Türkiye’de Suç ve Ceza

ONUR ERSANÇMIŞ / Kars Ülkü Ocakları E. İl Başkanı

Ankara’nın nüfus yoğunluğu ile bilinen bir semtinde kaldırımda yürürken şahit olduğum olay bende derin izler bıraktı. 40-45 yaşlarında bir kadın sokak ortasında iki tane genç tarafından her iki kolundan tutularak zorla bir yerlere götürülmek isteniyor. Kadın direniyor gitmek istemiyor, ağlıyor ama gençler ısrarcı hem bağırarak hem de ara ara sürükleyerek kadını yürütüyorlar. Dış görünüşünden yoksul olduğu anlaşılan kadın yaşlı gözlerle, elinde ünlü bir giyim markasının çantası olduğu halde ’’vallahi ben hiçbir şey almadım, bırakın beni evime gideyim’’ dese de dinleyen kim? Gençler ise ’’bir şey çalmadıysan mağazadan neden aniden ve hızla çıktın’’ diye cevap veriyorlar ve kadına hakaret etmeye devam ediyorlar. Bu arada kadının tuttuğu mağaza çantasını çekiştirerek elinden almaya çalışıyorlar. Kadın, ’’eğer ispat etmezseniz sizi savcılığa şikayet edeceğim’’ diyor ve gençlerin elinden kaçıp kurtulmak için birkaç hamle yapsa da başaramıyor. Bu arbede güpe gündüz 15-20 dakika sürüyor. Polis çağrılmış belli ki gelmesi bekleniyor. Fakat polis gelmeyince kadın da ikna ediliyor ve hiçbir zorluk çıkarmadan sağında solunda gardiyan misali gençlerle birlikte yürümeye başlıyor. Sonunda kadın, elindeki çantada marka ismi yazan ünlü giyim mağazasına giriyor gençlerle birlikte.

İçinde hem kadına acıyarak bakanların hem de ’’eğer çalmışsa cezasını çeksin’’ diyenlerin bulunduğu meraklı kalabalık ise dağılıp gidiyor.

Tesadüfen şahit olduğum bu olay, iş, sanat ve spor dünyasında, siyasi partilerde, sivil toplum kuruluşlarında yani Kamu ve Özel sektör olmak üzere toplumsal hayatın hemen her alanında rastlanabilen, takım elbiseli, kravatlı, lüks arabalara binen, giyim kuşamları fiyakalı hırsızları, komisyoncuları ve rüşvetçileri hatırlattı bana.

Kıyasladığımız her iki örnek de ister istemez akıllarımıza şu can alıcı soruyu getirmektedir; Türkiye’de hırsızlık yapmak suç mudur? Ülkemizde bu fiili işleyenlere gerçekleştirdikleri bu eylemin neticesinde ceza mı verilmektedir yoksa mükafat mı?

Hırsızlık yapanlar hor mu görülmektedir?

Yoksa itibar mı görmektedir?

Türkiye’de hırsızlık yapmak eğer suç ise, kravatlı hırsızlara, makam-mevki sahibi komisyonculara ve güç-nüfuz sahibi rüşvetçilere neden dokunulmuyor? Bunlara neden bir yaptırım uygulanmıyor? Yahut da Türkiye’de hırsızlık yapmak suç değil ise, sokak ortasında yüzlerce insanın içinde bu kadıncağıza böyle bir muamele neden reva görülmüştür? Eşref-i mahlukat dediğimiz insanın, hele hele bir kadının başkentin göbeğinde, böyle ulu orta rencide edilmesi bizi üzmüş, derin derin düşüncelere sevketmiştir.

Hırsızlık hem Türk Töresinin hem de yüce dinimiz İslamın yasakladığı kötü bir davranıştır elbette. Fakir olmak ve ihtiyaç sahibi bulunmak, hırsızlığın mazereti olamayacağı gibi bu haller hırsızlığı meşru hale de getiremez.

Çünkü, hırsızlıkları, ahlaksızlıkları ve adaletsizlikleri kanıksayarak sıradanlaştıran milletler ya dağılırlar yada millet olma vasıflarını kaybederler. Gerek Türk tarihi gerekse dünya tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur.

Talihsiz kadın bahse konu giyim mağazasında bir hırsızlık yapmış mıdır yoksa bir yanlış anlaşılmaya mı kurban gitmiştir? Bunu bilemiyoruz. Velev ki çalmış olsun; gariban bir kadının yakasına yapışan toplumsal duyarlılığa! Daha doğrusu çifte standarda dikkatleri çekmektir asıl maksadımız.

Toplumsal bir çifte standarttır bu. Deveyi hamuduyla götüren hortumculara hiç ses çıkarmayan ama Gaziantep’in Nizip ilçesinde baklava çalan küçük çocuğa, Ankara’da kıyafet çalıp çalmadığı kesin bilinmeyen kadına aslan kesilen bir çifte standart.

’’Şair ne kadar da güzel ifade etmiş bu toplumsal çelişkiyi;

Fakirin gayri meşru çocuğu olursa piç, zenginin olursa yasak aşkın meyvesi olur.

Fakir, kız peşinde koşarsa sapık, zengin koşarsa playboy olur.

Fakir toplanırsa çete, zengin toplanırsa toplantı olur.

Fakir çalarsa hırsızlık, zengin çalarsa yolsuzluk olur.

Kavramların bile cepteki paraya göre değiştiği bir Dünyada adalet arıyoruz…’’