DİKKAT! LÜTFEN AJANSIMIZDAN ALDIĞINIZ HABERLERE KAYNAK GÖSTERİNİZ. ÇÜNKÜ; ORTADA BİR EMEK SÖZKONUSU. BAZEN BİR HABERE BİR GÜNÜMÜZÜ BİLE AYIRABİLİYORUZ.
BU HABER KAFKAS HABER AJANSI’NIN ÖZEL HABERİDİR
Kars Kafkas Üniversitesi (KAÜ) Eğitim Fakültesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Yaşar Kop, Engelliler Derneği Dolunay’da “Sarıkamış Şehitleri ve Türk tarihinde Önemli 100. Yıllar” konulu konferans verdi.
Dolunay Derneği Başkan yardımcısı Engelliler Birim Başkanı Faruk Ocak, Cumhuriyet Lisesi Müdürü Sait Gürek ve öğrenciler katıldı.
Yrd. Doç. Dr. Yaşar Kop, 2015 tarihinin Türkiye için önemli bir tarih olduğunu ve tarihteki 4 önemli olayın 100. yılı olduğunu söyledi. 1. Dünya Savaşı, Çanakkale Zaferinin, Sevk ve İskan Kanunu olan halk arasında Ermeni Tehciri olarak bilinen meselinin ve Sarıkamış Harekatının 100. yılı olduğunu belirten Kop, konularla ilgili öğrencileri bilgilendirdi.
“…CANIMIZI GÖZÜMÜZÜ KIRPMADAN VERMİŞİZ”
Kop, “Aslında bunların 4’ü de bizleri yakından ilgilendiriyor. Özellikle de Sarıkamış, bölge anlamında bizi daha da yakından ilgilendiriyor. Biraz daha detaylı düşündüğümüzde son 2 tanesi Ermeni Tehciri ve Sarıkamış Harekatı Kars yöresiyle doğrudan ilintilidir. 2-4 Ocak 2015 tarihlerinde bakanlık nezdinde yapılacak anma etkinlikleriyle de Sarıkamış’ı bizim için önemli kılmaktadır. Gönül isterdi ki zaferlerle yöremiz ve tüm Anadolu’muz öne çıksın. Maalesef 90 bin olarak bilinen Sarıkamış harekâtının içeriğini değerlendireceğiz. Şehidimizin 1 tanesi de 1000 tanesi de bir olmasına rağmen, 1’i 1 milyonla da aynı olmuş olmasına rağmen Bakara suresi 154’ncü ayette de buyrulduğu gibi “Allah yolunda ölenlere ölü demeyiniz zira onlar diridirler.’ Başka bir ifadeyle Falih Rıfkı’nın 1921 tarihinde Akşam gazetesinde verdiği beyanatta da belirttiği üzere ‘Biz vatanımızı ne olursa olsun, ne pahasına olursa olsun erzaksız da erzaklı da, gemilerin yardımıyla da gemilerin yardımı olmadan da savunmak adına canımızı gözümüzü kırpmadan vermişiz.” dedi.
BU SENE MAHSUN/GARİP BİR SENE; HER ŞEYİN 100. YILI
Kop, “Bu sene çok garip bir sene her şeyin 100. yılı. Bunlardan bir tanesi bizi çok ilgilendiriyor diğer bir tanesi ise çok daha yakından ilgilendiriyor. 1. Dünya Savaşının 100. Yılı. Çanakkale zaferinin 100. yılı bir diğeri ise Ermeni tehricinin 100. yılı ve bizi en çok ilgilendiren ise Sarıkamış’ın 100. yılı.
DİN VE TARİH KONUSUNDA BİLENDE KONUŞUYOR BİLMEYENDE
Din ve tarih konusunda bilenin de bilmeyenin de konuştuğunu, atıp tuttuğunu söyleyen Kop, “Konferanslarda, çay aralarında, hatta televizyonlarda çok konuşulan iki konu var bilen de konuşuyor bilmeyende. Biri din, bir diğeri de tarih. Şimdi siz buradan Timur Paşanın arkasından konuşsanız Timur Paşa sizi telefonla mı arayarak ‘arkadaş bak ayıp ettin, niye benim arkamdan konuştun’ mu diyecek. Yıldırım Beyazıt’a ‘Şimşek Beyazıt’ deseniz kalkıp sizden şikayetçi mi olacak? O yüzden herkes konuşuyor, bilen de konuşuyor, bilmeyen de konuşuyor.” şeklinde sözlerine devam etti.
