Türkiye Kamu Sen hükümete seslendi
Türkiye çapında 7 ilde Türkiye Kamu Sen ve bağlı sendikalar tarafından yapılan mitingin Erzurum ayağına katılan Kars Kamu Sen ve bağlı sendikalar seslerini duyurduktan sonra Kars’a döndüler.
Mitingde sosyal ve ekonomik haklarını talep ettiklerini belirten Türkiye Kamu Sen Kars İl Temsilcisi Kemal Erginbay, şunlarnı söyledi:
“Devletinin verdiği görevle, milletine hizmet eden kamu çalışanlarının yaşadığı sıkıntılar, her geçen gün katlanarak artmaktadır. Milletimize, kamu hizmeti sunan çalışanlarımızın sorunları, vahim bir hal almıştır. Sorunlar çözüleceği yerde, her geçen gün yenileri eklenmektedir. Memurlarımız, büyük bir dışlanmışlık ve ihmalle karşı karşıyadır. Hizmetlilerin ek gösterge sorunu; 666 sayılı KHK ile ortaya çıkan yeni adaletsizlikler, eş durumu, tayin, becayiş gibi konularda yaşanan haksızlıklar, kariyer ve liyakat ilkesinin yok edilmesi, çalışanlarımızı canından bezdirmiştir. Kamu çalışanlarımız düşük maaşla, elverişsiz ortamlarda adeta bir sefalet içerisinde hizmet vermeye çalışmaktadır. Emeklilerimiz de düşük maaşla, dışlanmışlıkla yüz yüze kalmakta ve yoksulluk içinde, mutsuz bir hayata mahkûm edilmektedir. Uygulamalar göstermektedir ki; kamuda, bilinen anlamdaki memur istihdamının yerine, sözleşmeli personel çalıştırılması, hızla, asıl istihdam biçimi haline gelmektedir. Kamuda aynı işi yapan, aynı özelliklere sahip ama farklı farklı statülerde çalıştırılan personel vardır.
Bu çalışanlarımızın hiçbirinin sahip olduğu haklar, bir diğeri ile aynı değildir. İdarecisi aynı, işvereni aynı, görevi aynı, yaptığı işi aynı ama hakları, maaşları, izinleri, bağlı oldukları kanunları farklı olan bir sistem olur mu? Olmuyorsa, bunun adına hukuk devleti denir mi? Kamu çalışanlarını bile ayırarak, farklı hukuki normlara tabi tutarak, ben adilim, haktan yanayım, bu ülkeyi iyi yönetiyorum diyebilir misiniz? Bütün gerçekler ortadayken, yüzleri kızarmadan bunları diyebilenlere, “devlet adamı” denilebilir mi?
Devlet kurumlarında, 657 sayılı kanunun 4/a; 4/b, 4/c, 4/d maddesi, 1309 sayılı kanun, 2547 sayılı kanun, 3056 sayılı kanun, 4059 sayılı kanun, 5258 sayılı kanun, 209 sayılı kanun, 5393 sayılı kanun, 540 sayılı KHK, 399 sayılı KHK, 181 sayılı KHK’ya göre çalıştırılan personeller var. Bu çeşit uygulamaların temel amacı, kamudaki istihdam güvencesini yok etmek ve çalışanlarımızı köleleştirmektir. Bugün ne yazık ki, sözleşmeli personelimizin hayatı bir drama dönüşmüştür. Bugün, kamu çalışanlarının sendikalaşma hakkı engellenmektedir. Yönetime katılma, adil bir ücret alma hakları yoktur. Kurumlar arasındaki ücret adaletsizliği almış başını gidiyor.Maaşlar açıklanan enflasyon kadar artıyor; gerçek enflasyon karşısında eriyor.
