Serhat Şehrin Sonbaharında

Kars Dolunay Derneği Başkan Yardımcısı Engelliler Birim Başkanı Faruk Ocak’ın “Serhat Şehrin Sonbaharında” yazısı…

Sonbahar... Görüntüsü bir yana, hissettirdiği ürperti ile "ben geldim" dediği zaman düşünürüm onu. Düşüncelerim uçuşur ağaçlardan dökülen kızılyapraklar gibi. Her yaprak bir hatıradır benim için, ama tatlı ama hüzünlü ama kötü. Hepsinin ortak özelliği, ağaçtan düşmüş olmaları, yani benim yaşam dallarımdan. Toprağın üzerine öbekleşirken bakarım çokluğuma, meğer ne kadar zaman geçmiştir ömürden; hızlıca, hemencecik, hatta ben fark etmeden… Kendimi, sevdiklerimi, geçmişe gömdüklerimi ve yaşadığım şehri düşünürüm. "Ah sen Kars! Sonbaharda başka güzelsin! Güzel ama hüzünlü" Belki de bende böyledir bu şehir. Yaşamımın geçmiş sonbaharlarını hatırlarım ve yüreğime inen hüzünlü şarkılarda, varoluş ve yok oluşların anıları sarar belleğimi. İşte o zaman daha çok hüzünlü gelir baktığım yerler Kars, ki bu koca bir şehir, git gidebildiğin kadar… 

Yürümek… Ne kadar zor olsa da bazılarımız için zamana ve bedenin ağrılarına yenik düşüp imkansızlaşsa da gücü yetenleredir sözlerim, şu sonbaharda bir iki adım yürümek lazım sırf kendimiz için. Kars'ın hüzünlü sonbaharında yürümek… Anlamlandırmak gördüklerimizi… tepelerinin kış çiçeklerinin yeni eklendiği taş oyukların da, Sarıkamış ormanının elbiselerini kızıla boyayan ağaçlı yollarında, karlı Allahu Ekber dağlarında… Üşümek oralarda ve hissetmek bedenimizi, her titreyişimizde. Yaşadığımızı, kalbimizin çarptığını biran için fark etmek, monotonlaşan hayatın günlerinden birinde. Göllerine indiğimizde Kars’ın, bizi takip edecek bulutlu gökyüzünde kanat çırpan kuşları. Ovaları yalayan soğuk serin suları, kendisini hırçınlaştıran sonbahara söylenirken, güvercinler uçuşacak üzerimizde. Onlara attığımız bir parça simit için çığlık atacaklar, savaşacaklar birbirleriyle ve biz onların da bu şehirde yaşadığını işte o zaman anlayacağız. Onlar ki evlerimizin çatılarında sürekli seyrederler bizleri. 

Kazım paşa caddesinin eski zamanların kokusu ile dolan sokaklarında yürüdüğümüzde, yağmurdan ıslanan insanların renkli paltolarının altında yalnızlıklarını sakladıklarını hissedeceğiz. Koşuşturuyorlardır bir yerlere, biran önce geçici yalnızlıklarından kurtulmak için. Yanımızdan geçen bu insanların karmaşık yüzleri bizi düşündürecek, nasıl bir hayatları olduğunu, ailelerini, sevgilerini, nefretlerini, dertlerini, hatta yüreklerindeki kötülükleri, iyilikleri merak edeceğiz ve kendimizle kıyaslayacağız belki de. Kalabalıkların arasında dolaşan kedilerin soğuktan titremeleri ve açlıktan miyavlamaları hüzünlendirecek bizi, onları da düşüneceğiz, şehrin gece bekçileri olduklarını… 

Ağaçları çırılçıplak yapan rüzgar, bir iş başarmanın rahatlığında yanı başımızda olacak biz yürürken. Nerede olursak olalım, yol gösterecek bize hayatımızı daha iyi düşüneceğimiz yerlere yürümemiz için. Yağmur yağacak ve ortaya çıkaracak içimizdeki "biz"i. Belki de dua edeceğiz her damlanın günahlarımızı yıkamasını, bahara daha yeni yüreklerle girebilmek için. Bazen de düşüneceğiz sonbaharın bize hatırlattığı ölümü. Özellikle Kars’ın mezarlı semtlerinden geçerken? 

Her yer hüzünlüdür sonbaharda. Kars, bir tiyatro sahnesi… İki perdelik oyunun birinci perdesinde: "Serhat şehrin sonbaharda ölümü." İkinci perdesinde: "Rengi solan şehrin ağlayan rüzgarı" adlı oyun. Seyirciler ise bu şehirde sonbaharı bile bazen fark edemeyen "biz". 

bana "yaz!" dediler Kars'ı.

düşündüm de yazmaktan korktum bu şehri.

o kadar çok şey var yazılacak ona dair,

yazsam eksik kalacak sözcüklerim.

"ne haddime? dedim.

bir de öyle hüzünlü ki şu sonbaharda,

ona dokunmak istemedim.