3 Aralık dünya engelliler günü bir kez daha yaklaşıyor ve sizlere Kars Dolunay Derneği’nce, DPT ve SODES desteğiyle başlatılan ve Kars Valiliği koordinasyonunda yürütülen “Bilinçli Gençlik Engelsiz Yarınlar” projesi kapsamında gençlerimizi engelli yaşamı konusunda bilinçlendirerek engelsiz yarınlar için bizlere umut olan bir kompozisyonla merhaba demek istedim. Empati günleri dolayısıyla gittiğimiz okullardan biri olan Kars Fen Lisesi 11/A öğrencilerinden Devrim DERECİ’nin Erzurum’da Engelsiz Hayatlar konulu kompozisyon yarışmasında üçüncülük ödülü alan eserle sizlere seslenmek istiyor ve projemizin ne kadar doğru yolda olduğunu ifade ederek Kars halkının desteklerini bekliyoruz…
UMUT YOLCULARI
Küçüktüm fakat o kara günü iyi hatırlıyorum. Beş bir çocuktum. Gerek görünüşümle gerek hissettiklerimle diğer bütün çocuklardan farklıydım işte. Çünkü bacaklarım sakattı benim. Babasının ondan utandığı ve kimsenin konuşmaya tenezzül etmediği, eksik büyüyen bir çocuktum ben… Soğuk bir kış günüydü şehre giden otobüse sabahın erken bir vaktinde bindik. Annem sanki bir daha görmeyecekmiş gibi bağrına bastı beni, ağlıyordu. Babam haydi artık deyip kucağına aldı beni, yolda uyumuşum, gözleri şehrin girişinde açtım. Büyük büyük arabalar, koca koca kamyonlar vardı yolda. Ne kadar çoklar diye düşünmüştüm. Sonra yüksek binalar ve değişik giyimli insanlar gördüm, kimse bizim köyde ki gibi giyinmemişti. Etrafıma bakmaya devam ettim. Yolculuk koca bir binanın önünde bitti. Babam tek kelime etmeden kucakladı ve içeri götürdü beni bir sandalyeye oturttu, kendi bizim köy öğretmenine benzeyen bir kadınla konuşmaya başladı. Ne konuştuklarını bilmiyordum fakat bir ara babam sesini yükseltti ve “ burada kalacak” dedi. Sonra yanıma geldi “ bak oğlum burası bir okul artık burada kalacaksın. Ben sana daha fazla bakamam, zaten çok az kazanıyorum. Fakat burada iyi bakılacaksın ve bana yük olmayacaksın. Artık sen buranınsın. Hadi ben gidiyorum…” arkası döndü yürümeye başladı. “ baba!” diye seslendim, dönüp bakmadı “ beni burada bırakma!” diye bağırdım ardından. İşte o zaman döndü ve “ hayır, seni başka hiçbir yere almazlar. Burası seni kabul ediyor. Belki bir ara anneni ziyaretine getiririm…” ağlıyordum. Öz babam beni terk etmiş, yalnız başıma bırakmıştı. Ne yapacaktım burada?
Aklımda bin bir türlü şey geçiyordu. Bu sırada babamın konuştuğu kadın yanıma geldi gözyaşlarımı sildi. “ağlama, burada senin ailen olacağız, arkadaşların olacak ve yepyeni şeyler öğreneceksin. Adım melek senin öğretmenin ben olacağım. Hadi gel sana odanı göstereyim…” bir an ayağa kalkamadığımı unutmuştu. Bir hasta bakıcı geldi tekerlekli sandalyeyle beraber beni oturttu ve odam olacak yere, ikinci hayatıma doğru yolculuğum başladı.
