Üç kişi yola çıksa birisi Lider olur. İslam peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) böyle ifade etmektedir. Nasıl tarif edilirse edilsin, adına ne denilirse densin neticede her yapının, her oluşumun ve her organizasyonun başında mutlaka bir Lider vardır. Çünkü insanlık tarihi boyunca yaşanmış sayısız tecrübeler göstermiştir ki, Siyasi ve Sosyal hareketler hele hele ideolojik hareketler Lidersiz yaşayamaz. Bir Lidere sahip olmaksızın doğmuş ya da başarıya-zafere ulaşmış toplumsal bir hareketin varlığını tarih kaydetmemiştir.
Milletlerin tarih sahnesinde başarı ve zafer elde edebilmeleri, içinden çıkarabildikleri Liderler ile mümkündür. Denilebilir ki gerçek Liderlerden yoksun olan milletlerin büyük ve kalıcı zaferler kazanması mümkün değildir. Milletlerin değeri, ortaya koyduğu eserler ve mensuplarıyla ölçüldüğü gibi Lider evlatlarının çokluğu her millet için bir şanstır.
Bilim çevreleri, Liderlik vasıflarının yarısının doğuştan diğer yarısının ise eğitim başta olmak üzere çevresel etkenlerle elde edildiği hususunda hemfikirdir. Milletvekili olabilirsiniz, Bakan olabilirsiniz hatta Devlet Başkanı bile olabilirsiniz fakat Liderlik Tanrı yazgısıdır, O murad etmemişse Lider olamazsınız. Eskilerin ’’Liderlik Kumaşı’’ dedikleri ve doğuştan sahip olunan nitelikten yoksun olan kişiyi, eğitim ve diğer çevresel faktörler Liderlik makamına taşımaya yetmeyecektir.
Lider tertemiz ahlakı, sağlam karakteri ve taşıdığı asil ruhla adeta bir kutup yıldızıdır. O kitlelere yol gösterir, bir pusula gibi onlara yön tayin eder.
Dürüstlük Liderin doğuştan sahip olduğu ve asla vaz geçemeyeceği başlıca hasletlerindendir.
Vefa ise Liderin olmazsa olmazıdır. İnsana vefa, insanlığa vefa ve insani değerlere vefa Liderin varlığıyla cisimleşerek ete kemiğe bürünmüştür.
’’Ahde vefasızlık imansızlıktır’’ sözü sanki Lider şahsiyetler için söylenmiş gibidir. Liderin verdiği söze vefasızlık ettiği, sözünü tutmadığı görülmüş duyulmuş şey değildir.
Lider belki ter kokabilir ama asla pahalı parfüm kokmaz. Lidere yakışan en münasip koku güven kokusudur. Onun için Lider buram buram güven kokmaktadır. Durgun bir suya taş atıldığında etrafa yayılan dalgalar gibi, ki taşın düştüğü yer Liderin durduğu yerdir, Lider, en yakınından en uzaklara kadar etrafına dalga dalga güven duygusunu yaymaktadır.
Tanıyan ya da tanımayan insanların gönlünde, Lidere karşı sebepli sebepsiz bir sevgi ve güven duygusu oluşuverir. Bana göre Liderliğin başlıca iki vasfı sevgi ve güvendir. Lider kitleleri veya bir milleti, deyim yerindeyse ayağa kaldırarak yüce bir gayeye doğru yürütebilendir. Fakat insan, kitleler ve toplumlar sevmediği ve güvenmediği bir kişi için yürümeyi ve fedakârlıklar yapmayı bir kenara bırakın kıllarını bile kıpırdatmazlar. Onun için sevilmek ve güvenilmek de bir Liderin olmazsa olmazlarındandır.
Büyük Türk Başbuğu Alparslan TÜRKEŞ bir konuşmasında ’’Cenab-ı Allah(c.c) sizin sevginizi bana tevcih (yöneltmek) etti ve beni bu Hareketin Lideri olma şerefiyle şereflendirdi’’ derken tam da bu gerçeğe yani sevgiye işaret etmektedir.
Evet Lider sevilir hem de çok sevilir. Fakat Lider herkes tarafından sevilecektir diye bir kural kanun yoktur. Çünkü Lideri sevenler olduğu gibi sevmeyenler de olacaktır ki bu gayet normaldir. Herkesin sevdiği ve herkesle arası iyi olanlar ilkesiz ve omurgasız adamlardır. ‘’Aman ben kimseyle kötü olmayayım’’ kaygısı taşıyanlar ve hem İsa’ya hem de Musa’ya yaranmaya çalışanlar Lider olamazlar.
Liderin okyanuslar misali engin yüreğinde, kendilerine yer bulabilmek hususunda hiç zorluk çekmez namuslu adamlar. Liderin, dünyaya, dünyalığa ve dünya nimetlerine karşı gözü ve gönlü toktur. Liderin dünyasında, gücü, makam ve mevkiileri kıble yapanlara ve paraya pula tapanlara yer yoktur.
