İşte Ali Şimşek'in “Çiçek, Böcek Yada Kosmos” Yazısı...
46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ödülü paylaşan Reha Erdem’in son filmi İstanbul Film Festivali’nin de katılımcısıydı. Festivalden hemen sonra vizyona girecek olan Kosmos bir tür kriz filmi olarak izlenmeye müsait yönler taşıyor. Mesihvari, gizemli, meczup, yalnız bir genç adamın hikâyesi olan Kosmos, adından da anlaşılacağı gibi insana ve evrene dair sorular sormaya çalışıyor. Bu anlamda etkileyici görselliğiyle eğitimli bir izleyici tarafından sevilecek felsefi bir deneme olarak da okunabilir. Hatta uzun dönemde kült film mertebesinde değerlendirilebilecek yönleri de olduğu söylenebilir.
GOTİKLEŞTİRİLMİŞ KARS
Film Çarlık Rusyası’nın kalıtı 19. yy binalarının da dekor olduğu soğuk Kars kentindeki bir kahveye gelen esrarengiz, iyileştirici mucizeler yaratan bir gencin etrafında dönüyor. Tekinsizlik ile sevimlilik hatta çocuksuluk arasında salınan kahraman, uzaydan gelen esrarengiz nesneye kadar uzanan bir dizi anlatıyı birbirine bağlıyor. Araçsallığın, milliyetçiliğin ve de akılcılığın hüküm sürdüğü bir mekânda, açıklanamaz olanı muştuluyor kahramanımız. Hatta hırsızlık üzerine ahlaki çıkarımları bile var. İnsanları mutlu etmek için çalmak gibi can alıcı soruları var. Yönetmen olarak kasıtlı olarak tiyatrolaştırılmış bir dış düşman paranoyası altında meczup genç, doğada yankılanan çığlıklarıyla herkesin unuttuğu değerleri hatırlatırken izleyiciyi bile utandırıyor. Filmin bir tarafıyla esas figürünü adı açıklanmasa da Kars oluşturuyor. Issız sokaklarıyla, bir tür Doğu Anadolu Pera’sı gibi temsil edilen kent, bir tür gotik Kafkaesk mekâna dönüştürülüyor. Gotik için daha çok dinsel, orta çağ referanslı sivri çizgilere sahip, korkutucu, ürpertici, mimari esinli tekinsiz bir anlatıyı anlatmak için kullanılan bir tür denilebilir. Sinemada Alman Dışavurumculuğundan itibaren korku, bilimkurgu ve kara filmlere kadar demokratikleşmiş bir anlayış denilebilir. Biz de edebiyatta kavruk, tekinsiz köylüleriyle Kemal Tahir’den, Osman Şahin, Yusuf Atılgan ve Hasan Ali Toptaş’a kadar uzanan bir Anadolu Gotiği diyebileceğimiz uçlar varken, neredeyse sinemamıza girmemiş bir anlatılama biçimi. Reha Erdem ise bir Orta Avrupa imgelemiyle Kars’tan gotik bir anlatı çıkarmaya çalışıyor. Kars kenti Orhan Pamuk’un Kar romanı ve Altın Kaz Festivali dolayısıyla sanatçıların görüp ilgi duyduğu bir mekân. Bunda Çarlık İmparatorluğu’ndan kalma Avrupai mimarinin de etkisi var denilebilir. Doğu Anadolu’dan Pera (ya da Prag) çıkartmak derken bunu kastediyorum. Sadece nazik madamlar eksik… Filmin bu yönü görsel ideoloji açısından fazlasıyla sorunlu.
İÇE DÖNÜŞ
“Bal, Börek ve Pastoral İdeoloji” adlı yazıda Semih Kaplanoğlu dolayısıyla genç sinemacılarda bir doğaya dönüş saptaması yapmıştık. Yavaş işleyen kamera hareketleriyle ve Karadeniz coğrafyasının, geniş plan yeşil örtüsüyle harelenen bu görsellik, bir yanıyla ağdalanan bir ‘içe dönüş’ olarak da yorumlanmaya müsaitti. Erdem’in bu filmi yeşil değil, tam tersi taşlaşmış bir geniş planla bu içrekliği zirveye taşıyor. Hatta film yer yer 90 sonrası kişisel gelişim sektörüne kadar inmiş New Age mistizmiyle de fazlasıyla malul. Hepimiz kardeşizden, kelebeğin kanatlarına kadar uzanan geniş bir literatürü harekete geçirmeye uygun potansiyellere de sahip. Özellikle krizle sarsılmış orta sınıflarının ağdalı insan severliğine yönelik birçok yön taşıyor. Filmde kötülüğün nereden geldiğini bir türlü öğrenemiyoruz. Dolayısıyla iyilik de İsa Mesih esinli, delicesine özgür; hatta doğayı temsil eden kahramana kalıyor. Ya da doğayı bozan, bütünlüğü yok eden, Kosmosu kaosa çeviren, vakıf olamayacağımız,dillendiremeyeceğimiz bir kötümserlik ile yaralanmış oluyor. Filmin görsel ideoloji açısından diğer sorunlu yönü ise groteskleştirilmiş (abartılmış) köylülük oluşturuyor. Sevgiyle deprenmiş eğitimli bir göz, etkileyici Kars’ın beyaz yüzeyinde kaymanın ve ruhani mesajlar çıkarmanın hazzını yaşarken, olan kentin Doğulu insanlarına oluveriyor. Onlar da şeker kırtlayarak mesihi seyretmekle yetiniveriyorlar.
Bir filmin en gerilimli yönlerinden birini bakış rejimi diye niteleyebileceğimiz ilişkiler oluşturuyor. Kim, kime ve nasıl bakıyor gibi… Burada da Gotik bir manzaraya dönüşmüş kente, yoğun bir ruhanilikle kim bakıyor sorusu karşımızda duruyor. Cevap mı? Tahmin etmek zor değil. Sevgi Dini diye başlayabiliriz...
Kosmos uzun dönemde sayılarının artacağını düşündüğüm içrek Kriz Filmlerinin (New Age'de diyebiliriz) sinemamızdaki ilk örneklerinden biri.