Kara Fatma’ ve ‘Hey Onbeşli’ Eleştirisi

KAÜÖğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Yaşar Kop, 'Şehitler Durağı Sarıkamış' Konferansında, İstiklal Savaşı Kahramanlarından 'Kara Fatma'nın Adının Bir Böcekle Anıldığını, Ağıt Olan 'Hey On Beşli On Beşli' Türküsü İle Eğlenildiğini Belirtti.

Kars Fatih Sultan Mehmet Erkek Öğrenci Yurdunda Semerkand Vakfı, Tüm Bilim İnsanları ve Akademisyenleri Derneği (TÜBİAD), Girişimci ve Bilge Kalemler Kulübü ve Mostar Gençlik’in birlikte düzenlemiş olduğu ‘Şehitler Durağı: Sarıkamış’ adlı konferansta Sarıkamış’taki şehit sayısının 90 bin olmadığı ve Enver Paşa’ya haksız saldırıların yapıldığı anlatıldı. Sarıkamış ve Enver paşa gerçeğinin bilinmeyen yönleriyle ele alındığı konferans büyük dikkat çekti.

Konferansa konuşmacı olarak; Kars Kafkas Üniversitesi (KAÜ) Eğitim Fakültesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Yaşar Kop ve Okt. Sertaç Demir katıldı.

OLTU İSTİKAMETİNDE 4. KOLORDU SARIKAMIŞ’A ULAŞMAYI BAŞARMIŞTIR

Okt. Sertaç Demir, ‘Askerimizi tamamen harekât başlamadan yürüyüş esnasında donarak şehit düşmesi söz konusu değildir.’ diyerek, ‘Özelikle de Oltu istikametinde 4. kolordu Sarıkamış’a ulaşmayı başarmıştır. Özelikle Hafız Hakkı Paşa komutasındaki Kolordu, daha geniş açıyla ve fazla zaman kaybederek yürüdüğü için soğuktan ve salgın hastalıktan dolayı şehit düşüyor. Bizim arşivlerimiz buna yakın haber veriyor.’ diye konuştu.

SARIKAMIŞ’TA ŞEHİT SAYISI 45-50 BİN CİVARINDADIR

Bu şekilde şehit düşen askerlerimizin sayısının yaklaşık 23 bin olduğunu belirten Demir, ‘Toplamda bizim zayiatımız yaklaşık 47 bindir. Yani ifade edildiği gibi 90 bin değil. Zaten orada ki mevcudumuz 80 bin ile 100 bin arası. Zaten bir ordudan bahsediyoruz. Bir ordunun mevcudu da ancak o kadardır. Yani 90 bin şehit verebilmemiz için orada en az iki ordunun olması lazımdı. Tarihçi Mehmet Niyazi 90 bin rakamıyla ilgili olarak şöyle bir yorumda bulunmuş. Diyor ki; aslında bu Rusların ifadesi. Çünkü Ruslar yaklaşık 60 bin kayıp vermişler bu harekât esnasında. 30 ile 41 bin civarında da Rus kaybı var aynı şekilde. Rusların kaybı fazla olduğu için Ruslar bunu bir galibiyete dönüştürmek maksadıyla bu rakamı 90 bine yani bizim kaybımızı 90 bine çıkartmışlar. Bizdeki 90 bin algısı da o günden bugüne bu şekilde ortaya çıkmıştır.’ şeklinde konuştu.

ENVER PAŞA BİRLİK DENETİMLERİNDE YANILTILDI

Demir ayrıca, ‘Dolayısıyla Enver Paşa da söz konusu olunca; yine aynı şekilde emri veren komutan Enver Paşa burada ki kolordu komutanları hazırlıkların denetimine gidiyor. Kendi birliklerinin denetimi esnasında iaşe ve ikmallerini bu şekilde birbirlerine takviye ederek tamamlama yoluna gitmişlerdir. Ancak harekât başlayınca durumun öyle olmadığı maalesef görülmüştür. Özelikle bundan kaynaklanıyor. Yoksa Enver Paşa göz göre göre çıplak, aç, erzakı, mühimmatı, kıyafeti olmayan askeri cepheye sürecek kadar da gözü kara değildir. Kendisi denetimleri yaptığı esna da bakıyor ki hazırlık tamam. Hazırlık tamamsa o halde yola çıkalım diyor.’ açıklamasını yaptı.