Lider, aç milleti tok kılma azminde hitapkâr hatip olduğundan gerektiğinde bağrından çıktığı millete hitap eder, gerek gördüğünde takipçilerine hitap eder, gerektiğinde ise tüm insanlığa hitap eder. Lider, insanlığa hatta tüm mahlûkata karşı mesuliyet duygusu taşır, vazife ahlâkıyla yaşar. Lider, etkileyici hitabetiyle yılgınlığa düşmüş yürekleri harekete geçirir, ruhları sarsar.
Zulme ve haksızlığa başkaldırının simgesi haline gelmiş olan Hz. Hüseyin, bütün karşı çıkışlara rağmen, kendisine inananlarla birlikte can vereceğini bildiği halde bir an bile tereddüt göstermemiş ve korkusuzca Kûfe’ye gitmiştir.
Tarık Bin Ziyad Endülüs kuşatmasında düşmanın sayı ve teçhizat bakımından kendilerinden yaklaşık on kat büyüklükte güce sahip olduğunu görünce, askerlerinde bir korku hissi sezmiş olacak ki, karaya iner inmez kendilerini taşıyan tüm gemileri yakma emrini vermiştir. Tarık Bin Ziyad bu emri, geri dönmemek için ve askerinin aklından ve kalbinden geri dönme düşüncesini tamamen silmek için vermiştir. Cesur komutan verdiği bu emirle savaşın seyrini değiştirdiği gibi kendisine ve askerlerine, düşmanı yenmekten başka bir çare bırakmamıştır. Ardından da yaptığı tarihi konuşmasıyla ordusunu şevke getirerek zafere yürütmüştür.
Liderlik cesaret ve kararlılıktır. Lider, kendi ve takipçilerince büyük sayılan hedefe azim ve kararlılıkla yürür. Lider meşakkatli bir yolculuğun sonunda ya hedefine ulaşır ya da bu uğurda ölür. Bunun üçüncü bir alternatifi yoktur.
Bilindiği gibi Türk Kurtuluş savaşının Lider kadrosu Kazım Karabekir, Rauf Orbay, İsmet İnönü, Refet Bele, Fevzi Çakmak ve Ali Fuat Cebesoy gibi isimlerden oluşmaktadır. Rauf Orbay’a ‘’Milli Mücadelenin Lideri neden siz değil de Mustafa Kemal oldu?’’ diye sorulduğunda Rauf Orbay çok çarpıcı bir cevap veriyor ve diyor ki; ’’Lider kim olsaydı diğerleri buna karşı çıkacak ve itiraz edecekti fakat Mustafa Kemal Lider olunca hiç birimiz buna itiraz etmedik ve onun Liderliğini kabullendik, O bizi birleştirdi.’’
Liderlik birleştirmektir. Lider insanları toparlayarak bir araya getirir ve dağınıklığa son verir. Çünkü insan unsurunun ehemmiyetini ve kâinatta her şeyin temelinin insana dayandığını, herkesten önce idrak eden Liderdir. Başıboş ve düzensiz insan kitlelerini varılmak istenen gaye için, hedefe kilitlenmiş ok misali disiplinli bir teşkilat haline dönüştürmek, Liderlik sanatının icra edilmesinden başka bir şey değildir.
Siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel manada bir buhran yaşayan Türk Milleti, kadim tarihinde olduğu gibi büyük Liderleri, büyük Başbuğları yine bağrından çıkarmasını bilecektir. Zira Tıpkı gerçek bir doğumun şiddetli sancılar neticesinde gerçekleşmesi gibi, büyük ve gerçek Liderler de toplumsal sancı ve buhranlar eşliğinde doğarlar.
Ancak kişinin gerçekten Lider olup olmadığına yaşamı sona erdikten sonra tarih karar verecektir. Gün gelip emr-i hak vâki olduğunda, Lider dar-ı bekâya irtihâl ettiğinde, herkes susacak ve tarih konuşacaktır. Tarihin verdiği nihai hükmün bir gereği olarak Lider ya milletinin ve insanlığın kalbine gömülecektir ya da sıradan ölüler gibi kara toprağa gömülecektir. Burada da üçüncü bir alternatif bulunmayacaktır.
Yaşanmış tarihi hadiseler perspektifinden bakıldığında, kaskatı bir realite karşımıza çıkacaktır; Bir fikir ne kadar doğru olursa olsun, bir ideoloji ne kadar güçlü olursa olsun ve bir dâva ne kadar büyük olursa olsun, büyük Liderlere emânet olunmadıkça ve büyük Liderler tarafından temsil, sevk ve idare edilmedikçe başarılı olma imkan ve ihtimali yoktur.