Ocak, “Bir 3 Aralık daha geliyor; konuşma metinleri hazırlanıyor, tören düzenleme birimleri oluşturuluyor, ağlamaklı konuşmaların sonunda gözyaşı fırtınası, duygusal triplerle süslenmiş orta oyunlarına dönüşecek bir sahne bütün zamanlarda yinelendikçe yineleniyor. Sosyal devlet cephesinde verilen haklardan çok alınan haklar söz konusuyken yani yeni hiçbir şey yokken, vatandaş cephesinde tam bir bilgi yoksunluğu, dış dünyadaki örneklerden uygulamalardan, teknolojik değişimlerden engelli yaşamına düşen payın gidişatından habersizlik devam ediyor. Yaşamın tüm alanlarında yoğunlaşarak süren fırsat eşitsizliklerinden büyük payı da engelli yurttaşlarımız alıyor. Sağlık, eğitim, istihdam, sosyal güvenlik gibi temel sorunlarda umutsuzluk ve kadercilik engelli cephesinde daha yaygın.” diye konuştu.
Bugünkü gelinen noktayı da ele alan Ocak, “Bugün gelinen noktada, ailenin çocuğunu gelecekte emanet edeceği bir kurum kuruluş hayalinden vazgeçmiş durumdadır. Bunun yanında Engellilere yönelik sosyal etkinlikler, gelişim terapileri ve sosyalleşme programları ne yazık ki yararlanılabilecek düzeyden çok uzaktadır. Bu programlar ne ekonomik açıdan ne de yeterlilik anlamında gelişmiş düzeyden çok uzaktadır. Özel Eğitim uzmanları yetersiz sayıda ve donanımdadır. Çağımızdaki gelişim ve yeni uygulamalarla donatılacak bir altyapıdan uzak bir personel politikası izlenmeye devam etmektedir. Alanların spesifik özellikleri dikkate alınmadan hazırlanmış akademik programların da etkisi azımsanmayacak denli fazladır.” şeklinde konuştu.
“Her ilde üniversite varda engelliler için eğitim kurumları yokları oynar.” diyen Ocak şöyle konuştu:
“Özel eğitim okullarına yönlendirmede ciddi bir sorun vardır. Yönlendirme işlemini yapan birimlerin özerklik alanı, bilgisayar yazılımıyla sınırlı hale getirilmiş, özel eğitimin, “özel” niteliği genelleştirilerek algoritma vb. insan unsurundan ayıklanmış yazılımların insafına (!) bırakılmıştır. Yönlendirmeler ve yerleştirilmeler isabetli olsa bile engellinin kendisini “sorun daha yeni başlıyor “ türünden bir ifadenin ortasında bulacağı kesindir. Kurumlar ne yazık ki idarece ve eğitimcinin yapabilecekleri ile sınırlıdır oda işlerine gelirse... Sorunlar can sıkıcı şekilde devam ediyor. Çözüm önerilerini bir bir sıralayabiliriz ama kimsenin bizi dinleyeceğini sanmıyoruz. Belki bizleri dinleyen ya da sorunları tartışmaya açan birileri olur diye bekliyoruz Geçtiğimiz ay Engelliliğe dayalı ayrımcılığın önlenmesi araştırmasını Devlet Bakanımız Sayın Selma Aliye KAVAF, başbakanlıkta düzenlediği toplantıda araştırmanın sonuçlarını açıkladı. Sayın Kavaf’ın naklettiği bilgiler istatistik rakkamlar taşıyor: Bizim toplumda bilhassa zihinsel engellilerle alay edilmekteymiş. Kamu kurumlarında ve bankalarda onlara kötü davranılmaktaymış. Bunların yüzdeleri tek tek sayılıyor.”
Ocak daha sonra şunları söyledi: “Engelli vatandaşlarımız uzatılan mikrofona içlerini döküyorlar. Türkiye’de her on kişiden biri engellidir. Ne var ki bizim hayatımızda sokakta, çarşıda, camide, sosyal mekanlarda yani hayatın içinde, hayatın merkezinde engelli yoktur. Camiyi hariç tutarsak acı gerçek yaşlılar için de aynen vakidir. Çünkü bu cemiyet azımsanmayacak bir kısmıyla bir hoyrat, bir nadan, bir vefasız anlayışla engellisiyle yaşlısını farklı gözle görür oldu. O sanki yüktür, fazlalıktır. Onların bir tek hakları vardır o da evdeki köşesinde ölümlerini beklemek. Eskiden bu hoyrat anlayış bu toplumda yoktu. Son zamanlarda bazı güzel teşebbüsler var. Fakat yetmiyor. Sayı çok yüksek. Bu itibarla Sağlık Bakanlığı sür’atle rehabilitasyon merkezleri tesis etmeli, uzman elemanlar yetiştirmelidir. Bütün belediyelerin kaldırımları ve yollardaki parke taşları yeniden elden geçirmesi gerekir. Bunun dışında Bankalarla kamu kurumlarında engellilere öncelik verilmesi için mevzuat düzenlemesi ve imari düzenlemeler yapılmalı varsa bunlar işletilmelidir. Müeyyideler ağır cezalar taşımalıdır. Engelliye bakan yakınları hiç bir şart öne sürülmeden maaşa bağlanmalıdır. Diğer taraftan çocuklar ve gençler engelliye yardım hususunda eğitilmelidir. Esas gündem bu, esas gündem insan hayatıdır. Kaza, terör ve doğumdan doğan sebeplerle nüfusun yüzde 10’u yeniden kazanılmayı bekliyor. Bir o kadar da onların akrabaları mevcut. Engelliler için pozitif ayırımcılık şarttır. Kanun maddesi yetmez. Anlayışlı hareket, vatandaşın tabii davranış biçimi olmalı. Bir kimse bir anda engelli haline gelebilir veya öyle doğabilir. Kim bunu ister? Öyleyse hangi insanlıktan mahrum birileri bizlere zorluk çıkartır veya azarlar veya alay eder? Devlet, belediye, aile ve okul işbirliği yaparak engellileri hayata kazandırmalıyız. Eğitimi verilirse onlar da çok şey üretebilirler. Engelliyi hayattan mahrum etmeye kimsenin hatta kendisinin bile hakkı yoktur. Alay edilmiş veya itilip kakılmış bütün engelli güzel insanlardan Dolunay Derneği Engelliler Birimi olarak özür dileriz. Onlar, kendilerine kötü davranan zavallıları affedecek kadar büyüktür. Hayata küsmeyecek kadar da zengin gönüllüdür. Tüm mücadelem onların sesi olabilmek.”