Tacettin DURMUŞ
HDP Kars İl Başkanı Ekrem Savcı, danışmanları Hayati Mehmetoğlu ve Çağlar Karakış ile birlikte Şehir Kulübünde gazetecilere açıklamada bulunan Bilgen gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Seçimlere 3 gün kalmışken seçim güvenliği konusunda Türkiye Demokrasisi için en önemli sınav olacağını söyleyen Bilgen: “Bu sınava partilerin de, bürokrasinin de olumlu katkı sunma sorumluluğu var. Bir ülkede tercihler değişebilir, halk daha önce onay verdiği siyasetçiyi cezalandırabilir ama halk hangi tercihi yapmış olursa olsun siyasetçinin görevi bu tercihe saygı duymaktır, onun bu tercihine bağlı olacağını sandığa gitmeden önce de beyan etmektir. “dedi.
KEYFİ GÖZALTILAR BIKKINLIK DEĞİL KARARLILIK GETİRECEK
Keyfi gözaltların bıkkınlık yerine kararlılık getireceğine dikkat çeken HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen:” Biz özellikle keyfi gözaltılar konusunun değil bıkkınlık, tam tersine yeni bir kararlılığı beraberinde getireceğini düşünüyoruz. Dün Kars’ta, Iğdır’da ve Türkiye’nin birçok yerindeki gözaltılar, Suruç’ta adayımızın da olduğu mağdur gruba yönelik gözaltılar, Parti Meclisi üyemizin hala gözaltında olması seçim sürecindeki baskı örneklerinden sadece birkaçı. Seçim bürolarımıza yapılan saldırılar, kamu gücünün, kamu imkanlarının iktidar lehine kullanılması da seçim sürecinin kara lekesi olacaktır. Son 3 günde daha ağır vakalar yaşanmaması için önlem alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bazı vakalarla ilgili de etkin soruşturma sürecinin başlatılması gerektiğini ifade ediyoruz. Örneğin sosyal medyada 21:00’de sonlanmasına rağmen 21:20’de sandık başkanının da onayıyla oy kullanma işlemi yapıldığına dair görüntüler var, bu başlı başına bir şaibe. Bu, bundan sonrası ile ilgili kaygıları artıracaktır.
HALKIN DEĞİŞİM TALEBİ SEÇİMİN TEMEL BELİRLEYENİDİR
Seçimin sonucu ne olursa olsun, hükümetin görevi şüpheleri giderecek net adımlar atmaktır. Biz halkın kararlılığının, değişim talebinin bu seçimin temel belirleyeni olacağı kanaatindeyiz.
Hükümete düşen görev seçmenin tavrının gereğini yapmaktır. 100 yılın biriktirdiği sorunların çözümü konusunda bir geçiş dönemi sorumluluğu taşıyor. Elbette ki başka ülkeler bu geçiş dönemini iyi yönettiğinde demokratikleşme ile ilgili kazanımlar ortaya çıkıyor. Ama tersi olduğunda, iktidarlar koltuklarını bırakmamakta ısrar ettiğinde toplum kaosla karşı karşıya kalıyor. Sadece iktidar değil, ülke de dağılma süreci yaşıyor.
BIRAKMAMA TUTUMU ÜZERİNDEN OYUNLAR OYNANMASI TEHLİKELİ BİR SÜRECE TAŞIR
Geçiş dönemini yönetmek siyasetçinin sorumluluğudur. Seçmenin bu yöndeki beklentisine saygı duymak demokrasinin olmazsa olmazıdır. Hükümetin sandıktan çıkacak iradeye bağlı olacağını beyan etmesi, son 3 gün açısından kritik önemde. Eğer bir bırakmama tutumu üzerinden oy alma, psikolojik baskı oluşturma, “nasıl olsa gitmeyecekler, sandıkta da gitmeyecekler” yaklaşımıyla muhalif seçmenin sandığa gitmemesi üzerine oyunlar oynanırsa bu Türkiye’yi çok tehlikeli bir sürece taşır. Rövanşizmi beraberinde getirir. Bunun Türkiye toplumuna faydası olmaz.
CUMHURBAŞKANI, AÇIK BİR ŞEKİLDE SEÇMEN TERCİHİNİ TANIYACAĞINI BEYAN ETMELİ
Biz 1910’lardaki gibi eli sopalı bir seçimi kaldırabilecek güçte değiliz. Çok partili hayata geçilen 1946 seçimlerinin o meşhur seçim sayım yöntemlerinin bir benzerini de kaldırabilecek durumda değiliz. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı, açık bir şekilde seçmen tercihini tanıyacağını beyan etmelidir. Her türlü tersi yaklaşım, gerilimi tırmandıran her yaklaşım seçim günü istenmeyen olayların yaşanmasına zemin oluşturuyor.
Biz bu açıdan özellikle Cumhurbaşkanı'nın sağduyulu davranmasını, Türkiye’nin seçimlerle yeni bir sayfa ama imkanını seçmene tanıması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun Türkiye toplumuna bir borç olduğunu düşünüyoruz. İktidara seçimle gelmişse seçimle gitme erdemini göstermesi gerektiğini düşünüyoruz.
MUHALEFET TEK ADAM YETKİLERİNİ KULLANMAYACAĞINI BEYAN ETMELİ
Muhalefet açısından da en önemli nokta 16 Nisan referandumu ile gelen tek adam keyfi yönetiminin, gelen yetkilerin kim seçilirse seçilsin tercih edilmeyeceğini son 3 gün güçlü olarak deklare etmesidir. Biz tek adam kim olursa olsun karşı olmalıyız. Parti devletinin karşısında durmalıyız. Bu, kimsenin arkasına saklanarak meşruiyet oluşturmaması gereken ciddi bir tehdittir. Türkiye’nin sağlıklı bir geçiş dönemi yaşayabilmesi, tek adam rejiminden hukuk devletine, çoğulcu bir yönetime geçilebilmesi açısından muhalefet, bu son 3 günde somut bir irade beyanında bulunmalıdır.