YARI TARİHÇİ HERŞEYDEN EDER

Yrd. Doç. Dr. Yaşar Kop da, ‘İki konu var ki herkes konuşuyor. Bir tanesi tarih, bir diğeri de din. Çünkü ölünün arkasından konuşmak çok basittir. Herkes bir şey biliyor ama yarım yamalak biliyor veya aktarıyor. Tarih de o yüzden tabiri caizse herkesin sallayabileceği konularla dolu. Konumuzun temelini teşkil eden Sarıkamış ve Enver Paşa’da bu duruma örnek teşkil edebilecek en denk misallerden ikisidir. Ne de olsa şimdi ben Enver Paşa’nın arkasından sallasam gelip bana diyecek mi ‘Yaşar bak küserim. Niye benim arkamdan konuştun’ Eee demeyecek. Ya da Talat Paşa’ya bir şey desem o gelip hesabını soracak mı? O yüzden herkes ne yazık ki bilip bilmeden affınıza sığınıyorum ama sallıyor. Hatırdan çıkarmamak gerekir ki; ‘yarım imam, imandan, yarı doktor candan, yarı tarihçi de her şeyden eder.’ İbn-i Sina’nın ifade ettiği gibi ‘Bir âlimin ölümü bin âlemin ölümü gibidir.’ Bu nedenledir ki işi ehline vermek lazımdır. Peki, vermesek ne olur? Küçük kıyamet alametleri tamamlanmış olur.’ dedi.

ENVER PAŞA RAHAT ÖLMEK İSTEMEYEN, YATAĞINDA ÖLMEK İSTEMEYEN BİRİSİDİR

Enver Paşa’nın rahat ölmek istemeyen, yatağında ölmek istemeyen biri olduğunu fade ede Kop, ‘Ben iddia ediyorum, herhalde bizden daha fazla ecdadına küfür eden, okkalı söz söyleyen bir Allah’ın kulu yoktur. Enver Paşa rahat ölmek istemeyen, yatağında ölmek istemeyen birisidir. İlmi-bilmi bir tarafa itip arkasından konuşup, günahını aldık da ne oldu ya da olur. Ölü eti çiğnemiş olmuyor muyuz? Birisinin arkasından konuştuğun zaman öz annenle zina etmişsin demiyor mu benim dinim. O halde niye biz bilmediğimiz her şey hakkından asıp kesiyoruz? Hoşumuza mı gidiyor?  Birilerini karalamamak, bilip bilmeden konuşmamak gerekir. Kötü sonuçlar doğuran bir şeye, mecraya vesile olmamak gerekir.’ şeklinde konuştu.

HIRSIZIN HİÇ Mİ SUÇU YOK?

Enver Paşa’nın genç yaşında hızla yükselmesi nedeniyle kıskanıldığını vurgulayan Kop, şöyle konuştu:

