Einstein ‘in dediği gibi ‘Bal arıları ölürse insanlarda ölür ‘ Arılar ve ürettikleri insanlar için çok önemlidir ve çok daha önemli olmaya devam edecektir.
PROPOLİS
Propolis kelimesinin, pro-savunma, ve polis-şehir anlamına gelen iki kelimenin birleşmesinden meydana gelir. Böylece şehrin, yani arı kovanın, savunulması anlamında kullanılmıştır. Eski çağlarda iltihaplanan yaralar ve çürükler için kür olarak kullanılan propolis, hekimler tarafından antiseptik, antibakteriyel, antiinflamatuar ve rejeneratif amaçlarla çeşitli hastalıkların tedavisinde doğal bir ilaç olarak kullanılmıştır. 12. yüzyıldan bu yana propolis, ilaç olarak önemli bir yer almaktadır. 12.yüzyıl Avrupası’ndan elde edilen kayıtlarda propolisin; ağız, boğaz enfeksiyonlarını ve diş çürümelerini tedavi etmede kullanıldığı belirtilmiş, 1950’lerden itibaren , propolisteki önemli bileşikleri izole etmeye başlamışlardır ve birçok yararlarının olduğunu göstermişlerdir.
Propolis arıların bitkilerin tomurcuk ve gövdelerinden topladığı reçinemsi maddeleri işlemesiyle ürettikleri bir arı ürünüdür. Arılar propolisi kovanı mikro-organizmalara ve dış etkenlere karşı korumak için kovandaki çatlakları propolis ile onarmak için üretir. Bunu üretirken arılar çoğunlukla kavak ve çamgillerin reçinelerini kullanır. Propolisin bileşiminde % 45 reçine, %30 balmumu, fenolik bileşikler, % 5 mineral ve vitaminler bulunur.
İşçi arılar, arka ayakları ve üst çenesini kullanarak bitkilerin özellikle tomurcuk ve sürgünlerinden bir miktar zamksı sızıntıyı kopartarak enzimleri ile işleyip pellet haline getirerek kovana koyarlar. Eskiden arıcılar kovandaki propolisi kovandan kazıyarak toplardı. Ancak son yıllarda propolisi kovandan toplama işlemi propolis tuzağı (trap) ile yapılmaktadır.
Propolisin mikroorganizmalar üzerinde hücre öldürücü (sitotoksik) etkileri kanıtlanmıştır. Dudak, ağız ve boğazın mikrobik hastalıkları, yaraları ve mide ülseri üzerindeki iyileştirici etkileri de deneysel ve klinik çalışmalar ile kanıtlanmıştır. Propolis oksitlenme ile oluşan hücresel hasarlarda antioksidan özelliği ile serbest oksijen radikallerini nötralize ederek hücrenin yapısal değişimini önleyerek tümör oluşumuna karşı koruyucu olabilmektedir. Kalp damar sistemi ve göz sağlığı üzerindeki etkileri de bu özelliğine bağlanmaktadır. Temelde propolis antimikrobiyal, antienflamatuvar ve antioksidan özellikleri ile bağışıklık sisteminin de desteklenmesini sağlamaktadır.
“Yapılan bilimsel çalışmalara baktığımız zaman kesinlikle etkili olabileceği düşünülmektedir. İnfilüenza virüsüne karşı yapılmış çalışmalar var. İnfilüenza virüsü korona virüs gibi RNA virüsü. Virüsler RNA virüsü ve DNA virüsü üzerinde ikiye ayrılır. Dolayısı ile infilüenza virüsüne karşı etkili olduysa, propolis korona virüse karşıda etkili olabilir”
Propolisin insan sağlığı üzerine etkilerine yönelik yapılmış 20 binin üzerinde bilimsel çalışma bulunmaktadır. Propolisin; Antimikrobiyal Aktivitesi, Antifungal Aktivitesi’nin yanı sıra Antienflamatuar, Antioksidan, Antikarsinojenik, Tümör İnvazyonu ve Metastaz, Bağışıklık Sistemini Düzenleyici (immünmodülatör), İlaçlara ve Kemoterapide Kullanılan Toksik Ajanlara karşı etkisi ve Fizyolojik etkileri ile Beyin Üzerinde, Kalp Üzerinde, Sindirim Sistemi ve Karaciğer Üzerinde koruyucu etkileri, Diyabete, Obeziteye karşı etkileri ve Karaciğer Enzimlerini düzenleyici etkisi gibi birçok konu başlığında bilimsel çalışmaların yapıldı.
