“ Edebiyat sevdamın mimarı Ekrem CAN Hocama”
Kimisi siyah beyaz… Kimisi renklidir; ama herkesin bir hikâyesi vardır. Bu hikâyeler ki ya ihtişâmlı bir merhaba ya da zelzeleli bir elveda arasına sıkıştırılmıştır. Ayraçlar açılmış…
Detaylar katılmış… Mutluluktan söz ettirmiş ve mutsuzluktan söz ettirenleri bilirsiniz. Evet bilirsiniz. Hayat bizim hikâyemizi yazarken siz de bizimleydiniz. Her ne kadar şimdi kardan adamın memleketinde olmasanız bile. Mutluluklarımıza şahit oldunuz bir zamanlar.
Mutsuzluklarımızdan habersiz olsanız da şimdi.
Dudaklarımız ve ellerimiz çatlaktı bizim. Yüreklerimiz sımsıcaktı. Kelimelerin taze bal kıvamından, tabiatın ilk var oluşunu yaşatmaktaydı bize. Ne deli hissiyâtlar yaşatmaktaydı bize.
Kardan adamın memleketinde; akşamlar meze kıvamındaydı… Geceler çakır keyif…
Gündüzler günaydını özlemiş başlardı. Sonra pervâzları örten tüller sarardı. Hayatımıza renk veren ana ve ara renkler, kırmızı kadife perdelerde saklı kaldı. Ve soğuğa direnmeye çalışan zaman soldu saksılarda. Yaslı hatıralar, küf kokan sedirlerde bedenlerini dinlendirdi. Güneş, ölgün ışıklarını zorladı hatıralarımızın arasına. Benzi soluk siyah beyaz fotograflar hatıralarımıza can verdi.
Türk Millî Eğitiminin ve Kars’ın efsanevî edebiyat öğretmeniydi Ekrem CAN.
Ekrem CAN, aşk kalemine, sevdanın mor mürekkebini doldurandı…
Ekrem CAN, kelimeleri Türkçenin has bahçesinden derleyip; yüreklerimize… Beyinlerimize… Kulaklarımıza armağan edendi…
Ekrem CAN, şiirin zekâsını terbiye etmesini bilendi…
Ekrem CAN, Karacaoğlan çeşmesinin suyundan içendi…
Erken CAN, yalnızlığın başkentine güneş gibi doğan öğretmendi.
Ekrem CAN, kar tanelerine asılı kalan ıstırap halkalarının arasını edebiyat bilmiyle aralayandı…
Okyanusun griye çalan çelik mavisi kıskanırdı gözlerini Ekrem CAN’ın.
Buğday başakları, saçlarının gölgesinde kalırdı, Ekrem CAN’ın.
Siz gittiniz; yıkayamadı duygularımızı yağmur taneleri… Kireç kokmadı yalnızlığımızın duvarı… Kar taneleri bile ağartamadı yalnızlığımızı. Gülemeyen… Konuşamayan… Ağlayamayan fotgraflarımıza saklandı yalnızlığımız.
Siz gittiniz; Kaf Dağı masalları anlatan diller sustu. Akrep ve yelkovan zamana küstü. En güzel mevsimi kışta yaşayan Kars, baharın davetine burun kıvırarak katıldı.
Siz gittiniz; Bahçeler köksüz, ağaçsız, çorak kaldı. Dipsiz kuyularda ışığa hasret yeni nesillere benzediler bahçeler. Olgunlaşmamış başaklar toprağa düştü. Bir kısmı da rüzgârın kollarında yalnızlığın başkentinde, bulutlara yolculuğa çıktı.
Öğretmenim!...
Hatıralarımın ördüğü yalnızlık duvarında, bir abide gibisiniz.