Volkan KARABAĞ
Sefertaş yaptığı açıklamada, “İsrail, 1967'de işgal ettiği Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da Filistinlilere ait ev ve yapıları çeşitli gerekçelerle yıkıp, her yıl yüzlerce Filistinliyi evsiz bırakıyor. Birçok aile sürekli, zorla yerlerinden edilme tehdidi altında yaşıyor. Filistinliler, 1967'den bu yana Doğu Kudüs'te kendilerine ait 5 binden fazla evin İsrail güçleri tarafından yıkıldığını kaydediyor.” dedi.
“Topraklarından hukuksuz bir şekilde zorla koparılan Filistinli aileler, Siyonist yerleşimcilerin işgali ve açtığı davalar nedeniyle yıllardır İsrail'in zorunlu göç tehdidiyle karşı karşıya bulunuyor.” diyen Sefertaş, “İsrail’in Filistinlileri evlerinden ve yerlerinden etme projesi siyasi bir plandır. İsraillileri korumayı ve karşılığında Filistinlileri yerlerinden etmeyi amaçlamaktadır. Bu yaşananlar, bir tür etnik kökene bağlı yerinden edilme ve savaş suçudur. Filistinliler, kendi topraklarında ekonomik kriz ve koronavirüs salgını ile mücadele ederken bir yandan da hukuksuz işgalle evlerinden ve yurtlarından edilmektedir. Uluslararası hukukta, işgal altındaki Filistin topraklarındaki tüm Yahudi yerleşim birimleri gayrimeşru kabul ediliyor. İşgal altındaki Doğu Kudüs'te 13, Batı Şeria’da ise 250’den fazla yasa dışı Yahudi yerleşim birimi bulunuyor. Bu yerleşim birimlerinde 650 binden fazla Yahudi yerleşimci yaşıyor. İsrail’in sistemli işgal politikası sonucunda Doğu Kudüs’ün yüzde 35’i zorla istimlak edilmiş ve sadece yüzde 13’ünde Filistin yerleşimine müsaade edilmektedir. Yüzde 20 oranında olan yeşil alan ise Siyonistlerin elinde ve kontrolünde bulunmaktadır.” ifadesini kullandı.
Sefertaş yaptığı açıklamasını şöyle sürdürdü: “Kudüs’teki Müslümanlar, işgalin birebir muhatabı ve mağdurudur. Uzun yıllardır devam eden baskı siyaseti ağırlaşarak sürmektedir. Filistinlilerin topraklarının müsaderesi, evlerinin yıkılması, Yahudi yerleşim yerlerinin inşası, ikamet ve ruhsat işlemlerinde Müslümanlara ayrımcılık yapılması sonucu, Kudüs’te demografik yapı Yahudi yerleşimcilerin lehine değişmektedir. Yahudi nüfus 1948 öncesinde, Kudüs nüfusunun yüzde 10’unu oluştururken, bu oran hali hazırda yüzde 70’e ulaşmıştır. Bunda ekonomik kısıtlamalar, utanç duvarı ve Müslüman halka yönelik baskı siyasetinin artması sonucu yaşanan zorunlu göçler etkili olmuştur.
70 yıldır hakları, toprakları, vatanları, canları, malları ellerinden alınan Filistinliler, İsrail zulmü altında çok zor şartlarda yaşamlarını devam ettirmeye çalışıyor. Yapılan bütün anlaşmalara rağmen, uluslararası alanda alınan bütün kararlara rağmen Filistin’e, Kudüs’e uygulanan yaptırımlar her geçen gün ağırlaşmaktadır.
Uluslararası İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 13. maddesine göre herkes herhangi bir devletin sınırları içerisinde serbestçe dolaşma ve yerleşme hakkına sahiptir. Aynı şekilde herkes kendi ülkesi de dahil herhangi bir ülkeyi terk etme ve ülkesine geri dönme hakkına sahiptir. Uluslararası İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 17. maddesi hiç kimsenin keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum bırakılamayacağını söyler. Ancak Filistinlilerin mal ve mülklerine el konulmaya hâlâ devam edilmektedir.
Uluslararası hukuk, Batı Şeria'nın ve Kudüs topraklarının işgal edilmiş topraklar olduğunu ve İsrail'in bu topraklar üzerindeki varlığının askeri bir işgal olduğunu kabul eder. Filistin halkı, özgürlük ve bağımsızlık yolundaki meşru haklarına kavuşmak ve işgale son vermek için BM Şartı’na uygun olarak tüm yolları kullanarak mücadele etme hakkına sahiptir.
Uluslararası toplum, işgal altında bulunan Batı Şeria’daki İsrail yerleşim birimlerinin yapımı karşısında sessiz kalmaktadır. Yasadışı yerleşim ve işgalin yasaklanması ve cezalandırılması konusunda uluslararası sözleşmeler ve uygulamalar yetersiz kalmaktadır.
Filistin davası insanlık mücadelesi olduğu kadar Kudüs’te çalınan hakların iadesi davasıdır. Tüm insanlığın ortak mirası olan Kudüs, 1948 yılından beri hukuksuz olarak kurulan Siyonist İsrail işgali altındadır. Siyonist İsrail devleti ve ABD, Kudüs’ü hukuksuz bir şekilde tüm uluslararası anlaşmalara aykırı olarak başkent yapmak istemektedir. Kim hangi kararı alırsa Kudüs sahipsiz değildir. Kudüs Filistin’in başkenti, Müslümanların mukaddes şehridir.
Kudüs için verilen mücadeleyi bu kentte yaşayan Müslümanların omuzlarına yükleyerek bir çözüme ulaşılamayacağı artık anlaşılmıştır. Bu nedenle sivil inisiyatiflerin ve hukukçuların başını çektiği küresel bir mücadele yürütülmelidir. BM, UNESCO, İİT nezdinde yürütülen süreçlere ilave olarak tüm insanlar ve uluslararası kurumlar birlikte hareket ederek Siyonistlerin oldu bittilerini önleyecek girişimleri artırmalıdır.
İsrail’in hukuk ihlalleri, uluslararası yargının ve özellikle Uluslararası Ceza Mahkemesi yetkisindeki suçlar kapsamına girmektedir. İsrail, hukuksuz işlemleri için uluslararası kamuoyu önünde yargılanmalıdır.
Hukuksuz işgal durdurulmalı, evlerin yıkımlara son verilmeli, yeni ev yapma ve restorasyonun önündeki engeller kaldırılmalıdır. İsrail, BM komitelerinden ve üye olduğu tüm uluslararası kurum ve kuruluşlardan çıkartılmalıdır. Uluslararası adaleti ve hukuku uygulayacak mekanizmaların geliştirilmelidir. Adil barış ve istikrarı sağlamak için Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etmeleri ve bağımsız devletlerine kavuşmaları sağlanmalıdır.
Bugün burada ve tüm Türkiye’de Kudüs dostları ile birlikte İsrail'in hukuksuz uygulamalarına karşı çıkıyoruz. Tüm Filistin ve Kudüs sevdalıları olarak bu davayı savunmaya devam edeceğiz. Tüm dünyadakiinsanları, uluslararası mekanizmaları ve adaleti ve hukuku savunan herkesi harekete geçmeye ve İsrail’in attığı bu işgal adımlarını durdurmaya çağırıyoruz.
Kudüs özgür oluncaya kadar mücadelemizi tüm gücümüzle sürdüreceğiz.”