Mustafa Kemal Atatürk yaşamının son günlerinde kendisine mutlu olup olmadığını soran bir gazeteciye “Mutluyum, çünkü başardım” yanıtını verdi.
İşte o başarı dolu hayatın bazı satır başları:
Çok giymek istediği askeri üniformayı her daim ‘vatansever’lik parolasıyla taşıdı.
Öğrencilik yıllarında tanıştığı Ali Fuat Cebesoy ile gazete çıkardı. Sonradan verdiği bir yanıtta bu günlere atıfta bulunarak asker olmasaydım gazeteci olmak istedim yanıtını verecekti.
Harp akademisinden mezun olduğu vakit bir jurnalcinin ihbarıyla yasa dışı yazılar yazdığı gerekçisiyle tutuklandı. Henüz 24 yaşındayken fişlenmiş bir asker olarak Şam’a sürgün edildi.
İmparatorluğun yıkılış sürecinde balkanların tehlikede bulunduğu ve Anadolu’da daha küçük ve kolay savunulabilir sınırlara çekilmeyi önerdi. Kafasına koyduğu plan o günlerde dahi Türklerin yoğun olarak yaşadığı bir ulus devlet kurmaktı.
Mustafa Kemal her koşulda Osmanlı’nın çöküşünde deneyimlediği yönetim hatalarını gözlemledi. İyi bir asker olmanın yanı sıra siyasi kişiliğinin temelinde de bu gözlemler yer alıyordu.
Askerinin gözünde her daim kahramandı. Mustafa Kemal’in Çanakkale’de oynadığı rol hakkında İngiliz resmi tarihi, “Tarihte nadir olarak tek bir tümen komutanı üç farklı zamanda sadece çatışmanın değil, savaşın, belki de bir ulusun kaderini değiştirecek kadar başarılı olmuştur” yorumunda bulunacaktı.
Cihan Harbinden sonra ülke işgal altındayken o kurtuluşun Anadolu’daki yoksul halkla olacağına inanarak Anadolu’nun kalbinde kurtuluş mücadelesi verdi. Mustafa Kemal Atatürk hayalperest değildi. Özgürlük mücadelesi boyunca Avrupa’daki siyasi dengelerin değişiminden de yararlandı. Birçok diplomat ile savaş boyunca görüştü.
Zafer kazanıldığında Anadolu’yu işgal eden kuvvetlerin ateşkes için Mudanya’ya gelişini en güzel şekilde ünlü edebiyatçı Ernest Hemingway özetliyordu: “Mudanya, Marmara kıyısında sıcak, toz toprak içinde, eciş bücüş yollarıyla, evleri ahşap, sivrisinek yuvası ikinci sınıf bir kıyı kasabası. İsmet Paşa'yla görüşecek müttefik generallerini taşıyan İngiliz sancak gemisi Iron Duke'ın külrengi, öldürücü kulelerine karşın, Batılılar buraya barış dilenmeye geliyorlardı.”
Zafer kazanılmıştı peki sonra ne olacaktı? İzmir’de zafer kazanmış büyük komutan ile görüşmeye giden Falih Rıfkı Atay o günleri şöyle özetliyordu: “Yakup Kadri ile beraber zaferin ilk günlerinde İzmir'e Mustafa Kemal'i görmeye gitmiştik. Herkes biten bir savaştan kurtulma hafifliği içinde idi. Yalnız o ‘Asıl işe yeni başlayacağız, asıl düşman orada!' diye İzmir'in arka mahallesinden Sovyetler Birliği sınırlarına kadar bütün Anadolu'yu kaplayan geriliği gösteriyordu.''
Mustafa Kemal Atatürk yaşamının son günlerinde dahi hasta yatağından kalkarak Hatay Meselesi’nde devletlere gözdağı verebilmek için Mersin ve Adana’ya geziye çıktı. Kızgın güneş altında hasta haliyle askeri teftiş etti. Düzenlenen askeri tatbikata katılan Mustafa Kemal hayatının son enerjisini de ülkesi için harcadı. O günlerden sonra hastalık durumu iyice kötüleşen ve ölüm döşeğinde olan Atatürk’ün belki de son mutluluğu 4 Temmuz 1938 tarihinde Hatay Antlaşması’nın yürürlüğe girmesiydi.
Bir Osmanlı olarak doğan ve bir Türk vatandaşı olarak ölen Atatürk ölümünün 79. yılında Türk milletine akıl, bilim ve çağdaşlığı miras olarak bıraktı.