet etmiştir oraya. Öyle ki benim tayinim İstanbul’a çıktığında o bir yıl daha kalmış, gelmemiş, gelememişti. Ayrılırken de kimselere veda etmemiş, edememişti. Yüreğini Kars’ta bırakıp çıkıp gelmişti. İçini çeke çeke, ve içine çeke çeke…
Hastalandığı günden biri telefonlarımız susmuyor. Bana “Hep doğru işler yapmışız, bak bu sevgi seli bunun kanıtı değil mi?” deyip duruyor. Ona hemşerilik kontenjanından ve sütun komşuluğundan geçmiş olsun dileklerimi, arayan herkese de gönül dolusu teşekkürlerimi sunuyorum.
Geçmiş olsun aziz hemşerim ve sütun komşum Dr. Beşir!