Sattırmayız...

Türkiye Kamu-Sen Kars İl Başkanı Erhan Sarıkaya, “Türkiye Kamu-Sen olarak hizmet ürettiğimiz kurumlarımızın iktidar eliyle başka güçlere devredilmesine karşı çıkıyoruz. Mücadelemiz sürecek ve Devlet Hastanelerini sattırmayacağız” dedi.

Türkiye Kamu-Sen Kars İl Başkanı Erhan Sarıkaya, “Tüpraş’ın, Petkim’in, Limanların özelleştirmesinde, Türk Telekom’un satılmasında hep Türkiye Kamu-Sen olarak karşı duruşumuzu sergiledik. Devletin malının ulufe gibi dağıtılmasını tepki gösteren biz olduk. Bugünde devlet hastanelerimizin birlikler vasıtasıyla yerel güçlere teslim edilmesine, siyasetçilerin insafına bırakılmak istenmesine karşı çıkmak için toplandık. Bugüne kadar gelinen sürecin 7 yıllık bir öyküsü vardır. 7 yıl boyunca iktidar tarafından sağlık sektörü sistematik bir şekilde özelleştirmenin uçurumuna kadar götürülmüştür. Bu sürecin adına sağlıkta dönüşüm denilmiş ilk adımlarından birisi olarakta sözleşmeli ve kuralsız çalıştırılma başlatılmıştır. Bu istihdam modeli kamuda bir dram yaşanmasına neden olmuştur. Sözleşmeli kamu çalışanları işleri ve eşleri arasında bir tercihe zorlanmış, çalışanların yüzde 80’ninden fazlası çalışmak için yaşadığı şehri ve ailesini terk etmiştir. İrem kızın sözleşmeli annesini göremediği için döktüğü gözyaşı, hemşire annelerinin tayini yapılmadığı için Cumhurbaşkanına mektup yazan iki küçük kardeşin acısı ile sözleşmeli anne olmak istemiyorum diyen kamu çalışanlarının feryatlarına karışmıştır.” diye konuştu.

 

Sarıkaya, şunları söyledi:

 

“Kadrolu devlet memuru anlayışını yıkmak isteyen iktidarı sözleşmeli memurlukta kesmemiş, Anayasa çiğnenerek devlet işi taşeron firmalara yaptırılmaya başlanmıştır. Temizlik ve güvenlikten başlayan taşeronlaşma laboratuarlara, ameliyathane hizmetlerine sıçramış bugün 112’lerdeki hizmetler bile özel sektöre devredilmeye başlanmıştır. Yani iktidar kaleyi içten yıkmaya başlayarak, hastanelerin birimlerini özelleştirmiştir. Hastaneleri özelleştirmeyi başlatan iktidar gözünü sağlık ocaklarına dikmiştir. Birinci basamak sağlık hizmetlerini aile hekimliği sistemi ile tarumar eden iktidar sağlık ocaklarını kapatarak odalarını aile hekimlerine kiralamıştır. Devletin sağlık hizmetini yürüttüğü mekanlar, aile hekimleri de olsa şahısların işletmesine verilerek özelleştirmenin bir diğer aşaması gerçekleştirilmiştir. Sağlıkta dönüşüm diyerek sağlık ocaklarını kapatan iktidar devlete ait tüm hastaneleri ise bir kanunla Sağlık Bakanlığı’na devretmiştir. Sağlık Bakanlığı bu devrin ardından tüm Türkiye’de hastaneleri birleştirme operasyonunu başlatmış, birbirinden 15 kilometre uzakta olan hiçbir bağlantısı alakası olmayan hastaneler bile birleştirilmiştir. Yapılan tüm bu çalışmalarla kamu çalışanları ve kamu hastaneleri özelleştirmelere hazırlanırken, vatandaşa da paralı sağlık hizmetinin alıştırmaları yapılmaya başlanmıştır. Herkese ücretsiz sağlık sloganının arkasına sığınarak bu alıştırmayı yapan iktidar Genel Sağlık Sigortası ile bazı hastalıkların tedavisi kapsam dışında bırakmış, bazı tedavilere sınırlama getirmiş, diş, ortez ve protez gibi tıbbi malzemelerden katkı payı almaya başlamıştır. Bununla da yetinmeyen iktidar herkesin sağlık hizmetinden yararlanmasını paraya bağlamış, her muayene olan vatandaştan tahsilata başlanmıştır. Her biri özelleştirmenin bir aşaması ve alıştırması olan bu politikalarla bugünlere gelinmiş, geri dönülmez noktaya yaklaşılmıştır. 7 yıllık süreçte sistematik ve bilinçli olarak gerçekleştirilen bu planın ana gövdesini ise Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı oluşturmaktadır.”