ŞAPKA ÖRNEĞİ
Kop, konuşmasını şöyle bir fıkrayla sürdürdü:
“Adamın biri şapkacıymış, şapka satıyormuş. Yorulmuş terini silmiş bir ağaç bulup ağacın gölgesine oturmuş. Şapkasının birini yüzüne doğru çekmiş ve diğerlerini de yanına koymuş. Sonra uykusunu alıp kalktıktan sonra bir bakmış ki şapkalar yok. sermayem gitti’ demiş. Her tarafa bakmış yok. Sonra yukardan ses gelmiş kafasını kaldırıp bakmış ki maymunlar da bütün şapkalar. Yerden taş fırlatmış onlar da ağaçtan ona bir şey fırlatmış. ‘Versenize şapkalarımı’ demiş diğerleri ‘bana ne’ demiş. Kimse vermiyor tabi. En son bu üzüntüsünden şapkasını çıkartıp yere fırlatmış ve maymunlar da bütün şapkaları yere fırlatmış. Adam da şapkalarını kurtarmış. Gel zaman git zaman bunun oğlu da şapkacı olmuş. Tesadüf bu ya o da gitmiş ağacın altına oturmuş. Şapkalarını rahat rahat koymuş kendi şapkasını da önüne çekip mışıl mışıl uyumaya başlamış. Uyanıp bakmış ki şapkalar yok ama biliyor tabi kafayı kaldırıp yukarı bakıyor. Bakıyor ki maymunlar şapkaları almış, ‘şapkalarımı verecek misiniz?’ demiş. Maymunlar demiş ki ‘vermeyeceğiz.’ Demiş ‘görürsünüz siz’ ve şapkayı çıkarıp yere bırakmış ama hiçbir maymun şapkayı geri vermemiş. Adam demiş ki ‘nasıl olur benim babam demişti ki şapkayı atınca maymunlar da şapkaları veriyor’ demiş. Maymunlardan birisi demiş ki ‘arkadaş senin baban anlattı da bizim de babamız anlattı, böyle yapınca şapkaları atmayın’ dedi.” İşte biz de tarihimizi bilelim ki başkaları tarihimizi yönlendirmesin.
TARİHİMİZE SAHİP ÇIKMALIYIZ
Tarihimize sahip çıkmamız gerektiğini ifade eden Kop, “Tarihimize sahip çıkmazsak bizi bir yerlerden alıp bir yerlere atanlar çok olur. O nedenle tarih tabiatın acı meyvesi ise ve tarih, tarihi hafife alanların çöplüğü ile doluysa aynı duruma düşmememiz vasfıyla tarihimizi bilmemiz gerekir ve ona göre harekete etmemiz gerekir.” açıklamasını yaptı.
Kafkas Haber Ajansı’nın sorularını da cevaplayan Kop, Sarıkamış harekatıyla ilgili herkesin bir şeyler söylediğini belirterek, “Sarıkamış’a herkes bir şeyler söylüyor kimi felaket diyor kimi dram diyor kimi şerefimiz hariç her şeyimizi kaybettik diyor, Herkes bir şey söylüyor ama hani bizde çok güzel bir replik vardır, hele bir sor, deki niye oldu böyle bir şey? Niye araştırmıyoruz, niye sormuyoruz ya da Nasrettin hocanın da dediği gibi hırsızın hiç mi suçu yok? 1911 tarihinde Trablusgarp, 1912 de başladık balkanlara, 1913 yine balkan, 1914 1. dünya savaşı 1915 1. Dünya savaşının 2. yılı diğer iki yıl yine dünya savaşı. Adam evleniyor, çocuğu oluyor askere gidiyor. Çocuğu büyüyor evleniyor, çocuğu oluyor. Adam eve geliyor çocuk ‘dede’ diyor adam diyor ‘sen kimsin?’ Hayatı askerlikte geçmiş. Türkiye kurulmadan önce hasta dediğiniz Osmanlı’nın kurduğu devletin yüz ölçümü Türkiye’nin 7 katı kadar. Dolayısıyla teknolojiden uzak bir alanda devlet yönetmek kolay olmasa gerek.