Propolisin gram-pozitif bakterilere, mayalara ve bazı virüslere karşı antimikrobiyal özellik gösterdiği, bağışıklık sistemi üzerine olumlu etkileri olduğu görülmüştür. Farklı coğrafi bölgelerden propolis örneklerinin Adenovirüs (üst solunum yolu rahatsızlıklarına neden olan bir virüs), İnfluenza A ve B virüsleri (grip), Newcastle hastalığı (Yalancı tavuk vebası) virüsü, Çocuk felci virüsü, Çiçek hastalığı, Rotavirüs, koronavirüsü gibi virüslere karşı etkili olduğu pek çok bilimsel çalışma ile kanıtlanmıştır. Propolis akciğerlerin koronavirüs kaynaklı fibrozunu (sertleşmesini) bloke etmek ve bağışıklık sistemini uyarmak için yararlıdır.”
Propolisin bağışıklık sistemini destekleyici bir ajan olduğu bir doğal ürün olduğu kesinlikle kanıtlanmış. Dolayısı ile bunu koruyucu önleyici olarak da kullanmak gerekiyor. Sadece hastalık olduğunda kullanmak değil hastalığa yakalanmamak için virüse karşı koruyucu bir önlem olarak propolisi kullanmayı herkese önerile bilinir.
Propolis nasıl kullanılır:
Propolis kovandan alındığı gibi tüketilemiyor çünkü içinde yüksek oranda balmumu ve parazitler bulunabiliyor.
Su ve alkol gibi ürünlerle özütleme denilen bir işlem ile arındırılan propolisi; damla, kapsül/tablet, krem veya toz halinde bulmak mümkün.
Propolisin ham halde kullanılamadığından dolayı çeşitli çözücülerle yapılan ekstraksiyonlar ile saflaştırılarak kullanılmaktadır. “Saflaştırma sırasında inert maddeler uzaklaştırılmalı, yararlı etkileri propolisin diğer bileşenlerinden çok daha fazla olan polifenolik kısımlar korunmalıdır. Farklı çözücüler, farklı bileşenleri çözüp ekstrakte edeceği için propolis ekstraksiyon metodları, propolisin aktivitesini etkileyebilmektedir. Yapılan çalışmalarda propolisin sulu, etanollü, metanollü ve yağlı ekstraktları hazırlanarak biyolojik aktiviteleri araştırılmıştır. Propolisin su ve yağda çok az çözündüğü, etanol ve metanolde ise daha iyi çözündüğü tespit edilmiştir.
Propolis özütlemede kullanılan bazı çözücülerin özellikle çocuklarda kullanılması sakıncalı olabilmektedir. Doğrudan alındığında acı tadı vardır, balla veya meyve suları ile karıştırılabilir. Yüksek dozlarda ve alkol ile alındığında bulantı, kusma ve mide yanması yapabilir. Su bazlı ürünler çocuklarda kullanılabilir, ancak bunların bir kısmında etken maddelerin daha az olduğunu biliyoruz.
İçeriğinde bulunan kumarin miktarına bağlı olarak kanama riski olan durumlarda ve cerrahiden önce kullanımı sakıncalı olabilir. Arı ürünlerine allerjisi olanların da ullanması uygun değildir. Alkol ile beraber alınmamalıdır, bulantı ve kusmaya neden olur.
Propolis satın alırken mutlaka iyi analiz edilmiş, etken maddesi yüksek, toksik kalıntılar içermeyen ürünleri tercih etmek gerekir.
Propolis kullanacakların dikkatli olması gerekir, özellikle yasal işlemlerden geçen, Tarım Bakanlığı tarafından kontrolü yapılan ve markalı propolislerin kullanılması gerekir. Her şeyden önce kesinlikle doğru propolis güvenilir firmaların yada güvenilir markaların ürettiği propolislerin kullanılması gerekiyor.