 

Sarıkaya, “Bu yasa ile sağlık sisteminin yönetimi kökten değiştirilmek istenmektedir. Bu tasarı ile hastaneler yerel güçlere devredilecektir. Planın ilk aşamasında hastanelerin birimlerini özelleştiren, sağlık ocaklarını işletmeye açan iktidar artık bu yasayla hastaneleri yerel güçlere devredecektir. Hastanelerinin devredileceği birlikler tek söz sahibi olacaklardır. 7 kişiden oluşan yönetim kurulu üyelerinin verdiği her karar o bölgede sunulan sağlık hizmetinin ve hastanelerin geleceğini belirleyecektir. Birlik yönetiminde kamu çalışanı olarak sadece il sağlık müdürü veya yardımcısının olması garantidir. Diğer 6 üyede özel sektörden seçilebilecektir. Bu üyelerde aranan temel şart sadece üniversite mezunu ve 5 yıl iş tecrübesine sahip olmalarıdır. Yani devletin hastanesinde söz sahibi özel sektör olabilecektir. Ortam buna uygun olarak hazırlanmıştır. Bu yönetim kurulunun görevleri incelendiğinde hastanelerinin tamamen bunların insafına bırakıldığı açıktır. Hastanelerin taşınmazlarının satılmasından, her türlü alıma karar vermeye kadar geniş yetkililerle donatılan bu birliklerin her türlü suiistimale açık olacağı ortadadır. Yönetim kuruluna görevlendirme yapan ticaret odasının hastaneler üzerinde bir üyesi ile söz sahibi olduğu diğer üyeleri ile de hastanelere mal satabileceği çarpık bir düzen oluşturulmuştur.” şeklinde konuştu.

 

Sarıkaya konuşmasını şöyle tamamladı:

 

“Burada amacın yine birilerini ihya etmek olacağı aklımıza gelmektedir. Bunların yapmak istedikleri taksimi Üstad Necip Fazıl’ın ne de güzel söylüyor “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul; Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul” Üstad sonrada ekliyor “bu taksimi kuzulara şah olsa kurt yapmaz” diye. Bunlar devletin tüm kaynaklarının hepsini bize aksın, her şey bizim olsun diyorlar. Bu uğurda hastaneleri bile feda etmekten kaçınmıyorlar.  Kar eden hastanelerin birlik yönetiminde kalacağı bu sistemle hastaneler açıkça ticarethaneye dönüştürülmektedir. Birlik yönetimine kar edersen hastane senindir demek anlamına gelen bu yönetim şekli nedeniyle hastanelerde artık sağlık hizmetinin kalitesi yerine kar etme anlayışı hüküm sürdürülecektir. Hastanelerin idari ve mali açıdan özerk işletmeler statüsü getirilirken aynı zamanda hastanelerin sosyal sorumluluklarının devam edeceğini ileri sürmek mantıksızlıktır. Çünkü tüm işletmeler kâr mantığıyla kurulmaktadır. Her işletme gibi hastanelerde de önce çıkar düşünülecek milletin sağlığı umursanmayacaktır. Fatura yine vatandaşa kesilecektir. Sağlık ticari bir metaya dönüşecek vatandaşın kaliteli sağlık hizmetine ulaşması pahalı olacaktır. Muayene katılım payı ile hastanelerde tahsilatçılığı başlatan iktidar, kamu hastane birlikleri ile de sadece parası olana kaliteli sağlık hizmetinin verileceği bir sistemi oluşturacaktır. Çünkü sistemin temelinde kar etme dolaylı olarak parası olana sağlık hizmeti verme yatmaktadır. Sağlık hizmetlerinde kaliteyi arttırma yerine birlikler vasıtasıyla özelleştirmeyi seçen iktidarın yaptıklarını Türk milleti iyi not etmelidir.”