ENVER PAŞA’NIN SÖZÜNÜ DİNLEMEDİLER
“Bir de bilenlerin bilmediği bir şey var o da şark meselesi.” diyen Kop, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“1815 yılında ilk kez Viyana kongresinde gündeme gelen, Rusların ortaya attığı, kısaca bizleri geldiğimiz yere geri postalama harekâtı. Orada bir deli Petro var. Keşke hepimiz öyle olsak. Adam zeka küpü, öyle plan ve projele yapmış ki, bugün bile aynı şeyleri harfiyen görmek mümkün. Bizim kaçışımız yok, bu savaştan Acaba biz bu savaşa niye girdik? müttefiklerin Avrupa’daki yükünü hafifletmek ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda (93 Harbi) Doğu Anadolu’da kaybedilen topraklarını (Kars, Sarıkamış, Batum, Artvin ve Ardahan) geri alabilmek, baharda başlayacak Rus taarruzunu engellemek ve Kafkaslar ile Orta Asya’daki Türk illerinin kapısını aralamak amacıyla adı geçen harekâta teşebbüs etmek istemiştir. Ve böylece karar veriliyor. Arkadaşlar kitapların çoğunda yazmayan şeyler söyleyeceğim. Enver Paşa, bu amaçla İstanbul’dan hareketle Karadeniz üzerinden Trabzon yoluyla 15 Aralık 1914’te Köprüköy’e gelerek, ordu komutanları ile görüşmüş ve Sarıkamış Harekâtını başlatma emrini vermiştir. İlk etapta görülemeyen nokta ise Köprüköy ve Azap muharebelerinde kısmi başarılar elde edildiyse de, Ruslara ciddi bir darbe vurulamadığıydı. Bu durum, Rus kuvvetlerinin cephe savaşıyla alt edilemeyeceğinin aslında bir göstergesiydi. Bu vaziyeti birazdan değinileceği gibi ordu komutasının fark edip de abartılı şekil(ler)de yanlış yapmasının bir sebebiydi. Çünkü ordu cephe savaşının zıttı olan kuşatma/saldırı harekâtına hazır değildi. Yapılan planlar sadece kâğıt üstünde güzel görünüyordu, ancak savaş meydanında yaşananlar planlardaki gibi olmayacaktı.
Nihayetinde Osmanlı Ordusu, Rus kuvvetlerini yok etmek amacıyla, 22 Aralık 1914 tarihinde taarruzunu başlatmıştı. Bölge çok sarp, yollar karlarla kaplı ve üstelik erzakları da çok az miktardaydı. Ne yazık ki, taarruza geçen Mehmetçik, harekâtı yanlarında taşıyabildikleri erzakla sürdürmek zorundaydı. Kendilerine fazla yük olup da engel teşkil etmemesi amacıyla yanlarına sadece dört günlük erzak almışlardı. Erzaktan kasıt ise maalesef kuru ekmek ve zeytindi. Çünkü dört gün içerisinde kuşatmanın başarıya ulaşacaklarını umduklarından ilerleyen günlerdeki ihtiyaçlarını Ruslardan tedarik edeceklerini düşünmekteydiler. 1. hatamız bu. 2. hata şu Hafız Hakkı Paşa orada ‘Sarıkamış’a giren kahraman olur’ edasıyla Enver Paşanın dediklerinin hepsinin aksinin yapılmasıdır. Komuta itaatsizliğini destekler bir bilgi de Türklere karşı çarpışan birliklerde görev alan Maslofski ve Nikolski gibi Rus generallerden gelmiştir. Rus generalleri, Sarıkamış Harekâtı’nı başarı şansı yüksek, cüretkâr bir taarruz olarak değerlendirmiş ve kendileri için ciddi bir tehlike oluşturduğu belirtmişlerdir. Onlara göre, kahramanca çarpışan Türk askerleri harekâtın ilk günlerinde galip gelebilecek durumdayken, Enver Paşa’nın maiyetindeki üst düzey komutanlarının inisiyatiflerini sorumsuzca kullanmaları nedeniyle bunu başaramadıklarını ifade etmişlerdir.
ENVER PAŞA ŞEHİT OLANA KADAR ÇARPIŞMIŞ
Enver Paşanın şehit olana kadar çarpışanların en başında geldiğini belirten Kop, “Tabi tarihte her şeyi zamana göre değerlendirmek lazım. Belki o tarihte böyle birinin böyle bir şey yapması makul olmayabilir. Özellikle o dönemde Enver Paşa’ya “kasıtlı olarak karalanma kampanyası” uygulanmış demek yerinde olacaktır. Belki de Enver Paşa’ya yapılan haksızlıklara son noktayı koyacak olan bir gerçeğe tekrar vurgu yapmak isabetli olacaktır. Bilindiği gibi Sarıkamış Harekâtı ile Çanakkale savunması aynı sürecin birer parçalarıdır. Sarıkamış’ta adeta günah keçisi seçilen Enver Paşa akabinde kazanılan ve tarihe altın harflerle yazılan Çanakkale Savaşları, unutulmamalıdır ki onun Başkomutanlığı altında kazanılmıştır. Birinde yerip diğerinde ise muazzam başarısına rağmen dile getirilmemesi bilimsellikle bağdaşmayan bir durum teşkil etmektedir.