Bu yeni modelde bir koalisyon mümkün değil, ama partilerin işbirliği hem ikinci tur seçimlerinde hem de ülke yönetiminde hangi eksende olacak, muhalefet partilerinin net bir tutum ortaya koyması gerekiyor. İktidar ve MHP de Türkiye’nin OHAL’den kurtulması konusunda bir ortak irade ve bir pişmanlık taşıyorlarsa bunu beyan ederler, böyle bir geçiş dönemine olumlu katkı sunacaklarını ilan edebilirler. Ama daha önemlisi muhalefetin hangi ilkeler etrafında, kimseyi dışlamadan siyaset yapacaklarını beyan etmesi en önemli sınav olacaktır.
SİYASİ PARTİLER HALKIN TALEBİNİN GEREĞİNİ YAPTIKLARI ORANDA GÜÇLENECEKLERDİR
Türkiye bu seçimde halkın partilerden daha ilerde oyun kurucu olduğu bir seçime gidiyor. Türkiye demokrasisi için gurur verici kısmı budur. Hangi kimlikte, hangi inançta olursa olsun, değişimi siyasetin merkezine taşımak ve bu değişim sürecini olgunlukla yürütmek seçmenin sandıkta da sonrasında da oyuna ve ülkesine sahip çıkarak siyasi partilere mesaj vermesidir. Siyasi partiler halkın talebinin gereğini yaptıkları oranda güçleneceklerdir. Ama halkın talebinin tersine hareket edenler, akıntıya kürek çektikleri için sandıklarda da hayal kırıklığına uğrayacaklardır.
İLKESEL İŞBİRLİĞİNE HAZIRIZ
Biz HDP olarak halkın bize yüklediği sorumluluğun gereğini yapacağız. Asla kişisel hesaplara girmeden, Türkiye’yi kutuplaştıran hesapların ortağı olmadan ilkesel işbirliğe, demokratik anayasa ekseninde buluşmaya ve yeni bir yaşama hazır olduğumuzu beyan ediyoruz.
Soru: Erdoğan’ın koalisyon arayışına gidilebileceği yönündeki açıklamasını ve Suruç’a dair başsağlığı içeren son açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz 16 Nisan Referandumu’na giderken AKP’nin propagandası “koalisyon devrini kapatacağız” yönündeydi. “Artık koalisyon olmayacak, koalisyonlar kötüdür, bunun için başkanlık sistemine geçiyoruz” dediler. Biz bundan yana değiliz. Koalisyonlar iyi yönetildiği takdirde son derece faydalıdır. Avrupa’da 7-8 partinin kurduğu uzun soluklu koalisyon modelleri var. Koalisyonları baştan kötü, negatif ilan etmek uzlaşmayı bilmemektir. Siyasetçi halk ne istiyorsa onu yapmakla sorumludur. Bu popülizm değil halk iradesine bağlılığın gereğidir. Uzlaşma kötü bir şey değildir. Kötü olan tek adamın dayatmasıdır. Sayısal gücüne güvenerek toplum üzerinde baskı kurmasının ve “kaçınılmaz tek adam, benden sonrası tufan” anlayışının kötü olduğunu düşünüyoruz. Irak’ın kaosa sürüklenmesinin, Yugoslavya’nın dağılmasının en önemli sebeplerinden biri budur.
Biz buna rağmen Erdoğan’ın bu noktaya gelmiş olmasını, ayrıca Suruç’la ilgili geç de olsa bir acıyı paylaşmasını olumlu buluyoruz. Çünkü bu tip olaylar siyasi rant meselesi yapılmamalıdır.
Aynı şekilde uzlaşarak yönetmenin de utanacak bir şey olmadığını, tam tersine toplumun talebiyse görev olarak algılanması gerektiğini görmüş olması Erdoğan için iyi bir noktadır. Toplumu da seçmeni de rahatlatacağı düşüncesini bizde oluşturuyor. Kılıçdaroğlu’nun da koalisyon devrinin bittiğini ama bir uzlaşma yolunun gelişebileceğini, bir işbirliğinin mümkün olduğunu ifade etmesi önemlidir.
Önemli olan partilerin, seçmenlerine sürpriz yapmaması, onları şok edecek yaklaşımları sergilememesi için siyasi partilerin bugünden ilkesel tutumlarını, önceliklerini, ülke siyaseti ile ilgili yaklaşımlarını beyan etmeleridir. Bu son 3 gün seçmene saygının asgari gereği budur.
25 Haziran sabahı çok farklı gelişmeler, herkesi şaşırtan manevralar ortaya çıkabilir. Biz ilkesel yaklaşıyoruz. Başından beri demokratik anayasa diyoruz ve demokratik anayasa ekseninde bu ülkenin geçiş dönemini yönetmesi gerektiğinin altını çiziyoruz. Tek adam yetkilerinin parlamentoya devrinin sağlanması gerektiğinin altını çiziyoruz. Biz bu ilkesel tutumun arkasındayız. 24 Haziran'dan sonra da bu konuda kararlı davranan siyasetçilerle ülkeyi birlikte yönetmek konusunda üzerimize düşen sorumluluğun gereğini yapacağız. Asla parti çıkarlarını kendi lehine kullanma adına fedakarlıktan kaçınmayacağız. Bu ülkede birlikte yaşıyorsak ülkeyi birlikte yönetmenin de, doğrudan demokrasinin mekanizmalarını kurarak, toplumun önünü açan bir sorumluluk içinde hareket edeceğiz.”dedi.