‘Şimdi sesli düşünelim, Enver Paşa’nın elbette ki hatası var. Az önce de söyledik herkes hatalı. Ama ‘vurun abalıya’ yapmayalım lütfen. Bizim Nasrettin Hoca’nın dediği gibi hırsızın hiç mi suçu yok yani? Enver Paşa çok hızlı büyüyen birisidir. 30 küsur yaşında adam bakan, (aynı zamanda şimdiki mana da Genel Kurmay Başkan Vekili) ama Osmanlı’da. 1911-1912 yılında bile şuandaki Türkiye’nin neredeyse 7. 2’si kadar olan bir devletin bakanı. Televizyonun olmadığı, tramvayın olmadığı, metrobüsün olmadığı, cep telefonunun, ev telefonunun olmadığı bir dönemin 7 buçuk katının bakanı. Kimsenin çekememesi sanırım gayet normal. Öyle ki kendi emrindeki subayın üstelik birden bire Paşalık rütbesi ile 3. Ordu komutanlığına getirdiği Hafız Hakkı dahi bunlardan birisi. Adam gidiyor diyor ki ‘ben Abdülmecit’in torunuyla evleneceğim’ Hafız Hakkı Paşa da diyor ki ‘bende giderim 5. Murat’ın torununu bulurum’ Yani torun bulan bulana. Görüleceği üzere burada bile bir yarış var. Şu çekemezliğe bakar mısınız? Ama hiç kimse öbür tarafı düşünmüyor. Bu şekilde düşünen hiç kimse aynaya bakınca kendisine saygısı olamaz, gece yastığa kafasını koyarken içi rahat uyuyamaz. Unutmayalım, Sakarya Meydan muharebesinden hemen önce Anadolu’yu terk edip Doğu’ya doğru giderken başka bir ifade ile Batum’da ordularıyla hazır kıta bir şekilde beklerken, bir kulağı da Anadolu’daki milli mücadelededir. Çünkü gayet düzenli. Ordu muvaffak olamazsa düşmana karşı, Anadolu’ya girip istiklal savaşını kaldığı yerden devralmak arzusundadır. Lakin aynı zamanda kendisinden önce milli mücadele kazanılsın diye önemli işler planlayan, hazırlayan ve yapan birisidir. Edward Erickson’un ifadesiyle Almanlar savaşı kazanırsa sıranın kendilerine geleceğini bilen ve düşünen Enver Paşa, Almanlardan aldığı silahların tamamını cephelere hele ki onların güdümündeki cephelere kaydırmamış Anadolu’nun çeşitli yerlerinde sonradan kullanılmak üzere saklamıştır. İşte o silahlar da İstiklal Harbi esnasında kullanılmışlardır. Gömülü yerler arasında Rize, Sakarya, İzmit ile Muş civarını saymak mümkündür.  Söz konusu silah/mühimmat miktarı ise yaklaşık olarak 791 bin adet tüfek, 4 bin tane makineli ve 945 adet top ile çok sayıda el bombasıdır. Peki, Enver Paşa bunları yaparken ben, ‘Ben’den kasıt, bilgi, belge ve doküman olmadan direkt Enver Paşa’yı karalayanlardır.  Ne yaptım? Ben, milli mücadeleye ‘kurtuluş savaşı’ diyerek yanlış iş yaptım. Bunları derslerimde öğrencilerime de hep aktarıyorum. Savaşı yapan İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir ve pek tabi ki de Mustafa Kemal Atatürk hepsi bir yerde. Soruyorlar ‘Efendim savaşın adı ne?’ Savaşı yapanlar diyor ki savaşımızın ismi ‘İstiklal Harbidir’ Ben de durmadan diyorum ‘Kurtuluş savaşıdır’ İşte biz hep böyle yanlışlıklar yaptığımız için her gün bizi, birbirimize düşürürler. Bizi perişan ederler. Biz halen yerimizde sayıyoruz. Biz oturduğumuz yerden böyle yalan yanlış tarih yazarız, canımız sıkıldığı zaman da birbirimizin kuyusunu kazarız.’

75 BİN KİŞİNİN KATILDIĞI BİR YERDE 190 BİN, 200 BİN HATTA 600 BİN ŞEHİT OLDUĞUNU SÖYLEYENLER VAR

Konuyu detaylarıyla anlatmaya çalışan Kop, ‘Çeşitli kaynaklara göre 3. Ordu 190 bin civarındadır denmektedir. Az önce Sertaç Hocamın da söylediği gibi muteber kaynaklara göre bu rakamın gerçeği 150-160 bin arasıdır. Savaşa katılan muharip dediğimiz asker sayısı ise Genel Kurmay Başkanlığının bilgilerine göre 75 bin kadardır. Şimdi 75 bin kişinin katıldığı bir yerde 190 bin, 200 bin hatta 600 bin şehit olduğunu söyleyenler var. Bu bilgiler ilmen de mekânsal da mantıksal da doğru değildir, olamaz da. Biz niye abartmayı seviyoruz? Hoşumuza mı gidiyor? Kendi kendimizi zelil duruma düşürmek, kendimizle kafa bulmak, şehidimizi aciz duruma düşürmek nahoş bir şey değil mi?’ açıklamasını yaptı.