Hepimizin bildiği gibi toplu sözleşme görüşmeleri 30 Nisan’da başladı. Toplu görüşme dönemi bitti; toplu sözleşme dönemi başladı. Ama sistem de, mantık da, siyaset de aynı olunca, isim değişse bile sonuç da değişmeyecek gibi görünüyor. Çünkü yetkililer yine bilindik açıklamalarına başladılar. Artık gelenek halini almış, “kaynak yok, borçlarımız var, zaten cari açık da çok fazla” mazeretlerini sıralıyorlar. Çocuklarına harçlık dahi veremeyecek duruma gelmiş kamu çalışanlarımızın yüzünü güldürecek bir sonuç için umut besleyen aileler, ne yazık ki Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in bir biri ardına gelen olumsuz açıklamalarıyla, adeta yıkıldılar. Bakanlar, Avrupa’nın ekonomisi kötü birkaç ülkesini örnek gösterip, memurların işten çıkarıldıklarını iddia ederek adeta memurlarımıza gözdağı veriyorlar. Ancak aynı Bakanlar, Avrupa’nın diğer ülkelerindeki ekonomik, sosyal, demokratik ve sendikal hakları hiç gündemlerine almıyorlar, görmezden geliyorlar Bu yaklaşım, iktidarın memur ve emeklilere nasıl kör baktığının ispatıdır.
Toplu sözleşme görüşmelerinin ilk gününde de aynı kör anlayışın tezahürleri, pazarlık masasına yansımıştır. Toplu sözleşme görüşmelerinin takvimi ve gündemi kapalı kapılar ardında, yalnızca Bakan ve malum konfederasyon başkanının karşılıklı görüşmesiyle belirlenmiştir. Böyle bir anlayışı kabul etmemiz mümkün değildir. Bu tür davranışlar, şeffaflık ilkesine aykırı, adil ve tarafsız yönetim ilkesine gölge düşüren olumsuzluklar içermektedir. Hiç kimse Türkiye Kamu-Sen’in 400 bin üyesini yok sayarak, bizim yerimize karar veremez. Hiç kimse bizlere kendi kararlarını dayatamaz. Şundan emin olunsun ki hiç kimse bizim olduğumuz hiçbir platformda memurları pazarlayamaz; buna izin vermedik, vermeyeceğiz. Memurumuzun gelecekle ilgili endişeli bekleyişine, her türlü belirsizlik ve umutsuzluğuna son vermek için başlattığımız mücadelede milletçe ellerimizi, gönüllerimizi, saflarımızı ve seslerimizi birleştirdik.
Bizler bugün yetkililerin; Üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi için, Tek taraflı uygulamalardan vazgeçerek, tabanın sesine kulak vermesi için, Büyümeden pay vermediği kamu çalışanına, dar ve sabit gelirlilere yanlış ekonomik tercihlerinin faturasını da yüklemekten vazgeçmesi için, Kapsamlı ve adil bir sosyal güvenlik sistemi için, Sağlıkta katılım payı uygulaması ile vatandaşlarımızı soymaktan vazgeçmesi için, Adil bir gelir dağılımı sağlaması için, Ülkemizin kaynaklarını faizciye, rantiyeciye değil, işsizliğe son verecek yatırım harcamalarına aktarması için, Memurlarımızın; Farklı statülerde istihdam edilerek haklarının geriletilmesine “dur” demek için, Onuru, haysiyeti, kariyeri ve kaybettiklerini geri almak için, Anne, baba olarak görevlerini yapabilmeleri için,
Hak için, adalet için, daha güzel yarınlar için Türkiye’nin dört bir yanında mitinglerle, kitlesel basın açıklamalarıyla bir araya geldik. Değerli arkadaşlar, sayın basın mensupları; Hangi konuya değinsek elimizde kalıyor. Kime dokunsak bin “ah” işitiyoruz. Hangi taşı kaldırsak, pis kokularla karşılaşıyoruz. Şu günlerde Türkiye Cumhuriyeti’nin fikrî alt yapısının yok edilmek istendiğini, Devletin manevî alt yapısını oluşturan Kurtuluş Savaşı, milli bayramlarımız, öğrenci andı, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi gibi konularda da kafa karışıklığı yaratılmaya çalışıldığını üzülerek görüyoruz. Devletimize, milletimizin bölünmez bütünlüğüne karşı içeriden ve dışarıdan yapılan saldırıların arttığı, milli değerlerimize hakaret edenlerin prim yaptığı, makbul sayıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Milli devlete, milli kimliğe ve milliyete karşı alternatif kimlik ve mahalli egemenlik alanları açmak, demokratikleşme bahanesiyle milli devleti yok etmek isteyenlerin, anayasa değişikliği üzerinden bir kampanya yürüttüklerini görüyor.