HAFIZ HAKKI PAŞA ‘SUÇLU BENİM’ DİYOR
Kop devamında şunları söyledi:
Şimdide diğer ilginç ve bir o kadar da manidar olan konulara sırasıyla değinmeğe çalışalım: Bunların başında elbette ki taarruzun planlarının hala düşünme safhasında olunduğu bir devir de cereyan eden olayı belirtmekle başlayalım. Bu olay 6-7 Kasım 1914’de Rus donanması tarafından batırılan 3 tane gemimizin varlığıdır. Zonguldak–Ereğli yakınlarında Sarıkamış Harekâtını desteklemek maksadıyla levazımat, mühimmat ve hatta keşif uçağı taşıyan isimleri Bahri Ahmer, Bezmi Âlem ve Mithat Paşa olan 221 mürettebatı ile Karadeniz sularına gömülmüş üç gemi... Aslında suya gömülen gemiler değil “Galibiyet Hayallerimizdi.” Niye mi? Çünkü tarihte keşke olmaz lakin eğer onlar batırılmamış olsaydı savaşın seyri muhakkak daha farklı olabilirdi.
Hakeza Birinci Dünya Savaşı’nda doğu cephesindeki ilk askeri harekât olan Sarıkamış Harekâtı hakkında Felix Guse’nin anıları detay bilgiler sunmaktadır. Savaşın seyrini önemli ölçüde belirleyen ikmal konusunda Ruslar, cephe gerisine kadar inşa ettikleri demiryolu sayesinde ulaşım üstünlüğüne sahiplerdi. Zira Rus cephe hattının hemen arkasında bulunan Sarıkamış kasabası, 1890’lı yıllarda bir demiryolu hattıyla Kars ve Gümrü üzerinden Tiflis’e, yani Kafkasya’nın merkezine bağlanmıştı. Osmanlı Devleti için ise en kolay yol Trabzon Limanı aracılığı ile ulaşımı sağlamak idi. Hakkı Paşa’nın başında bulunduğu 10. Kolordunun asker sevkiyatı Erzurum’a yapılacağı esnada Trenlerle Haydarpaşa’dan yola çıkarılmış demiryolu bittiği için, Ulukışla’dan cepheye, o dönemin şartları ile yaklaşık dört haftalık bir gecikmeyle gelebilmişti. Az önce de söylediğimiz gibi tarihte keşke olmaz. Lakin dört hafta gecikme olmasa idi, eksi 35, eksi 37’lerle kesinlikle karşılaşılmamış olunacaktı.
Yine Hafız Hakkı Paşa’nın şuan Murat Bardakçı’nın elinde olduğunu söylediği yakında da yayımlayacağını duyurduğu günlükleri var. Hafız Hakkı ki Enver Paşa’nın, albay olmasına rağmen birden bire paşalığa terfi ettirip yanlışlarını gördüğü için Hasan İzzet’in yerine 10. Kolordu Komutanlığından 3. Ordu Komutanlığına atanan bir şahıs. Günlüklerden hareketle Hafız Hakkı Paşa diyor ki; “bu facianın sorumlusu bizzat benim. Bunu tamir ve telefi etmek, ne yapılacaksa onu da yapacak olan benim…”
Bunlardan başka özellikle harekâta karar verildikten sonraki aşamada 9. Kolordunun başında bulunan Ahmet Fevzi Paşa (yerine sonradan Ali İhsan Paşa) ile 11’nci Kolordunun başında bulunan Galip Paşa( yerine sonradan Abdülkerim Paşa) ne kadar talepte bulunurlarsa, bulunsunlar Kurmay Başkan rütbesinde bulunan Alman kökenli Guze’ye hep takılmışlardır. Bu durumu kim inkâr edebilecektir. Paşalar, istedikleri manevrayı yapamadıkları gibi gerekli hamleleri de zamanında yerine getirememişlerdir. Enver Paşa’nın bu olup bitenlerden haberi dahi yoktur.