1915’E AİT ELDE KAYITLAR, DELİLLER VAR. O TARİHTE 3. ORDUNUN NERDEYSE YÜZDE 45’İ HASTA YATIYOR

Yrd. Doç. Dr. Kop konuşmasına şöyle devam etti:

‘Deminden beri sıraladık cereyan edip vahim şekilde neticelenen harekatın bilinen ve bilinmeyen sebeplerini yani 9. ve 11. Kolordunun komutanlarının, Ali Galip ve Ahmet İzzet’lerin Alman Kurmay Başkanı Guze’ye takıldıklarını, Sarıkamış’ı alacak olan şahsın tarihe kahraman diye geçeceği için Hafız Hakkı Paşa’nın risk aldığını, Azap ve Köprüköy muharebelerinde Rus ordusunun mağlup olup 7 bin civarında zayiat verdiğini bu durumun Osmanlı ordusunu kamçıladığını, ilk başta 3. Ordu komutanı olan Hasan İzzet Paşa’nın bölgeye hâkim olmadığını, 10. Kolorduyu Erzurum’a nakil ederken önce deniz, akabinde kara yolunu kullandıkları için yaklaşık 4 haftalık bir gecikme olduğunu, Murat Bardakçı’nın elinde olduğunu açıkladığı Hafız Hakkı Paşa’nın itiraf ettiği anılarına göre kendisinin asıl sorumlu olduğunu ve belki de en önemlisi olarak levazımat ve silah ile mühimmat hatta keşif uçağı taşıyan Bahr-i Ahmer, Bezm-i Alem ve Mithat Paşa simli üç gemimizin Zonguldak-Ereğli yakınlarında 221 mürettebatı ile maalesef ki batırıldığını ve daha nicelerini altını çizerek ifade etmeğe çalıştık. Bunlardan başka o dönemde bir de gizli bir düşman ya da düşmanlar var. Açık bir ifade ile tifüs var, kolera var, humma var. Bakın adamlar ne ile uğraşıyor. Hastane diyeceğimiz bir şeyleri yok. Şimdiye bakın bir de bizler seçiyoruz, ‘araştırmaya mı gitsem, özele mi gitsem, devlete mi gitsem?’ 3 tane tercihimiz var. Peki, onlar ne desin? ‘Tedavi için hangi çadıra gidelim’ desinler öyle değil mi? Bakın yine bunu da göz ardı ediyoruz. Mart 1915’e ait elde kayıtlar, deliller var. O tarihte 3. Ordunun nerdeyse yüzde 45’i hasta yatıyor. Bunların yüzde 11’i de maalesef Hak’kın rahmetine kavuşmuştur o bahsi geçen çadır hastanelerde. Kimsenin belki de bundan haberi dahi yok.’

‘BİTLİ PİYADE’, ‘HEY ON BEŞLİ ON BEŞLİ’, ‘KARA FATMA’ DERKEN DÜŞÜNMEK GEREK

Kop ayrıca şu önemli noktaya dikkatleri çekti:

‘Askerliğini piyade yapanlar çok iyi bilir. ‘Bitli piyade’ ismi sizce nereden gelmektedir? Hemen hemen herkes kafa bulur bununla; yazık ki ne yazık. Harekâtta yaklaşık 10 bin tane yaralımız var. 10 bin tane yaralının anılarından, sözlerinden, hatıralarından durumu özetleyen en anlamlı söz belki de; ‘Bizi Rus askeri değil bitler bitirdi.’ diye. Bakar mısınız şu acı duruma biz ise kimbilir o zamandan beridir ‘bitli piyade’ ağzımıza dolanıp durmuştur. ‘Hey on beşli on beşli parçasını’ söyleyerek eğleniyoruz. Hâlbuki o bir ağıttır. Biz böceklere ‘Kara Fatma’ diyoruz, malum bir kesimle kafa buluyoruz. Oysaki Allah bize soracak. Yüce Rabbim var ya bize neler soracak neler…’

RUSLAN 55-60 BİN KAYIP VERMİŞTİR

Rusların resmi kaynaklarına göre kendi kayıplarının 32 bin kadar olduğunu gösterdiklerini belirten Kop, ‘Çok kalender kalemlerin ya da resmi olmayan kayıtlara göre ise 55-60 bine kadar Rus askeri zayiat vermiştir. Bizim ise resmi kayıtlara göre 23 bindir civarındadır. Yaklaşık olarak 16 bin (tam rakam 15.450) şehidimizin detayı Milli Savunma Bakanlığının ‘Şehitlerimiz’ adlı çalışmasında tespit edilmiş durumdadır. Bunlara karşın Fevzi Çakmak Paşa, Liman Paşa vb. göre de 50-60 bine kadar da şehit sayısı gitmektedir. Tabi gerek benim ve ya da Sertaç Bey’in de ifade ettiği gibi bu rakamı 600 bin hatta 800 bin diyenler dahi vardır. Yani artık rüyalarında görüp sabah kalkıp rakamları artıranlar bunları dile getirenler var ne yazık ki…’ dedi.