Bir kapı aralandı. İçeri girerken bir çift göz bana bakıyordu. Hepsi benim gibiydi, tekerlekli sandalyeye bağlı onların beni anlayacağını hatta belki arkadaş olabileceğimizi düşünmüştüm. Melek öğretmen bana oda arkadaşlarımı tanıttı. “ bu can, bu murat, bu Göktuğ, bu Faruk, bu da Osman, hadi onlara ismini söyle de tanışmış olun. “ biraz utanarak; bende Bülent” dedim hep bir ağızdan “ hoş geldin Bülent “ dediler. Melek öğretmenin yüzü aydınlandı. “ hadi siz kaynaşın, Bülent’e kurallarımızı anlatın. Ben yine gelirim.” Diyerek odadan çıktı. Yavaşça yatağımın yanına gittim. Hala bana bakıyorlardı. İlk olarak can bozdu sessizliği “ neden buradasın nereden geliyorsun” elmalı köyünden. Babam artık bakamıyormuş bana. Okuyayım diye buraya getirdi beni” sonra kendi aralarında konuşmaya başladılar. “ köyden geliyormuş” “şimdi çok şey biliyordur bu” Osman bana dönerek “ koyun var mı köyde, peki ya inek? Tavuklar çok yumurtluyor mu civcivler küçük mü?” sonu gelmez sorularını sıraladıktan sonra sustum ve cevap vermemi bekledi. Hepsi anlatmamı istiyordu. Bende başladım anlatmaya
Melek bizi bulduğunda gülmekten kırılıyordu. Yemek zili olduğunu öğrendiğim zil çoktan çalmıştı o da bizi göremeyince merak edip yukarı gelmişti yemekten sonra serbest kaldık. Fakat ben çıkıp uyumak istediğimi söyledim bir ağabey beni yatağa koydu fakat gözüme bir türlü uyku girmiyordu. Diğerlerinin gelip yattığını duydum. Sonrasında nihayet bende daldım ilk gece ne zormuş
Sonraki beş ay her gün, annemi bekleyerek geçti fakat ne gelen vardı ne giden. Her gün başka bir şey öğrenmek bile mutlu etmiyordu beni. Spor derslerinde tekerlekli sandalyede top oynamayı öğreniyorduk. Bilgisayar dersleri bile vardı. Ve bilgisayarlar o an beni meşgul eden tek şeydi. Öğretmen ne olmak istiyorsun diye sorduğunda “bilgisayar mühendisi” dedim.
Aylar sonra bir gün sınıfta ders yaparken bir ağabey geldi ve beni sınıftan aldı. “nereye gidiyoruz?” diye sordum. “ annen geldi” dedi. Onu gördüğüme o kadar mutlu oldum ki. Bana nasıl olduğumu sordu. “seni özlüyorum” dedim. “ her şeyi çok iyi belle ileride bir gün köye geri döneceksin biliyorum” dedi. Biraz daha konuştu. Sonra “gitmeliyim, köy otobüsü kalkacak” dedi. “ gitme ne olur” diye yalvardım. Bir kez daha sarıldı bana ve gitti. Onu bir daha hiç görmedim, aradan yıllar geçti. Tekerlekli sandalyede ki 18.inci yılım olmuştu.
Önce melek öğretmenle ilkokul, sonra yatılı bölge okulu ve üniversite okudum. En önemli engelin bacaklarım olduğunu düşünmüştüm. Yaşadıkça öyle olmadığını anladım. Bacaklarım yerine umut koyup, hayat yolunda onunla yürümeyi öğrendim. Hep başarılı oldum. Yıllar küçük ve savunmasız bir çocukken ayrıldığım köyüme şimdi büyük, zengin bir bilgisayar mühendisi olarak dönüyorum. Bir İnternet kafe açacağım köyümde. Babam artık utanmasın benden “ bu benim oğlum hiçbir engel onu yıldırmadı. Belki bacakları sakat, ama o hepimizden daha sağlam duruyor ayakta” desin.
Şoförüme daha hızlı gitmesini söyledim. Bir an önce kavuşabilmek için anneme. “ ya öldüyse?” diye düşündüm acıyla. Ondan yıllarca haber alamamıştım. Öyle olsa duyardım diye geçirdim içimden. “ama nasıl?” diye bir ses cevap verdi ona. Bin bir kötü düşünceden sonra nihayet “ evim dediğim yere geldim. Arabadan indirildim. Korkuyla kapıyı çaldım bir, iki… Kimse açmıyordu. Bütün ümitlerim yok olmuştu. Tekerlekli sandalyemi çevirdim tam gitmeye hazırlanırken kapı açıldı ve annemi gördüm. “ kimsiniz evladım?” diye sordu. “ anne ben Bülent “dedim. Bu kez gözlerinden akan mutluluk gözyaşlarıydı saatlerce konuştu, ona onu son gördüğüm günden sonraki yaptıklarımı anlattım. Yine yaşlarla dinledi beni, sonra kapı çalındı, babam geldi.
Önce kim olduğu anlayamadı. Sonra sarıldı, af diledi, ağladı. Onu hiç böyle görmemiştim “ ağlama baba” ” dedim. “ aslında ben sana minnettar olmalıyım. Eğer beni o okula bırakmasaydın hiçbir zaman hayatı öğrenemeyecek bu engelle yaşamayı kabul edemeyecektim. Hayatımı size yük geçirecektim. Şimdi istediğim her şeye sahibim, arkadaşlarım, param, ailem ve siz varsınız”.
Yıllar sonra ilk kez evimdeydim ve huzurluydum bu engel bana çok şey öğretti. Öncelikle de şunu; insan her hangi bir uzvu eksikken yaşayabiliyor. Fakat sevgiden ve umuttan yoksunsa hayat onun için çok zor. Bacakların yere sağlam basmayınca dört koldan sarılıyorsun hayata. Tutunamazsan yitip gidersin çünkü…
Deniz Dereci
Kars fen lisesi 11/A