Direk yada su, yoğurt ile kullanabilirsiniz
Propolisin direk kullanılabileceği gibi yoğurt, meyve suyu veya suya damlatılarak tüketilebilir . Genelde doğrudan suya damlatarak veya yoğurta damlatarak tüketebilirsiniz. Özellikle çocuklar tadından dolayı tüketmek istemiyorlar. Burada meyve suyunun içine damlatarak kullanabilirler.
Propolisi kimler kullanamaz?
Propolisin içerisinde kumarkin denilen bir madde bulunuyor. Bu nedenle kanama riskinin olduğu durumlarda özellikle de ameliyat öncesinde kullanılmaması gerekiyor.
Alkol ile birlikte kullanılması da kusma bulantı ve kusmaya yol açabiliyor. Arı ürünlerine alerjisi olanlar da propolis kullanamaz.
Propolisin çeşitli amaçlara yönelik (kozmetik vb.) kullanımları, bazı alerjik olaylara sebep olmuştur. Propolis ve bileşenleri izoprenil caffeate, birlikte çok güçlü alerjilere yol açabilirler. Propolisin alerjiye yol açmasının dışında herhangi bir yan etkisi ise yok.
Propolisi beslenmenizi dahil edelim
Doğal bağışıklık güçlendirici desteklerle vücuda antioksidan takviyesi yapılması gerektiği "Savunma sistemimizi güçlendirmeliyiz. Doğal bir arı ürünü olan propolis ise nardan 80 kat daha güçlü antioksidan etkiye sahiptir ve doğadaki bilinen en güçlü doğal antioksidandır. Bilimsel çalışmalar propolisin düzenli kullanımda vücudu daha sağlıklı ve zinde hale getirdiğini ve bunun da içerdiği değerli antioksidanlardan ileri geldiğini ortaya koyuyor. Propolis, vücuttaki serbest radikalleri yakalayarak onların vücutta birikip hücrelere zarar vermesini engeller. Böylece bağışıklık sistemimizi önemli ölçüde desteklerler. Doğal bir antioksidan kaynağı olan propolisi, her gün düzenli olarak beslenmenize dahil etmeliyiz. Doğru şekilde hazırlanmış en az yüzde 10 oranında propolis içeren bir özütten, çocuklar günde en az 10 damla, yetişkinler ise en az 20 damla tüketebilirler. Düzenli kullanım hastalıklarda daha fayda sağlayacaktır"
Propolis çok güçlü bir antioksidan olmasının yanı sıra aynı zamanda çok güçlü bir antiviral, antifungal ve antibakteriyel.Vücudu sadece korona virüse karşı değil, diğer viral ve bakteriyel enfeksiyonlara karşı da koruyor. Düzenli kullanımda hem hastalanma sıklığını azaltıyor hem de hastalığa yakalanma durumunda iyileşmeyi hızlandırıyor.
BAL
“Arı ürünleri arasında tüketiciler tarafından en çok bilinen ve tüketileni baldır. Bal çeşitli enfeksiyonlar, soğuk algınlığı ve öksürük için geleneksel bir ilaç olarak kullanılmıştır. Doğal balın (Arıya glikoz şurubu veya şeker gibi içerikler verilmeyen ), çörek otu ve bir papatya türü ile karıştırılıp tüketildiğinde bağışıklık sistemini arttığı ve iyileşme sürecini hızlandırdığı belirlenmiştir.
POLEN
“Polen, bal arılarının gelişimleri, üremeleri ve kovandaki faaliyetleri sürdürebilmeleri için gerekli bir besindir. Bal arıları tarafından kovana getirilen besleyici değeri yüksek bu polenler, çok eski zamanlardan beri özel yöntemlerle toplanarak insanlar tarafından da tüketilmektedir. Polen insan beslenmesi için büyük bir öneme sahiptir. metabolizmayı düzenleyici etkilerde bulunur. Polenlerin kardiyovasküler (kalp ve damar), bağışıklık ve sindirim sistemi üzerinde tedavi edici etkileri de bulunmaktadır. Ayrıca polenin antitümör (iyi ve kötü huylu kitlelere karşı) etki gösterdiği, yaşlanmayı geciktirdiği ve iyi bir serbest radikal toplayıcısı olduğu yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır. Bağışıklık sistemini öneminin bir kez daha anlaşıldığı koronavirüs sürecinde arı poleni tüketiminin bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalığa yakalanma riskini en aza indirgemesi, hastalıkla mücadelede ise vücut direncinin yükseltilmesine yardımcı olması beklenmektedir.”