“Anayasa değişecekse; geniş bir katılım sonucunda demokratik esaslara uygun şekilde hazırlanmış, memurların, işçilerin, çiftçilerin, tarım kesiminde çalışanların, işsizlerin, sendikaların, sendikasız çalıştırılanların, emeklilerin, dul ve yetimlerin, işverenlerin, kadınların, çocukların, engellilerin, öğrencilerin, küçük esnafın, yargının, basın çalışanlarının, gazilerin ve bu ülke için canını vermiş şehit ailelerinin hassasiyetlerini yansıtan bir anayasaya varız Emeklilere de sendika hakkı tanıyan, kamu görevlilerine grev hakkı getiren, toplu sözleşmeyi kısıtlayan düzenlemeleri kaldıran, devletin asli ve sürekli görevlerinin yalnızca kadrolu kamu görevlileri eliyle gördürülmesini öngören, herkesin kendisi ve ailesine yetecek bir ücret alma hakkına kavuşturan, örgütlenmenin önündeki engelleri kaldıran, sosyal devlet ilkesini, hukuk devleti niteliğini güçlendiren bir anayasaya varız. Eğitim dilinin Türkçe olduğuna ve Türklüğü reddeden değil, üst kimlik olarak Türklüğe vurgu yapan bir anayasaya varız. Ama milli birliğimiz yok edecek, etnik ayrımcılıklar yoluyla ülkemizi ayrıştırmaya götürecek, toprak bütünlüğümüzden taviz vermemize neden olacak bir anayasa hayali kuranlar karşılarında bizi bulurlar, milletimizin çelikleşmiş iradesini bulurlar.” diyoruz.
Çocuklarımızın her sabah büyük bir gururla ve inançla okuduğu; Türk milletini karanlık işgal günlerinden bugünlere taşıyan Mustafa Kemal Atatürk’e, milli kimliğimize, Türklüğe vurgu yapan, büyüklere saygı, küçüklere sevgi göstermeyi öğütleyen, “Öğrenci Andının” kaldırılmak istendiğini duyuyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin ne denli zor şartlar altında kurulduğunu anlatan ve yalnızca Atatürk’ün değil ecdadımızın vasiyeti olan, Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza dek hür ve bağımsız yaşaması irademizin dile getirildiği “Gençliğe Hitabe”nin hafızalarımızdan silinmek, burada savunulan değerlerin de yok edilmek istendiğini biliyoruz. Geçmişi olmayan, tarihini bilmeyen, hafızasız, tepkisiz ve değersiz bir yığın haline getirilmek istenildiğimizin farkındayız. Yıllardır uygulanan politikalar sonucunda, memurların maaşları yetersiz hale getirilmiş, kamudaki ücret adaletsizliği artmış ve eşit işe eşit ücret getirmesi için çıkarılan uygulamalar yeni adaletsizlikler doğurmuştur. Kamu görevlilerinin büyük çoğunluğunu oluşturan 700 bin öğretmen başta olmak üzere, din görevlisi, hekim dışı sağlık personeli, PTT çalışanı, araştırmacı, polis, subay, ast subay, profesör, doçent, yardımcı doçent, araştırma görevlisini yok sayarak hiçbir maaş artışı getirmeyen bir uygulama, adalet sağlayamaz. Uzmanlar arasında merkez-taşra; kariyer ve normal gibi ayrımlar içeren bir uygulama, adalet sağlayamaz. KİT’lerde çalışan personeli görmezden gelen, birçok personelin ek ödeme miktarını düşüren bir uygulama, adalet sağlayamaz. 6 bin Lira maaş alan bir müsteşara 771 TL, açlıkla pençeleşen memura 18 Lirayla, kamuya adalet getirmeye çalışanların adalet anlayışı olamaz. En düşük maaş alanla en yüksek maaş alan kamu görevlisi arasındaki makası 4,5 kattan 6 kata çıkaran bir uygulamanın sahipleri, “Biz bunu ücret adaleti için yaptık.” diyemez. Bugün 1 milyondan fazla memurumuz ailesinin geçimini sağlayacak kadar ücret alamamaktadır. Bütün bu söylenenlerden ve yapılanlardan sonra memurlarımız, kendilerini dışlanmış ve geri plana itilmiş hissetmekte, ancak etkili, verimli ve güler yüzlü hizmet sunmaya gayret etmektedirler.
