Elbette ki insan doğup büyüdüğü yere aittir. Yaşadıkları onun aklından ruhundan silinmez, hatıraları onu bir ömür takip eder, o yüzden herkes her yerli olabilir, ama Karslı olmak; işte o biraz farklıdır.
Anasının doğum çığlığıyla, kendi feryadını karıştırır dünyaya ilk gelişte, Kaleiçi’nde mi? Sukapı’da mı? Yenimahalle’de mi? ne fark eder, çileli bir milletin asil bir evladı, İstasyon Mahallesi de olur, Bülbül Mahallesi de, o toprağa ilk ayak bastığında, geleceğe de yürümeye başlamıştır. Onu Karslı yapacak duyguların tamamı doğduğu şehirde var, yeter ki o almasını bilsin.
Artık mahalle aralarında koşacak yaşa gelmiştir, hatta bilye oynamaya başlamış, enekesini çulgur eden çocuğa gücü yetemeyince ağlayarak evine gitmiştir. Okul sonlarında, yaz tatillerinde, Tavuk Pazarı’nda gazoz satacak kadar adam olmuş, Tavukçu Umud’un heybetinden korkmuş, çamlıca gazozlarını bağırmadan satmaya çalışmıştır. Şehir stadındaki maçları kaçırmamış, Cumartesi Pazar su satmış, kazandığı parayla, Yeltekin Sineması’nın önünden, Teksas Tommiks almıştır, tuttuğu takım da Otuz Ekim’dir.
İşte böyle başlar Karslı olmak; Balloyla, Guggu Celal’e, merhaba demek için yanlarına ürkerek yaklaşmak, sinemaya girebilmek için, bir tanıdık bulmak ve aradan sıvışmak, bütün gün yorulmak, faytona asılmak, kamçı yemek, bazen de küfür yemek, faytoncu amcadan. Ticaret Lisesi’nin, yada Gazi İlkokulu’nun bahçesinde futbola başlamak, sıcak yaz günlerinde yorulmayı unutmak, o koca şehri top oynadığı okul bahçesine sığdırmak ve yılmadan altını üstüne getirmek, ne hoş şeydir Karslı olmak.
Kız sevecek yaşa gelmek, sevdiği kızı görebilmek için yanıp tutuşmak, kimi Kaleiçi’nden Yenimahalle’ye, kimi İstasyon’dan, Bülbül’e, sevdanın savurduğu gençlik, hele lise önlerinde saatlerce beklemek, bir görebilmek, hele bir konuşabilmek, edeplice, şereflice sevmeyi öğrenmek, budur Karslı olmak.
Akardiyon sesine müptela olmak, düğünlerin davetsiz misafiri, buna rağmen düğün sahiplerinin baş tacı olmak, Şahvelet’e eşlik etmek, kültüre renk katmaktır Karslı olmak. Âşıklar kahvesini bilmektir, atışmalardan zevk almaktır. İşte böyle bir şey Karslı olmak.
Kazımpaşa’da turlamak, Çelikpalas’ın köşeden sımışka almak, çıtlaya çıtla yürümek, Faytonpazarı’ndan Evliya Camii yanına, oradan sallana sallana Millet Bahçesi’ne yürümek, ahh ne güzeldir Kars’ta olmak, nede hoştur Karslı olmak.
Kışın tadını hastane yokuşunda çıkaranlara inat, kütüphane yokuşunu tercih etmek, inadına akşam etmek, buz tutmuş pantolon paçaları, soğuktan yanmış siyah yüzler, usanmadan kışın tadını çıkarmak, işte budur Karslı olmak.
Köyleri gezmek, yürüye yürüye kafa dengi üç kişiyle, Kanlıköy’e, Subatan’a. Her fırsatta kaleye çıkmak, şehre bakmak oralardan, taa çölde yemlik topladığı tarlaları görmek, arkadaşına göstermek, Celal Baba’ya dua etmek, ne güzeldir Kars’ta gezmek. Karslı olmak, ne güzeldir.
Vali Konağı’nın duvarından leylak koparmak, Kayabaşı’ndan sallana sallana yürümek, Topçu’nun kavaklığına isim kazımak, günü akşam ederken zamandan haberi olmamak. Akşamın tadını mahalle bakkalının etrafında memleket meselelerini konuşarak çıkarmak, işte böyle bir şey Karslı olmak.
Muharrem Ayı’nda Yenimahalle’de, Ramazan ayında Evliya Camii’nde, hep aynı ruhla tek yürek olabilmek, fırınlarda ramazan pidesi kuyruğunda beklemek, iftar etmek, kimi zaman teravih namazına gitmek, kimi zaman, arkadaşlarla sahura kadar kahve hane keyfi yapmak, gülmek, sevmek sevilmek, her fırsatta Karsı yaşamak, Karsı bilmek. Birlik olmak, birlikte yaşamanın tadını bir ömre yaymak, birlikte yaşama kültürünü çocuklarına miras bırakmak, böyle olur Karslı olmak.
Hayata atılma yaşında, şehrin sorunlarını kendi sorunu bilmek, siyasetin ve siyasetçinin seçim tufanına kapılmamak, bunu başarabilmek, Karslı olmak budur, bunu başarabilmektir. Bütün Karslılara selam olsun…