ARI SÜTÜ
“Arı sütü işçi bal arılarının baş kısmında bulunan salgı bezleri tarafından üretilen bir salgıdır. Arı sütü kraliçe arının gelişmesi için gerekli olan bir besindir, ancak farklı biyolojik fonksiyonları nedeniyle, bu ürün 30 yıldan fazla bir süredir birçok ülkede insanlarda sağlığa yararlı bir gıda olarak kullanılmaktadır. İnsan sağlığına olumlu etkileri üzerindeki izlenimler ve yapılan çalışmalar nedeniyle arı sütü uzun yıllardır insan gıdası olarak tüketilmektedir. Güçlü bir hücre yenileyici niteliğe sahip olması, antibakteriyel, antiviral, fungusidal, sinir sistemi destekleyici, antidiyabetik, deri, iskelet ve sindirim sistemi koruyucusu, bağışıklık sistemini aktive etmesi nedeniyle “Apiterapi” uygulamalarında önemli bir yer tutmaktadır. Arı sütünün bağışıklık sisteminin enfeksiyonlarla savaşmasına yardımcıdır. Arı sütünün, virüslere ve kanser hücrelerine karşı bağışıklık tepkisinden sorumlu olan T-lenfosit (bağışıklık sistemi hücrelerinin bir tipi) oluşumunu uyardığı ve iltihaplanma süreçlerinde önemli bir rol oynadığı saptanmıştır.”
“Arı sütünün sağlıklı tüketilebilmesi için tazelik büyük önem taşımaktadır. Hasattan hemen sonra ışık almayacak bir kaba konmalı ve 0-5 °C’de saklanmalıdır. Bu şekilde maksimum 6 ay bozulmadan saklanabilmektedir.
APİ-AİR (KOVAN HAVASI)
Kovan havasının (Api-Air) sağlık üzerine etkisini belirlemek üzere çalışmalar yapılmaktadır. Astım, bronşit, amfizem ve KOAH gibi hastalıkların tedavisi amacıyla Almanya, Macaristan, Slovenya, Rusya ve Romanya gibi ülkelerde uzun süredir kullanılan Api-Air son yıllarda arıcılar tarafından ülkemizde de uygulanmaktadır. Ancak bu uygulamanın söz konusu hastalıklara iyi geldiğine yönelik hiçbir bilimsel veri veya sonuç bulunmamaktadır.
Api-Air uygulamasının, kovan üzerine yerleştirilmiş özel bir aparat ile kovan havasının vakumlanarak ve özel bir maske vasıtası ile insanlar tarafından solunması şeklinde yapılır. “Api-Air uygulamasında temel prensip, kovan içerisinde bulunan arı ürünlerindeki uçucu nitelikteki aktif bileşenlerin bir fan sistemi, maske aracılığıyla ve solunum yolu ile vücuda alınması esasına dayanır.
Hijyenimize, maske kullanımına (özellikle riskli ve kalabalık ortamlarda mümkünse çift maske ) ve sosyal mesafeye dikkat etmeliyiz. Mümkünse çok kalabalık ortamlara girmeyelim. Kalabalık ortamlarda mümkün olduğunca kaçınalım. Bağışıklık sistemimiz çok önemli. Bağışıklığımızı güçlü tutmaya devam etmeliyiz.Özellikle D vitamini ,çinko ve C vitamini çok önemli. Doğal ve dengeli beslenme, yeterli uyku, günde en az 2-2.5 litre su tüketimi ve hafif egzersizler bağışıklık sistemini desteklemeye yardımcı olacaktır. Bunların yanı sıra bağışıklığı doğal olarak desteklediğini bildiğimiz gıdaları da beslenmenizden eksik etmeyin. Bunlardan en güçlüsü propolis ve arısütü, ayrıca günlük beslenmede kırmızı ve mor meyveler, yeşil yapraklı sebzeler, sarımsak, soğan gibi gıdalar ihmal edilmemeli.