1. HABERLER

  2. GÜNCEL

  3. Yargı Sisteminde Birçok Sorun Var
Yargı Sisteminde Birçok Sorun Var

Yargı Sisteminde Birçok Sorun Var

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kars Milletvekili Parti Sözcüsü Ayhan Bilgen, Türkiye Büyük Millet Meclisinde MHP grubunun ‘Yargı sistemi’ önersi üzeri üzerine konuştu.

A+A-

Bilgen konuşmasında yargı sisteminin teknik ve fiziksel birçok sorunu olduğuna dikkat çekerek, ekonomik imkânlar, kapasite, dava dosya yoğunluğu birçok sorunu olduğunu söyledi.

Ülkedeki yargı sorununu masaya yatırırken yargının yapısal ve asıl üzerine oturduğu temel soruna odaklanmak gerektiğine de vurgu yapan Bilgen konuşmasında: “Bir ülkede eğer adalet mantığı, yargılama mantığı çarpıksa onunla ilgili, diğer yan sorunları çözmeyle ilgili çabalarınızın çok sonucu olmaz. Nasıl çok adalet sarayı yapmak -tırnak içerisinde- adalet getirmiyorsa sadece sorunu istihdam boyutuyla ele almak, sadece yargı mensuplarının özlük sorunları, ekonomik çalışma koşullarıyla ele almak da sorunu çözmez.

Bu sorunun temelinde ne var yani Türkiye yargı sisteminin asıl ana sorunu nedir? Bunu yapısal ele almak zorundayız. İktidarda kim olursa olsun yaşanan temel hem evrensel karşılaştırma yaparak hem insani boyutuyla karşılaştırma yaparak ele aldığımızda şunu görürüz: Yargı tarafsız ve bağımsız olma imkânından neden mahrum? İstiklal mahkemelerinden bugüne mahkemelerin isimleri, tabelaları değişse de adalet duygusunu inciten, adalet duygusunu zayıflatan uygulamalar, kararlar neden çıkıyor? Buna yoğunlaştığınızda aslında bir somut vakayla karşı karşıya kalıyorsunuz. O da gerçekten yargının bağımsızlığına, tarafsızlığına inanan, buna değer atfeden bir akıl, bir yönetim kültürü var mı yok mu? Eğer siz toplumun bir kesimini düşman olarak görüyorsanız, öteki olarak görüyorsanız, ayrımcılığı, dışlamayı olağanlaştırıyorsanız yargının da düşman hukuku gibi işlemesi, tehdit kategorisinde ele alınması, zaten baştan peşinen cezalandırılmaya layık, reva görülmesi zaten sıradanlaşır, olağanlaşır. Siz ondan sonra yargılama teknikleri, yargılama usulleri, yargı imkânları, dosya yoğunluğu, dava yoğunluğu gibi konular üzerinden adalete erişemezsiniz.

Yargı bağımsızlığı konusunda siyasi iktidarın net olması gerekir. Yargı bağımsızlığı kavramı siyasetin sorumsuzluğu anlamına gelmez. Yani işinize gelmeyen kararlar çıktığında, hoşunuza gitmeyen kararlar çıktığında "Yargı bağımsız, ne yapalım." deyip yönetimin iktidar olmanın sorumluluğundan kurtulamazsınız, aynı şekilde de müdahale etme ihtiyacı duyduğunuzda müdahale etmenin bir yolunu, yöntemini buluyorsunuz, geliştiriyorsanız bu durumda da yine yargının bağımsızlığını tutarlı biçimde asla savunamazsınız. Yargıyı eğer siz bir biçimde kontrol etmenin yollarını, yöntemlerini aramaya, buna dair girişimler, buna dair planlamalar içerisine girmişseniz bir gün bu kontrol etme hevesinin, arayışının aleyhinize dönebileceğini, ters tepebileceğini ve yargının yıpranmasının faturasının size çıkacağını da göze almak zorundasınız. Burada çok net bir evrensel ölçü var, o da hukuk, kuralların önceden bilinmesidir ve yargı bağımsızlığı, yargı tarafsızlığı da yargının siyasal erkten, siyasal güçten bağımsız karar alabilmesidir. Yargının siyasallaşması kavramını canımızın istediği biçimde tarif edemeyiz. Yargının siyasallaşması demek mahkemeler karar verirken evrensel değerlere ve adalete göre mi karar veriyor yoksa yönetenin tercihine, inancına, ideolojisine, görüşüne, beklentisine, hesabına göre mi karar veriyor? Bu ölçüyü objektif biçimde önünüze koyduğunuzda, yaptığınız, yaşadığınız, karşı karşıya kaldığınız tablonun gerçekten "yargının siyasallaşması" kavramıyla ifade edilecek nitelikte olup olmadığına dair en azından kendi vicdanınıza net bir hesap verebilirsiniz.