Memurlarımıza karşı başlatılan kampanyanın neticesinde, bütün bu olumsuz şartlar altında dahi milletimize hizmet etmeye çalışan sağlık personelimiz, öğretmenimiz, güvenlik görevlilerimiz, zabıtamız, müfettişlerimiz başta olmak üzere tüm kamu çalışanlarımız darp edilmekte, bıçaklanmakta, acımasızca katledilmektedir. Ne acıdır ki, bu çağdışı muameleyi dahi sona erdirmek için hiçbir girişimde bulunulmuyor. Bilinmelidir ki, memurun mutluluğu millete, milletin mutluluğu da devletimize yansır. Bu gün herkes, yüzünün güldürülmesini bekliyor. Bu gün bütün memurlar, taleplerine karşı sıcak bir yaklaşım bekliyor. Bu gün memurumuz, elinden alınan itibarının iadesini bekliyor. Bizler kamu çalışanları olarak hiç kimsenin hakkını istemiyoruz. Hak ettiğimizden fazlasını da istemiyoruz. Herkesin kendisine ve ailesine yetecek kadar ücret alması için çaba sarf ediyoruz. Eldeki kaynakların adil dağıtılmasını istiyoruz. 2011 yılında yapılması gereken toplu sözleşmeler; siyasetçilerin vurdumduymaz tavırları, boş vermişlikleri, memurları ikinci plana atmaları, önceliği farklı kesimlere vermeleri nedeniyle 1 yıl gecikti. Tam 5 aydır zamsız maaşa mahkûm edildik.
TÜİK açıkladı: Ocak-Mart arasında üç aylık enflasyon %3. Bir yıllık enflasyon ise %11. Ek ödemelerde yapılan kısmi düzenlemeyi saymazsak, Temmuz 2011’den bu yana, yani 9 aydır, maaş zammı alamadık, adeta unutulduk. Türkiye İstatistik Kurumu diyor ki; Nisan ayında giyim eşyalarına %13; kiraya %3 zam geldi. Son bir yılda kira %13, giyim eşyası ve gıda ürünleri %12 zamlandı. Ama Maliye Bakanlığı, memurun alım gücü arttı diyor. Hem maaşlara hiç zam yapmayacaksın; hem de “memurun alım gücü arttı diyeceksin.” Bu nasıl bir adalet anlayışıdır? Bu nasıl bir devlet yönetmektir? Bu nasıl devlet adamlığıdır? Bu yalana, bu aldatmacaya artık bir son vermenin zamanı gelmiştir. Kamu çalışanlarının sorunlarını haykırmanın ve “adalet istiyoruz” demenin zamanı gelmiştir.
Türkiye İstatistik Kurumundan alınan verilere göre, memur maaşlarında büyük oranlı erimeler söz konusudur. Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, toplu sözleşme masasına makul taleplerle gelmemizi istemiştir. Yaşamın bu denli pahalılaştığı bir dönemde, Hükümet bir yılda benzine %23, mazota %24, kömüre %26, doğalgaza %34, elektriğe %19 zam yaparken ne kadar makul davranmıştır? Memurların daha ne kadar makul olmasını beklemektedir? Bizler hakça bir paylaşım, adil bir gelir dağılımı istiyoruz. Amacımız kamu çalışanlarını açlık sınırından kurtarmak ve insanca yaşayabileceği bir ücrete kavuşturmaktır. Bu gelişmeler ışığında, bu yıl yetkililerden iyi niyetli yaklaşımlar bekliyor ve mazeret üretmek yerine çözüm üretmelerini diliyoruz. Sorunlar yalnızca eğitimde, sağlıkta mı? Büroda, ulaşımda, imarda, enerjide, tarım-orman işlerinde, kültür-sanat alanında, yerel yönetimlerde, haberleşme, diyanet çalışanları, hangi alana bakarsak orada bir sorunla karşılaşıyoruz; çalışanlarımızın ezildiğini görüyoruz. Türkiye Kamu-Sen olarak, bu gerçeği görüyor ve herkesi geleceğine sahip çıkmaya davet ediyoruz. İktidar bu sesi duyup, bir kere de hayırlı bir işe imza atmalıdır. Türkiye Kamu-Sen olarak, yolu açın, Çalışana hizmet edin, Zulme son verin, Hakkı teslim edin diyoruz. Meydanlarda hak verilmez alınır, düsturuyla taleplerimizi haykırıyoruz. Bu anlayışımız çerçevesinde, çalışanların temsilcisi, hakkın savunucusu olarak, bugün de burada toplandık. Çünkü bizim tek derdimiz, çalışanların haklarını korumak ve daha ileriye götürmektir. Çalışma hayatlarında mutlu olmalarını sağlamaktır. Bizim sendikacılığımızın özü de, kökü de budur.