RUSLARI ‘CASPER’Mİ DURDURDU

Üzerinde durulması gereken diğer konularla ilgili de Kop, şu bilgileri paylaştı:

‘Neymiş efendim tek kurşun atılmadan orada askerlerimiz donmuştur. Affedersiniz ama ‘Yalancının üzerine tır düşsün mü?’ Sen Allah yolunda ölen şehit ile nasıl kafa bulursun? Madem hiç kurşun atılmadı. Biz de öldük. Ya da başkalarının dediği gibi ordunun hepsi ölmediyse de 10 bin tanesi sadece geri de kaldı. Diyelim ki onu da kabul ettik. Peki, niye Ruslar Doğu Anadolu’nun tamamını alamadı, İç Anadolu’ya kadar gelmediler, dayanmadılar? Biz az önce Şenkaya’dan, Kosor’ dan, Bardız’dan bahsettik. Niye biz Narman, Yeniköy, Tortum hattında Rusları durdurduk? Peki, biz durdurmadıysak kim durdurdu? Geriye bir ihtimal kalıyor, ya benim halam veyahut benim dayım ya da o halde ‘Casper’ mı, kim durdurdu? İşte demek istediğim şey bu. ‘Yok, 90 bin şehitti. Hepsini öldürdüler’ falan. ‘Allah mesnetsiz konuşan, yalan söyleyen, iftira atanların belasını versin’den başka sanırım bize söyleyecek söz kalmıyor. Çünkü işin içinde onuruyla savaşıp şehit olan Sertaç Hocamın da belirttiği gibi Bakara Suresi’nin 154. Ayetine mahzar olanlar var. Bu yüzden gönül rahatlığıyla söylüyorum ki Şehidimizle kafa bulup, aciz duruma düşüren, hakaret eden, ecdadının soyuna, sopuna küfür eden insana Allah zülüm etsin. Oysaki Sarıkamış’ta şehit olanlar Wavel’in ifadesi ile ‘hiçbir dünya ordusunun yerinden kıpırdamayacağı şartlar altında muharebe eden bir orduydu’. Özetle bize göre şehitler durağında beklemenin bir gayesiydi… Bu kadar basit.’

ENVER PAŞA GİDİP YAN GELİP YATMADI

Kop, sözlerini şöyle tamamladı:

‘Enver Paşa gidip yan gelip yatmadı, çarpıştı, şehit olana kadar çarpıştı. Aç da kaldı açıkta da. Trablusgarp Savaşı’na giden de Enver Paşa’ydı, Mustafa Kemal (Atatürk)’ü götüren de,  Derne’de, Tobruk’ta başarı kazanan da. Çanakkale’de destan yazdık. Akabin de şunları söyledik;  Savaş iki yıl uzadı, Rusya çöktü, Bolşevik isyanı çıktı, 250 bin tane Fransız, İngiliz öldü vs. Peki, Enver Paşa’yı yeriyoruz da niye övmüyoruz. Zorumuza gidiyor değil mi? Niye? Çünkü başarılı, çünkü ben yapamıyorum, çünkü ben kıskanıyorum, çünkü adamın idealleri var, adamın gayesi var. O yüzden kıskanıyorum. Çanakkale’ye gelince başarısını söyleme, (dönemin fiili başkomutanı) Sarıkamış’a gelince deminden beri söylediğim sebeplere rağmen bu adamı suçla. Yatacak yerimiz olmaz. Biz sadece şu dört şeyi iyi yapıyoruz zaten; Tek başımıza kalınca hayal kuruyoruz, iki kişi bir araya gelince devlet kuruyoruz. Üç kişi bir araya gelince kurduğumuz devleti yıkıyoruz, dört kişi bir araya gelince de okey oynuyoruz. Sanırım bu da genel durumu özetlemek adına manidar olmuştur.”