Volkan KARABAĞ
Kars Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından “Hocalı’da Türk Soykırımı” adlı Panel düzenlendi.
Halk Eğitim Merkezi düzenlenen panel, Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Slayt gösterisinin ardından panelin açılış konuşmasını yapan Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanı Sinan Ateş, “Dünya, 1992 yılının 25 Şubatı’nı 26’sına bağlayan gece, insanlık tarihinin utanç tablolarından birine şahitlik etti. Azerbaycan’ın Yukarı Karabağ bölgesinde bulunan Hocalı kasabasında, yakın tarihin en kanlı katliamlarından biri yaşandı. Soykırım yalanlarıyla yıllardır milletimiz mahkum edilmeye çalışılırken bir kez daha Türk’ün varlığına kas edildi. Savaş töresinden habersiz; eli kanlı, özü kansız Ermeni çetecileri Hocalı kasabasında sivilleri hedef aldı. Ruslara ait “366. Motorize Alayı”nın desteğini alan gözü dönmüş caniler, sabaha kadar kasabayı ateş altında tuttular. Can havliyle Akdam bölgesine kaçmaya çalışan kasaba ahalisini kıskaca alıp topluca yok ettiler. Kadınları, çocukları ve yaşlıları katletmekten çekinmediler. O gün Hocalı’da 63’ü çocuk, 106’sı kadın, 70’i yaşlı 613 soydaşımız akla gelmeyecek bir vahşilikle katledilmiştir. Bu açıkça bir soykırımdır. O gün Hocalı’da Rus destekli Ermenilerin neler yaptığını tahsilatıyla tekrar anlatmayacağım. Belki panelist arkadaşlar vakitleri içerisinde belli bilgilerin üzerinden tekrar geçebilirler. Fakat Hocalı katliamı matematiğin, istatistiğin anlatacağı şey değildir. Orada neler olduğunu hepimiz biliyoruz. Biz o gün Hocalı’da öldük. Milletimizle, milliyetimizle yok edilmek istendik. Neden? Türk olduğumuz için. Neden en eski devirlerden beri bildiğimiz askeri tarihlerin hiç birinde geçmeyen bir vahşetle, bir acımasızlıkla öldürüldük. Türk olduğumuz için. Neden kendilerine 600 sene “millet-i sadıka” demiş bizleri, kendilerini 70 sene esir etmiş Ruslarla birleşerek öldürdüler? Türk olduğumuz için. Bu katliamı gerçekleştiren caniler bir gecede peydah olmadı, bu vahşeti kanlı tarihlerinden miras aldılar. Birinci Dünya Savaşı yıllarında karşımıza “Taşnak ve Hınçak” olarak çıktılar. Anadolu’da kadın, çocuk demeden kitlesel kıyımlar gerçekleştirdiler. 1975’te “ASALA” oldular, Avrupa’da Türk diplomalarının kanına girdiler. 1990’da Türk’ün öz toprağı Karabağ’ı işgal ettiler. Daha Sovyetler dağılmadan Erivan çevresindeki 180 bin Türk, Ermenistan’dan çıkarılarak Azerbaycan’a yollandı. Bu bölge nüfusunun yarısına eşitti. Fakat asla suçsuza el kaldırmayan Türkler, Karabağ’da yine nüfusun yarısına eşit görünen Ermenileri evlerinden etmeyi, kovmayı hiç düşünmedi. Beraber yaşamaya devam etti. Ancak Ermenilerin Karabağ’ı kendilerine bağladıkları ilan edildikten sonra diğer Türk ellerindeki Ermeniler gönderildi. Çünkü düşmanın kini görülmüştü. Önce soydaşlarımız evlerinden, yurtlarından sürülüyor, bölgeler Ermenileştiriliyor ama Azerbaycan topraklarında Ermeniler yaşadıkça Ermenistan o bölgeye karşı iştahını kabartıyordu. Sadece bu hadise dahi Türk ahlakını, Türk seciyesini göstermeye kafi gelir.” dedi.
Bir insanın en temel hakkının yaşama hakkı olduğunu anımsatan Ateş, “Dili, dini, ırkı ne olursa olsun her insan Allah’ın lütfettiği ömrü insanca yaşama hakkına sahiptir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 3. Maddesine göre “Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır.” Türk idare sisteminde ise bu anlayış asırlar öncesinde oluşmuştur. Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözü medeniyetimizin insana bakışını yansıtır.” diye konuştu.
Moskova yönetiminin dahi iki kere Karabağ’ın Azerbaycan’a bağlı olduğunu kabul ettiğini hatırlatan Ateş, “Tüm güçlerini çekmişken, evinde köyünde yaşayan, bölgeye yerleşik Ermenileri Karabağ’dan göndermeyi Türklerin akıllarına getirtmeyen şey yani Türk’ün yüksek ahlaki kısa zamanda art niyetliler elinde Türk’ün ölüm fermanına dönüşecekti. Tarih milletlerin mücadelesidir, biz milletlerin kavgasında “Kavgamız bir kuru cihangirlik kavgası değildir” diye milletin mensuplarıyız. Madem bir kavganın içindeyiz şu halde kavgamız hak içindir, adalet içindir, mazlumsuz bir dünya içindir, “veliyyün küllü mazlumin” olmak içindir demiş milletimiz. Fakat bu haktan yana olan iyi niyetimiz daima milletimizin lehine kullanılmıştır. Ermenilerin yaptığı gibi Karabağ’ın köyünde, kazasında çoluğuyla, çocuğuyla yaşayan Ermenileri sürseydik, Ermenistan’ın Karabağ’da hak iddia etmek için yerleşik bir nüfusu dahi kalmazdı. Şu halde Türk karakter ve ahlakından vazgeçmeden milli kinimizi yüreklerimizde taşımamızın ehemmiyetini görmüş bulunuyoruz. Biz hiç kimseye Ermeni yahut Rus veya İngiliz yada Fas olduğu için kin gütmüyoruz. Biz sadece Türk olduğumuz için bize düşman olanlara karşı kinimizi diri tutuyoruz.” şeklinde konuştu.
“Bu dünyanın hesabını ahirete bırakmayacağız” diyen Ateş “Ülkücü kin tutmaz, ancak milli kini asla unutmaz” dedi.
Niyetlerinin durmak olmadığını söyleyen Ateş, amaçlarının ötelere ulaşmak olduğunu, ülkülerinin ise uzak sanılan coğrafyaları yakın kılmak olduğunu sözlerine ekledi.
Açılış konuşmasının ardından Oturum Başkanlığını Hacattepe Üniversitesi’nden Dr. Ferit Salim Sanlı’nın yaptığı panel, Kafkas Üniversitesi’nden Doç. Dr. Yaşar Kop, Hacattepe Üniversitesi’nden Dr. Bahadır Bumin Özarslan ve Gazi Üniversitesi’nden Öğretim Görevlisi Fatih Keskin’in katılımı ile devam etti.