Bu nedenle herkesi emeğe saygıya, hakkı hak edene teslim etmeye çağırıyor; bu meydandan bir kez daha gür bir sesle, çalışanların çilesine son verin diyoruz. Biz, her sabah uyandığımızda “acaba yarın da çalışacağım bir işim olacak mı?” diye endişelenmek istemiyoruz. Biz, kaderimizin, siyasetçilerin, idarecilerin, patronların iki dudağı arasına hapsedilmesini istemiyoruz. Biz, çocuklarımızın taşeron firmaların esiri haline getirilmesini istemiyoruz. Biz, sözleşmeli kölelik istemiyoruz. Biz, çocuklarımızın geçici işlerde, günübirlik çalışmayla yaşam mücadelesi vermesini istemiyoruz. Biz, insan onuruna yaraşır bir hayat, ailemize yetecek kadar bir ücret istiyoruz. Ailemizle birlikte, annemiz, babamız, eşimiz ve çocuklarımızla bir arada yaşama hakkımızı istiyoruz. Biz, mutlu, huzurlu ve güvenli bir hayat istiyoruz. Biz, sendikal haklarımızı istiyoruz. Biz, geleceğimize sahip çıkılmasını istiyoruz. Buna göre Toplu sözleşme görüşmelerinde ilk olarak; Memur maaşını oluşturan bütün kalemler ile ek ödeme, döner sermaye ve diğer ödemelerin de emekli keseneğine dâhil edilmesini istiyoruz. Kamu görevlilerinin emekli ikramiyesi için öngörülen 30 yıl sınırlamasının kaldırılmasını, bu yolla her çalışanın çalıştığı süre ile orantılı olarak emekli ikramiyesi almasını talep ediyoruz. Yardımcı hizmetler sınıfında çalışan personelin tamamının, bir defaya mahsus sınavsız olarak memurluğa geçirilmesini istiyoruz. Güvenlik görevlilerimizin yıpranma payı, silah tazminatı gibi sorunlarının tamamının çözülmesini amaçlayacak taleple toplu sözleşme masasına gidiyoruz. 2012 yılının Ocak ayında memur maaşlarına artış yapılmaması nedeniyle tüm kamu görevlilerine, geciken süre ile orantılı olarak gecikme faizi ödenmesini istiyoruz.