SARIKAMIŞ KERBELA’NIN KAR VERSİYONUDUR
Kop daha sonra şunları söyledi:
Öncelikle şunu başta belirtmek lazımdır; “şehidin biri de birdir, bini de birdir.” Fakat bu konuda çok farklı rakamlar verilmektedir. Bu rakamların farklılığının en büyük sebebi özellikle Kafkas, Irak ve Filistin cephelerinde yaşanan dramlar neticesinde kayıtların çok düzgün tutulamamış olmasından kaynaklanmaktadır. Özellikle şehit olanların sayısı konusundaki farklılıklar ise şehit tanımından kaynaklanmaktadır. Çünkü askeri kaynaklarda sadece cephede muharebe meydanında savaşarak ölenler ve yaralandıktan sonra tedavileri sırasında ölenler şehit sayılmaktadırlar. Bunun dışında cephede hastalanarak ölenler ve esir kamplarında öldürülen ve çeşitli sebeplerle eceliyle ölenler bu kategoriye sokulmamaktadır. Dolayısıyla yerleri belli olmayan tek tek mezarlar olduğu gibi toplu mezarlar da mevcuttur. Bu tür mezarların varlığının sebepleri arasında en önemli yeri siperler ve/veya gelişigüzel çukurlar almaktadır. Çünkü zemin karla kaplı ve altı da çok çabuk donduğu için bu tür yerler mezarların toplu bir şekilde defnedilmesiyle sonuçlanmıştır.
Genelkurmay Başkanlığı Harp Encümeninin tespitleri, verilen kaybın iddia edilen rakamların çok altında olduğunu göstermektedir. Genel Kurmay’ın tespitlerine göre, Sarıkamış Harekâtında Türk ordusu, 23 bini savaş alanında, 10 bini de savaş hatları gerisinde olmak üzere toplam 33 bin şehit vermiştir. 7 bin kişi esir düşmüş, 17 bin kişi ise hasta ve yaralı olarak saf dışı kalmıştır. Yani, yaralı, hasta ve esir düşenler de dâhil olmak üzere Türk ordusunun toplam kaybı 57 bin kişidir. Rus kaynakları da bu rakamların doğru olduğunu onaylamaktadır. Nitekim harekât alanındaki şehit naaşlarının defin işlemleri tamamlandıktan sonra, Kars Askerî Dairesi Başkanlığınca, General Yudenich’e sunulan bir raporda 23 bin Türk cesedinin defnedilmiş olduğu belirtilmiştir. Osmanlı Devleti’nin zayiatı tarihe kayıp olarak geçse de gönüllerin nezdinde Türk’ü, Kürd’ü, Laz’ı, Çerkez’i vb. ile Allah yolunda vatanları uğruna öldükleri için Kuran’ın ifadesiyle (Bakara/154) hep diri kalmış ve kalacaklardır. Türkler kadar olmamakla birlikte, Rus kuvvetleri de bu savaş sırasında ağır kayıplara uğramışlardı. General Maslofski’nin tespitlerine göre Sarıkamış Harekâtında Rus ordusunun verdiği toplam zayiat 30 bin kişi civarındadır. Bunların 9 binden fazlası donarak ölmüştür. Yaklaşık 20 bin kişi de çarpışmalar sırasında ölmüş, yaralanmış ya da hastalanarak saf dışı kalmıştır. Bu rakamlara Türkler tarafından esir alının 2 bin kişi de eklendiğinde Rus ordusunun verdiği toplam kayıp miktarının 32 bin kişi olduğu ortaya çıkmaktadır. Yukarıdaki sonuçla ilintili olarak Enver Paşa’nın hedeflerinin tam tersi bir durum ortaya çıkmış ve Türk saldırısını durduran Ruslar, karşı harekâtla önce Ardahan ve Oltu’yu, bir süre sonra hemen hemen tüm Doğu Anadolu’yu ele geçirmişlerdir. Keza Anadolu’da yaşayan Osmanlı vatandaşı Ermeniler, Kafkas Cephesinde Türk ordusuna karşı Rusya’nın yanında yer almış ve yöre halkına türlü şekillerde zarar vermişlerdir. Osmanlı Devleti bu isyanlar üzerine 27 Mayıs 1915 tarihinde Sevk ve İskân Kanunu’nu çıkarmak zorunda kalmıştır. Özetle, kutsal vatan topraklarında “Kara Günler/Yıllar” olarak adlandırılan 40 yıllık Rus ve iki yıllık Ermeni esaretine son vermek ve Anadolu’nun tıpkı Malazgirt ve Miryakefalon Savaşları sonucundaki gibi Türk milletine ebedi yurt yapmak için gözlerini dahi kırpmadan 22 Aralık 1914–15 Ocak 1915 tarihleri arasında cereyan eden muharebelerde canlarını feda eden ve böylece şahadet mertebesine ulaşan ve yine her biri kardelen çiçeklerimiz olan Sarıkamış Şehitlerimizi, zavallılar değil kahraman Türk askerleri olarak bilinmeli ve görülmelidir.