Değerli milletvekilleri, bu, toplumun bir kesiminin ötekileştirilmesi, dışlanması konusunda aslında kavramsal bir tehlikeyle karşı karşıyayız. "Kamu" kavramı, ne yazık ki, Habermass'ın çok net ifade ettiği gibi, bir süredir, bir çok ülkede, "devlete ait olan, iktidara ait olan, egemenin yönettiği alan" gibi tarif ediliyor. Oysa, "kamu" kavramını, hiç olmazsa, Yunus Emre'nin şiirlerindeki temiz Türkçe'de ifade edildiği gibi, "toplum" anlamında kullanmayı, "toplum" anlamında ele almayı başarsak emin olun ki yöneten ile yönetilen, toplum ile devlet arasındaki çelişkiyi daha adil bir ölçüyle, daha insani bir ölçüyle değerlendirmiş oluruz. Bizim hukuk dilimizde, "kamu yönetimi", "kamu güvenliği" gibi, "kamu düzeni" gibi kavramlara baktığınızda, bunların toplum, "toplumun çeşitliliği, toplumun çoğulculuğu" üzerinden tarif edilen bir anlam, yani Türkçe'nin özündeki "kamu" kelimesiyle hiçbir ilgisinin olmadığı, tam tersine, "otorite, yöneten, iktidar eden, o gün devlet kimin elindeyse onun dediğinin egemen olduğu bir alan" olduğunu çok net biçimde görürsünüz.

Güçler ayrılığıyla ilgili birkaç örnek aktaracağım. Amerika Birleşik Devletleri Anayasası'nın yapımında da önemli bir isim, Hamilton diyor ki: "Yasama ve yürütme eğer yargıyı kontrol ediyorsa, orada özgür bir yargıdan, özgürlükten söz edilemez." Ama yasama ve yürütmenin yargıyı kontrol ediyor olması aslında korkulacak bir şeydir. Özgürlük nasıl korkulacak bir şey değilse, yargının yasama ve yürütmeden bağımsız olmasında da korkulacak bir şey yoktur eğer sizin yaptıklarınızla ilgili hesap verme konusunda bir kaygınız yoksa. Meşhur örnektir; George Orwell'in, o meşhur, asansörlerin çıkışına asılmış resim ifadesi vardır. Hani, gözlerinize bakan, size bakan bir çift göz, sizi sürekli izleyen, sizi sürekli denetleyen, gören gözler ve bu resmin altında da, her katta bulunan bu resmin altında da "Büyük biraderin gözü senin üzerinde." ifadesi. Eğer yargıçlar, savcılar, tabii ki savcıların pozisyonu, konumu farklı, tartışmalı ama hiç olmazsa hüküm verenler, hâkimler eğer tarafsızlık pozisyonlarını gözetmiyorlarsa, iktidarın sopası pozisyonuna düşmüşlerse o üzerlerinde hissettikleri Büyük Birader'in gözüyle hareket edecek, onun göz işaretinden onunla ilgili korkudan, kaygıdan hareketle karar vereceklerdir.

Yine, Amerika Birleşik Devletleri'nden Wilson'un bir sözü var diyor ki: "İktidarlar, hükmedenler, hükûmetler iktidara geldiklerinde sözlerinde durmayabilirler yani muhalefetteyken vadettiklerini yerine getirmeyebilirler ama her şart altında bize düşen, bireylere, topluma düşen görev, iyi yasaların çıkması için çaba sarf etmek ve mahkemelerden adalete uygun karar çıkması için mücadele etmektir.

Değerli milletvekilleri, Montesquieu'yu anlatmaya burada vakit yok ama yasaların ruhunda der ki: "Ülkeler topraklarının verimliliğe göre ekilmezler; ülkeler özgürlüklerine göre, özgür oldukları ölçüde ekilirler."

Yine, yakın tarihten iki örnek davayla Türkiye yargı sisteminin asıl sorununun, temel sorununun bu düşmanlaştırma, ötekileştirme üzerine kurulu olduğuna dikkat çekecek iki örnekle konuşmamı tamamlamaya çalışacağım. Birisi, Yarbay Ali Tatar -en azından ismini kamuoyundan, herhâlde, şu anda bizi dinleyenler de hatırlamışlardır- bir kez tahliye edildi, sonra tekrar tutuklama kararı çıktığında da intihar etti, aynen kendi cümlelerini okuyorum, diyor ki: "Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez. O deliğe dönmektense mezara girerim. Yapılan hukuksuzluğa isyan için hayatıma son veriyorum." Bir başka örnek, Hatip Dicle "Ben dört yıldır hukuksuz biçimde cezaevinde tutuluyorum. "Bu hukuksuzluk içinde adaletin neresine başvurup neyin iznini alayım?" diyor. Ne üzerine diyor? Annesinin cenazesine katılmayla ilgili izin isteyip istemeyeceği sorulduğunda "Cenazeye katılmayacağım." Diyor.

Değerli milletvekilleri, Zizek der ki: "Hikâyelerini bilmediklerimizdir en çok düşman olduklarımız." Eğer siz toplumda birilerini peşinen suçlu olarak görmeye başlamışsanız, onlarla ilgili duygularınız sizi onlara düşman gibi bakmaya itmişse orada artık adaletten, adil yargılanmadan, hukuk devletinden söz edilemez. Evet, yargının gücü Türkiye tarihinde önemli bir sorun olmuştur siyaset üzerinde vesayet ve başka açılardan ama yargının gücü bazen kötüdür fakat gücün yargısı her zaman tehlikeli, her zaman kötüdür.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.