2012 yılı için ise Ocak ayından itibaren geçerli olmak üzere tüm kamu görevlilerinin ve emeklilerin maaşlarına taban aylığa yansıyacak şekilde aylık 100 TL net zam ve buna ilaveten tüm kamu görevlilerine ve emeklilerine 2012 yılı için birinci ve ikinci aylık dilimlerde ayrı ayrı %10’ar (%10+10) maaş artışı talep ediyoruz. Sayın Başbakan, dindar nesil yetiştirmek istediğini her fırsatta dile getirmektedir. Ancak dindar nesilleri yetiştirecek olan aileler, ekonomik yokluklar içinde Dini Bayramlarımızın coşkusunu ne kendileri yaşayabilmekte, ne de çocuklarına ve torunlarına yaşatabilmektedirler. Memurlarımızın Dini Bayramlarımızı gönül rahatlığı içinde geçirebilmeleri, hacca gitmek, kurban kesmek, bayram ziyaretlerine gitmek, hediyeleşmek gibi dini vecibelerini rahatlıkla yapabilmeleri ve dindar nesil yetiştirebilmeleri için, yılda iki kez Dini Bayramlar öncesinde, tüm kamu görevlilerine brüt asgari ücret tutarında (886,5 TL) “Bayram İkramiyesi” istiyoruz. Ek gösterge ile ortaya çıkan adaletsizliklerin giderilmesini, Yardımcı Hizmetler ve Genel İdare Hizmetleri personelinin ek gösterge sorunlarının çözülmesini, en düşük ek gösterge rakamının 2200 olarak belirlenmesini ve tüm ek gösterge rakamlarının 800’er puan artırılmasını talep ediyoruz. Özel hizmet tazminatında yaşanan adaletsizliklerin giderilmesini istiyoruz. 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ortaya çıkan ek ödeme sorunlarının giderilmesini istiyoruz. Kamuda istihdam yapısını değiştiren, iş güvencesini yok eden 4-b ve 4-c statüsünde eleman çalıştırma, vekil ebe, vekil imam, sözleşmeli öğretmen uygulamasından bir an önce vazgeçilmesini bu statülerde çalışan tüm kamu çalışanlarının kadroya geçirilmesini sağlayacak taleplerle toplu sözleşme masasına gidiyoruz. 18 yaşını dolduran çocuklarımızın öğrenimlerine devam edememeleri durumunda ödemek zorunda kaldıkları Genel Sağlık Sigortası Primi uygulamasına son verilmesi, Engelli personelimizin işyerinde yaşadığı sorunların çözülmesi için gerekli her türlü hazırlığımızı yaptık. Elektriğe, gıdaya, benzine, mazota, giyime, kiraya, kısacası iğneden ipliğe kadar yapılan zamlar ortadadır. Teşvik sistemi ile iş adamlarına verilmesi kararlaştırılan teşvikler de ortadadır. İş adamlarına karşılıksız teşvik verenler, memurların emeklerinin karşılığını vermek zorundadır.
Yıllardır yaşanan sorunlar görmezden geliniyor Biz hep sustuk; ama ARTIK YETER! Yıllardır uygulanan yanlış ücret politikalarına “dur” demek için, İnsan onuruna yaraşır bir hayat için, Hakça bir paylaşım, adil bir gelir dağılımı için, Türk memurunu yok sayan, sorunlarımıza çare üretmeyen, önümüzü tıkayan ve bizlere başka çıkar yol bırakmayanlara karşı, Memuruyla, emekli, dul ve yetimiyle tüm vatandaşlarımızın feryadını duyurmak için, Daha iyi hizmet sunabileceğimiz bir çalışma ortamının sağlanması için, Milletvekili maaşlarına %45, üst düzey bürokratlara %30 maaş zammı yapıp; bizlerden aldıkları vergileri, lojman kiralarını, yemek ücretini, kreş ücretini %10’un üzerinde artırıp, memurlara %3 + %3 zammı reva görenlere “Artık Yeter!” demek için, Sorunlarımızı görmezden gelen ve bizlere her defasında sokağı işaret edenlere, güçlü bir ses vermek için, Toplu sözleşme hakkımızı sonuna kadar kullanmak ve haklı taleplerimizi kabul ettirmek için, Bu güzel buluşmaya gelen, gelemeyip yüreğini buraya gönderen tüm üyelerimize ve çalışma arkadaşlarıma sonsuz teşekkür ediyorum. Eylemlerimiz daha güzel yarınlara kavuşmak içindir. Eylemlerimiz, memurlarımız için yeni bir silkiniş, bir şahlanıştır. Eylemlerimiz, memurları yok sayan, yok etmek için gün sayanlara büyük bir derstir. YAŞASIN TOPLU SÖZLEŞMELİ, GREVLİ SENDİKAL HAK MÜCADELEMİZ! YAŞASIN TÜRKİYE KAMU-SEN! “HAKLIYIZ, HAKKIMIZI ALACAĞIZ VE MUTLAKA KAZANACAĞIZ” diyor, hepinize saygılar sunuyorum.”
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.