Kars doğası, kültürel varlığı, mimarisi, tarihi dokusu ve insanlarının etnik renkliliği ile zengin bir kent. İlklerin kenti olarak da tanımlamak mümkün.
1878’de Ruslara bırakılan kent Hollandalı bir mimar tarafından Tahtdüzü olarak bilinen yerde Baltık Mimarisine göre tasarlanır. Kars, Türkiye’de ilk imar planı yapılan kent olma özelliğini taşır.
Tarihte kurulan ilk Türk Cumhuriyeti bu topraklarda yeşermiştir. 17-18 Ocak 1919 tarihinde gerçekleştirilen Büyük Kars Kongresi’nin ardından meclis ve hükümet, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın şartlarına ve İngiliz işgaline karşı çıkmak; Kars, Ardahan, Batum’u yönetmek için Cihangiroğlu İbrahim Bey öncülüğünde kurulur. On sekiz maddeden oluşan ilk Anayasası ile “Kars Demokratik Cumhuriyeti” ya da “Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti” adını alacak, kadın-erkek 18 yaşını doldurmuş herkesin seçme ve seçilme hakkı güvence altına alınırken, kurulan hükümette Rus, Rum temsilcilerde bulunacaktır.
İlk belediye seçimi yine bu kentte gerçekleşir.
Kars Belediye Teşkilatı 1920 yılında tesis edilir. Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti, Ermeni ve Gürcü hükümetlerine karşı mücadele ederken Kars’ta belediye başkanlığı seçimini gerçekleştiren ilk ve tek yerel milli teşkilat olmuştur. Seçimi Mamilof Tehveddin Efendi kazanır.”1
Kars bütün bunları, kıyımlara ve sürgünlere rağmen gerçekleştirirken gücünü yetiştirdiği yetkin insan kaynağından alır elbette. Cumhuriyet döneme mecliste demokratik hakların kökleşmesi ve kazanılması çabaların en güzel örneklerini verir; 1930 Belediye Kanunu’nun meclis görüşmelerinde Kars Milletvekili Ahmet Ağaoğlu’nun sözleri ne yazık ki geçerliliğini hala korumaktadır. Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya dönerek;
“Kanunun Halkçılıktan uzak, ademi-merkeziyetçi ve Fransız sistemine benzediğinden dolayı eleştirir ve Fransızlar bile bu yapıdan uzaklaşırken, Türkiye’nin böyle bir kanunu kabul etmesini doğru bulmadığını, ayrıca belediyeleri denetleme yetkisinin İçişleri Bakanlığı’na verilmesine rağmen valilerin bakan adına bu yetkiyi kullanmasının uygun olmadığını vurgular.”2
Sınır kentlerinin farklı görev ve sorumlulukları vardır. Kars 1992 öncesi (Ardahan ve Iğdır kentten ayrılmadan öncesi) Türkiye’de dört ülkeye sınırı olan tek kentimiz olması nedeniyle barışın korunması görevini de öncelemiş, sınır kapılarının zenginliğe dönüştürmesini başarmıştır. Yıllardır sınıra kapısı kapalı kalan (kızgın demiri elinde tutup ‘yakarım ha’ diyen ama aynı zamanda elleri yanan) bir kent.
1 Fahrettin Erdoğan, Türk Ellerinde Hatıralarım, Ankara 1954 s.158
2 TBMM Zabit Ceridesi, Devre 3, Cilt 16 İnikat 37 C.1 s.23 Sezai Yazıcı (Naif Alibeyoğlu Bir Kars Sevdalısı / Mehmet Öz s.41)
Özellikle 80 sonrası toplu emek ve beyin göçü Kars’ın en büyük kaybı olmuş, kenti mecliste yönetmeye aday olanlar ne yazık ki uzun yıllar bölgeye uğramayanlar arasından seçilmiştir.
Bugün tarafsız bir kamuoyunu yoklamasında “Sizi mecliste kim temsil etmeli sorusu en iyi adayın belirlenmesini sağlayacak yöntem olacaktır.
Kentin en büyük sorununu temsil edilememesi olarak belirtmek abartı olmasa gerek.
Geniş meralarının sağladığı doğal besiciliğin, arıcılığın, kaz yetiştiriciliğinin olanakları ne yazık ki değerlendirilememekte: bölgede yoksulluk her geçen gün artmakta, iş olanaklarının sınırlılığı insanları göçe zorlamaktadır.
Doğal güzelliklerinin (Sarıkamış, Çıldır gibi) yanı sıra, 2004 yılında koruma altına aldığımız ve SİT alanı olarak ilan ettiğimiz kent dokusu; zengin tarihi, eserleri (Kars Kalesi, Ani vb.) coğrafi özellikleri, iklimi, kar denince akla gelmesi kış olimpiyatlarına aday olma şansı vermekte, bugüne kadar değerlendirilmemiş olması ise insanı üzmektedir. Turizm olanakları ise yeterince değerlendirilememektedir.
1999-2009 tarihleri arasında kentte kazandırılan alt-yapı ve üst-yapı çalışmaları başkanlığımız sonrası ilgisizlikten kaybedilmiş, kentimizi marka kent haline getiren kültürel etkinlikler (Kars Kent Kurultayı, Uluslararası Kafkas Kültürleri Festivali, Altın Kaz Film Festivali vb.) yapılmamıştır.